Zeki KAMİLZÂDE
Esed'in kaçışı Türkiye'deki heykel borsasını etkiler mi?
Ah ki ah! Havar ki havar! Bu sıralar yurdum solcularının yüzü hiç gülmüyor muhterem kârilerim. Nasıl gülsün ha? Sorarım sizlere: Nasıl gülsün? Darbe üstüne darbe iniyor. Biri biterken öteki başlıyor. Hayat giderek bir Erkin Koray şarkısına benziyor. Mesela: Nevşin Mengü Hanım akşam evine dönünce oturup şöyle bir-iki kadeh keyif viskisi içemiyor. Cık, cık, cık. Haydi, Biden zaten zorlukla ayakta duruyordu da, gencecik Esed'i bile devirdiler yahu. Halbuki Selaniklilerden sonra en çok itimat ettikleri Lazkiyelilerdi. Güvendikleri dağlara kar yağdı resmen. Kaçtı. Ta gitti Rusya'ya sığındı. Neyse ki Anıtkabir'in güvenliği sağlam. Oradan kimse kaçamaz. Yani kaçırılamaz. O yüzden Türkiye'de bu tarz endişeler yok. Öhöm! Bizdeki endişe daha çok 'çemberin daralması' endişesi. İnsan kemalist de olsa omuzlarının üstünde saksı gezdirmiyor a! İlla tünelin ucundaki yeşil ışık kısık gözlerine dokanıyor. Viski fiyatlarındaki artış şüphelendiriyor. Bir eşikten sonra sahte rakının bulanıklığı da yetmiyor tabii. Geceleri yastığa başlarını koyduklarında akıllarına geliyordur herhal: "Ya bizim de sonumuz böyle olursa?"
Yıkılan heykelleri gördünüz değil mi? Hı-hı. Evet. Ben de gördüm. Ne kadar çoklardı. Oy, oy, oy. Hem ne kadar da kocamanlardı. Benzetmek gibi olmasın ama Atatürk heykelleriyle yarışacak kadar işçiliğe-mesaiye sahiplerdi. Şimdi siz 'on yılda onmilyon genç' yaratamasanız da, zira yaratmak Allah'a mahsus, 'yüzyılda onmilyon heykel yapmış' bir siyasi fraksiyon olsanız, yaşananlardan korkmaz mısınız? Meğer emekler hep boşmuş. Cümlesinin bir dozerlik canı varmış. Bir balyozda yıkılıyorlarmış. "Arap coğrafyasındaki tek laik rejim!" diye okşadığınız captagoncu, talcid gibi eridi, gitti. Gittiiiğğğ, giittiiiğğğ, gitti. O yüzden bugünlerde solcuların üzerine fazla gitmemek lazım.
Biden'ın gidişini de önemsiyorlardı tabii. Arasıra havayla el sıkışıyor olsa da Erdoğan'a düşman olduğu için dostlarıydı. Gazze'de de az müslüman katletmemişti. Şimdi bakalım Trump'dan ayrı randımanı alabilecekler mi? İşte bunlar hep soru işareti muhterem kârilerim. Bir de Suriye'de hükümetin kurulmasıyla mültecilerin memleketlerine dönmeleri ihtimali var. Of, of, of. Seviniyorlar mı? Hayır. Evet, ben de sevineceklerini sanıyordum, ama hayır. Sevinemiyorlar. Zira yine "Adam kazandı!" gibi duruyor. Suriyeliler de ülkelerine dönerlerse neyle tantana çıkaracaklar? Hassaten Ümit Özdağ'ın pek üzgün olduğu söyleniyor. Elinden elma şekeri hırsızlanmış çocuk gibi mahzunmuş. Çevresindekilere soruyormuş: "Siyaset başka neyle yapılır abiler?" Malum, Trump için Meksikalılar neyse, Özdağ için de Suriyeliler oydu. Yaşam sebebiydi. İnşaallah üzüntüden ölmez.
Almanya'daki noel pazarı saldırısını hiç anmayın hele. O hepten psikolojilerini bozdu. Halbuki başta ne kadar sevindiler. "Oh, işte..." dediler, "DAEŞ geri döndü. Yuppi. Biz demiştik zaten..." Ne demiştiniz? "Suriye'de Esed devrilirse DAEŞ güçlenir." Yahu sizin 'İyi olacak' dediğiniz hiçbirşey yok ki. Herşey hakkında korkunç karamsarsınız. Mütemadiyen halka yeis aşılamaya çalışıyorsunuz. Yoksa, DAEŞ güçlense, ondan da gücenmezsiniz. Çünkü DAEŞ'in ettiği zulümler size yarıyor. Ateşin etrafındaki yamyam gibi nümayiş edip "Bakınız, müslümanlar aslında böyle, yaaaa!" çekiyorsunuz. Halbuki DAEŞ'in müslümanlardan başka öldürdüğü de yok. Bir-iki tane terör saldırısı yapmış Avrupa'da, vay canım, o da birşey mi? Bizi öldürürken biner biner biçiyordu. Şöyle çetelesini tutsak, DAEŞ'in gavurdan öldükdükleri, müslümanlardan öldürdükleri yanında devede kulak kalır.
Yine de fakirin ekmeği umuttur muhterem kârilerim. Yurdum solcuları da elbette o ekmekten yediler. Almanya'daki noel pazarı saldırısı duyulunca hemen klavyelerinin başına geçtiler. Parmaklarını şöyle bir kütlettiler. Başladılar müslümanlara saydırmaya... Öyle tadında gidiyordu ki herşey. Ah! Olan onca kötü şeyden sonra moraller bir parçacık düzelmişti. Kozmoz yüzlerine gülmüştü. Evren, Kenan Evren değil tabii, nihayet müslümanlara ettikleri beddualara cevap veriyordu. Deeerkeeen...
Derken yetkililerden saldırganın kimliğine dair açıklamalar gelmeye başladı. Adı: Taleb Al Abdulmohsen'di. (O sırada kemalistlerden "Ooo süüpeer! Adı Talip'miş. Tayyib'e de benziyor ha! Bir de Suriyeli çıkarsa tamam.) Suudi Arabistanlıymış. (Kemalistler: "O da olur. Zaten süper kupa finalinde Atatürk tişörtü giydirmemelerinden belliydi teröristlikleri. Ali Koç boşuna küsüp Türkiye'ye dönmedi. Arap olsun da çamurdan olsun.) Fakaaat... (Kemalistler: Niye fakat? Fakat denilecek ne olabilir ki?) Fakat adam müslüman değilmiş. Ateistmiş. Hem de doktormuş. İslam düşmanlığıyla meşhurmuş. Saldırıyı da 'Almanların yeterince İslam düşmanı olmadıklarını düşündüğü için' yapmış. Hadi bakalım. Buyur buradan yak. Yıktın perdeyi, eyledin viran.
"Ne kadar güzel 'İslamcı terör' diye yapıştırıyorduk etiketi. Teni biraz esmer olsun yetiyordu. Şimdi bunun etiketi de yok. 'Ateist terörü' mü diyeceğiz?" Kat'iyyen elleri-dilleri varmaz muhterem kârilerim. Yazamazlar. Diyemezler. Eyleyemezler. Böyle kötülüğü kendi yandaşlarına edemezler. (Nitekim sonunda 't' olmayan Emrah Serbes'e kıyabildiler mi?) Bir de doktor çıkmasın mı? Aman Allahım, Anıtkabir'in sütunları üstüme üstüme geliyor, bunu da mı görecektik? Tabibler Birliğine kurulmuş bir tuzak olmasın bu da? 'Fincancı' katırlarını ürkütmek için yapılmış olmasın? Aydınlanmacılığın en önemli sembollerinden olan doktorlar böyle bir çamuru nasıl kaldırırlar? Hayatta en hakiki mürşid ilim değil miydi? Haydi, doktorlar önemsemedi, kemalistler bunu kaldırabilir mi? Bir kere olsun "Allahu ekber!" de mi çekmemiş yahu şu Talip? İyice sormuşlar mı Almanlar?
Solcular böyle Almanları sıkıştıradursun, yani onlara İslam düşmanlığı öğretsin, gözümün nuru Bediüzzaman bir yerde diyor ki: "İslâmiyet sair dinlere kıyas edilmez. Bir Müslüman, İslâmiyetten çıksa ve dinini terk etse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez. Belki Cenâb-ı Hakkı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şeyi tanımaz; belki kendinde kemâlâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için, İslâmiyet nazarında harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa, musalâha etse; dahilde olsa, cizye verse İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünkü vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer. Halbuki, Hıristiyanın bir dinsizi, yine hayat-ı içtimaiyeye nâfi bir vaziyette kalabilir. Bazı mukaddesâtı kabul eder ve bazı peygamberlere inanabilir ve Cenâb-ı Hakkı bir cihette tasdik edebilir."
İşte şeriatta biraz da bu yüzden mürtedlere yaşam hakkı tanınmıyor arkadaşlar. Zira içleri çok bozuluyor. Bir daha ayar tutmayacak şekilde bozuluyor. Dediklerime inanmayanlar yurdumdaki ateist sitelerini şöyle bir tarayabilirler. Çok da yorulmasınlar. Azıcık baksalar yeter. Hemen "Bu insanlar, Allah'a mı inanmıyorlar, yoksa Ona karşı bir husumetleri mi var?" hemen takdir edeceklerdir. Allah'a karşı düşmanlığı olanın elbette mahlukatına da merhameti olmaz. Hâl-i âlem buna şahittir.
Dönüp soralım şimdi kendimize: Bu faydasız, mürtedliğinden dolayı katledilseydi, Almanlara iyi mi olurdu kötü mü olurdu? Öyleyse, her 'İslam hukuku' denilince, moğol sürüsü gibi saldırmamak lazım geliyor demek ki. Hikmetlerini düşünmek gerekiyor. Evet. Bakınız, kemalistler de düşünmüyorlar, sonları da iyiye gitmiyor. Tünelin ucundaki yeşil ışık yaklaşıyor, yaklaşıyor, yaklaşıyor... Cenab-ı Haktan dilediğimiz, dünya gözüyle, o ışığa ulaştığımızı bize göstermesi. Lütfu çoktur. Hiçbir bağışı cömertliğini eritmez. Biz de Mevlamızdan, Musa aleyhisselam gibi, isteriz. Vereceği her hayra muhtacızdır çünkü. Âmin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.