Bediüzzaman niçin 'Hükümetin işine karışmayacağız' dedi?

Bediüzzaman niçin ‘Hükümetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükümeti bilmiyoruz’ dedi

Bediüzzaman’ın da dediği gibi bir sözün gerçek anlamı, o sözün “kim” tarafından, “nerde”, “kime” ve “ne için” söylendiğinin bilinmesi ile ortaya çıkar.[1] Üstad Nursi’nin Divan-i Harb-i Örfi adlı eserinin Üçüncü Cinayet’inde geçen “Hükümetin işine karışmayacağız. Zira hikmet-i hükümeti bilmiyoruz” sözü de yukarıda geçen ölçütler düşünülmeyip bağlamından kopartılarak yorumlanabilmektedir. Bilerek ve ya bilmeyerek yapılan bu yorumdan Bediüzzaman’ın kastı dışında, hatta kastının tam tersi bir mana ortaya çıkmaktadır. Yani bu sözle sanki Bediüzzaman -haşa- hükümet ne gibi zulümler işlerse işlesin, uyarmayalım, eleştirmeyelim; bir hikmeti vardır ama biz bilmiyoruz diyelim, şeklinde bir yorum.

Acaba öyle mi? Halbuki Bediüzzaman bu sözün bir iki cümle öncesinde “Padişah ne vakit Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar” diyerek (söz konusu yorum gibi) safdilane ve gabavetkarane bir tavrın İslami olmadığını zaten söylemektedir. İsterseniz daha iyi anlamak için bu sözün söylendiği zaman dilimindeki sosyal duruma kısa bir göz atalım ve sonrasında da bu sözün (ma kabl) öncesini ve (ma bad) sonrasını beraberce verelim. Ta ki ne denilmek istendiği bizzat metinden anlaşılsın.

Bediüzzaman Said Nursi 1907 yılında din ilimleri ile fen ilimlerinin beraberce okutulacağı ve Arapça, Türkçe ve Kürtçe eğitim verecek olan Medreset’üz-Zeha /Zehra Üniversitesi projesi teşebbüsü ile Osmanlı’nın paytahtı İstanbul’a gelir. 1908’de II. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra 31 Mart hadisesi bahanesi ile yönetimi ele geçiren “İttihad ve Terakki Cemiyeti” Bediüzzaman’ın “Meşrutiyet’ül isim ve Müstebidü’l-mana” tanımına uygun, batıcı ve ırkçı bir anlayışla diğer kimlik ve inançlara düşmanca bir siyaset takip etmeye başladı.

İttihad ve Terakki Cemiyeti o dönemde önemli bir sorun olan “Ermeni meselesi”ni tehcir, tedip, tenkil ve başkaca gayri insani ve gayri İslami yöntemlerle “halletme” plan ve projesini resmi ve gayri resmi şekilde halk arasında yaymaya çalışır. İttihad ve Terakki Cemiyeti bu amaçla ülke genelinde ve özellikle Ermenilerle komşu olan Kürtler içinde yoğun bir propaganda faaliyetine girişir.

İşte tam bu dönemde Üstad Bediüzzaman Kürtlerin bu kara propagandaya kanmamaları ve bu plana alet olmamaları için önemli uyarılarda bulunur. “(Biz Kürtler) hükümetin işine karışmayacağız” derken, Kürtlerin o dönem Osmanlı devlet ve hükümetinin bu “iş”ine karışmamasını, bulaşmamasını ve bu işten uzak durması gerektiğini özellikle hatırlatır. “Zira hikmet-i hükümeti bilmiyoruz” derken de hükümetin (o günkü hükümetin) ne gibi karanlık senaryolar peşinde olduğunu ve ne gibi oyunlar sahnelemek istediğini bilmiyoruz ve bilmediğimiz,  güvenmediğimiz ve iç yüzünden haberdar olmadığımız bu işte yokuz, demektedir.

Şimdi gelelim Bediüzzaman 1910’da yayınladığı ve Osmanlı Devletini idare eden İttihad ve Terakki Hükümeti tarafından yasaklanıp toplattırılan Divan-i Harb-i Örfi adlı eserinin Üçüncü Cinayetinde söylediklerine: “ÜÇÜNCÜ CİNAYET: İstanbul’da yirmi bine yakın Kürdler, -hamal ve gafil ve safdil olduklarından- müstebidlerin onları iğfal ile Kürd kavmini lekedar etmelerinden korktum. Kürdlerin umum yerlerini ve kahvelerini gezdim; Geçen sene anlayacakları bir tarikle meşrutiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde: “İstibdad, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve şeriattır. Padişah ne vakit Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehalet ve zarûret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı cihad edeceğiz. San’at, mârifet, ittifak silâhıyla!.. Ama komşularımız ve bizi teyakkuz ve terakkiye sevkeden Ermenilerle kemâl-i memnuniyetle dost olup hakikî kardeşlerimiz olan Türklerle el ele vereceğiz. Zîrâ husumette fenalık var, husumete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zîrâ, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz…”[2]

Bu vesile ile yukarıda bahsettiğim Bediüzzaman’ın Medreset’üz-Zeha /Zehra Üniversitesi projesi teşebbüsü ile ilgili bir müjdeli haberi de paylaşarak bitireyim.

Bediüzzaman’ın 1910’da Kürt aşiretleri içinde gezerek onlara hürriyet ve meşrutiyet dersini verdiği, Medreset’üz-Zeha /Zehra Üniversitesi projesini münazara ve müzakere ettiği ve “siyaset tabiplerine teşhis-i illete dair hizmetle muvazzaf”[3] dediği Münazarat isimli eserinde “Eğer siz tembel kalıp da onun (hürriyet-Medreset’üz-Zehra) yolunu yapmasanız, tembellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksiniz”[4] der.

Evet tam 100 sene sonra, şimdiki hükümetimiz eliyle, 2010’da Medreset’üz-Zehra projesinin bir numunesi tarzında Muş Alparslan, Bingöl ve Artuklu Üniversitelerinde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri açıldı. Bir ay önce de Zehra Üniversitesi ismi ile Kürtçe de eğitim verecek ve tüm Ortadoğu’ya hitap edecek olan dev bir Üniversitenin Van’da kurulma kararı Bakanlar kurulunda onaylandı.

1950’de Van’da Doğu Üniversitesi’nin açılması üzerine Bediüzzaman dönemin Başbakanı Merhum Adnan Menderes’e tebrik mektubu gönderdiğine göre, eğer Bediüzzaman hayatta olsa idi şimdiki hükümeti ve yetkililerini binler tebrikle alkışlardı diye düşünüyorum. Biz de Üstad Nursi’nin bu yüz yıllık öngörü, dua ve müjdesinin tahakkukuna binler maşallah ve barekallah der, buna vesile olan Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakanımıza ve hükümetine teşekkür ve tebriklerimizi sunarız.

Nevzat EMİNOĞLU
(Muş Alparslan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi)

n.eminoglu@alparslan.edu.tr

 

[1] Bediüzzaman Said-i Nursi, İşarat’ül-İ’caz, Envar Neşriyat, İstanbul 1995, s.27

[2] Bediüzzaman Said-i Nursi, Asar-i Bediiyye, Divan-i Harb-i Örfi, Envar Neşriyat, İstanbul 2009, s. 420

[3] Bediüzzaman Said-i Nursi, Asar-i Bediiyye, Münazarat, Envar Neşriyat, İstanbul 2009, s. 304

[4] Nursi, a.g.e., 309

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum