Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Trabzonlu Şair ve Müzisyen Ali Özdoğan'ın Şiir Kitapları Üzerine

İçi dışı bir yani şeffaf, samimi, art niyetsiz bir insan olabilmek zor bir sanatsa eğer; bunu başarabilmiş nadir insanlardan biri de Trabzon'da uzun süredir tanışıp sohbetlerde birlikte bulunduğumuz, şair ve müzisyen, zarif ve nazik insan Ali Özdoğan kardeşimizdir.

Ticarette değişik sektörlerde bulunmuş olsa da biz onu daha çok, diğer Aydın ve Ömer Özdoğan kardeşleriyle beraber işlettikleri sebze halindeki toptancılığı ile bilir ve tanırız.

Üstad "Çabuk ye'se inkılap eden hamiyet, hamiyet değildir." der, Osmanlıca baskı Münazarat'ta. Ali Özdoğan da işte bu mânaya masadak olmuş, cevvaliyet ve hamiyeti çeşitli arızalarla bitmemiş; bulunduğu zemin ve zamanı nasıl değerlendirebilirim telaşı yaşamış; neticede bir esnaftan beklenmeyecek bir gayret ve azimle kendini yetiştirmiş; birçok konuda derinleşmiş, dolu ve dertli ve bu derdini de şiirlere yansıtabilmiş bir kardeşimizdir.

Bizim de suretâ edebiyatçı olmamızdan herhalde, çeşitli zamanlarda yazdığı bazı dörtlükleri bize mesajla gönderirdi. Biz de anlayabildiğimiz kadarıyla mülahazalarımızı aktarırdık. İşte, bu ve eskiden beri yazdığı şiirler, damlaya damlaya göle dönmüş; bunların farkında olan çok değerli ortak dostumuz Hasan Pir Hocamızın da teşvik ve desteğiyle bu göl, kitaplara aktarılarak üç kitap şeklinde yayımlanmış. Şimdilik "Gönül İkliminden Damlalar(128 sayfa), Tefekkür Çiseleri (128 sayfa), Rubâiler-1 Vuslat, Firkat, Hakikat (224 sayfa) isimleri ile üç kitap şeklinde yayın dünyamıza kazandırılmış. Klasik Türk müziği tadında olan birkısmı da bestelenmiş olan bu şiirlerin devamı da olacak. Diğerlerini de bekliyoruz inşallah.

Merhum Mehmet Akif:

"Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek,
Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek." der.

Ali Özdoğan'ın şiirleri de aynen böyle işte. Bazılarında duygu, lirizm, imge yönü kıt da olsa; hepsi ya bir hastalığın teşhisi, teşhiri ya da bir hakikatin ifadesi mahiyetinde. Yahut da bunların tedavisi için tavsiye niteliğinde. Yani hepsi, bir hakikatin değişik tonda söylenişleri, incileri gibi duruyor.

Ali Özdoğan, yine Akif'in deyimiyle birçok şiirinde belki ağlatamamış ama ağlamış; belki söyleyememiş ama hissettirmiş; kalbinin, hissiyatının, fikirlerinin dili olmaya çalışmış. Bu hissiyat, bazen rübâi şeklinde gönül tellerine dokunarak, bazen hikmet dolu beyitlerle aklı hareket ettirerek, bazen de bizzat nefsini tokatlayıp kendi şahsında nefislere temkin dersi vererek ortaya çıkmış.

Ali Özdoğan, belki büyük, namdar bir sanatkâr değil. Böyle bir iddiası da yok. Onun en büyük sermayesi ve hüneri; şiirlerinde de kendini gösteren samimiyeti, gönül teline tasannusuz dokunuşu ve yazdıklarını nefsinde de yaşama gayreti bu fakire göre.

Hakikat tektir, aranmaz. O, daima vardır zaten. Düşünceler o hakikat boyunca yol alır. İşte, bu düşünce, zapt edilemez hissiyat şekline gelince, şiire dökülüverir. Dünya hayatı, vuslat ile firkat arasında geçen vakit aralığı olduğuna göre; şairimiz de işte bu kısa aralıktaki hakikati sorgulamıyor, o hakikatin izinden gidiyor, hakikatin değişik çizgilerini, renklerini seslendirmeye çalışıyor. Hâlimizi, ahvalimizi yokluyor, sorguluyor. Bazen üzülüyor, hicvediyor, bazen takdirle hayretini bir araya getiriyor.

Ali Özdoğan, bir sürü koşuşturmaların içinde vakit bulmuş; sevinçlerini, ümitlerini, ıstırap ve sancılarını vuslatlarının, firkatlerinin diliyle bazen bunları hakikat kumaşında dokuyarak bize kadar ulaştırmış. İstifade ve takdirden başka ne söylenebilir ki?

Bazen de en sevgiliye serenad makamında hürmetini arz etmiş; bazen şimşek olup çakmış, bazen çiçek olup açmış, hakikatleri ise, sılaya uçurulan evladı yolculama hafifliğinde aruza dökmüş.

Biraz Akif edası var Ali Özdoğan'da. Kalemini, üslûbunu, kelimelerini, anlatmak istediklerine yani kafiyeyi, safiyeye feda etmiş. Bazen de Necip Fazıl edası var onda.

"Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya."

dizesinin başka renk ve tonlarda ifadeleri bir bakıma Özdoğan'ın şiirleri. Bazı şiirlerinde ise, hikemîlik ağır basıyor. Bazen bir makalenin iki dizeye sığdırıldığını görüyoruz.

whatsapp-image-2024-12-22-at-14-33-16.jpegwhatsapp-image-2024-12-22-at-14-33-16-1.jpeg

Bir şairin şiirinin doğru ve isabetli tahlili için, onun hâlet-i ruhiyesini ve onu besleyen kaynakları bilmekle mümkün olabileceği söylenir. Biraz da onun rahatlığı var bu fakirde bu değerlendirmeleri yaparken.

Özdoğan şiirlerinde, geçicinin peşinde değil; her an tazelenen cilvelerin işaret edip ayna olduğu, ebedî güzelin peşinde. Dünyanın oyalanma, oyun ve eğlence yönüne değil, içinde ebedî saadetin sıcaklığını, nefesini saklayan an'ların ebediliği peşinde.

"Ey insan! Fani, kısa, faidesiz ömrünüzü bâki, uzun, faydalı, meyvedâr yapmak ister misiniz?" sualinin cevabının peşinde.

"Madem sen bâkisin, yeter. Her şeye bedelsin. Madem sen varsın, her şey var. Senin ibkân ile mevcudat bekâ bulabilir." ezeli yakarışının peşinde, izinde dolaşıyor.

"Fani olan, elbette ki bâki bir muhabbete, ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alakasına medar olamaz." hakikatini, nakış nakış işlemiş şiirlerinde Özdoğan kardeşim.

"O'nun yolunda bir saniye, senelerdir." müjdesinin açılımını yapıyor, reçetesini göstermeye çalışıyor bir nevi.

Bâkiye karşı alaka peyda etmenin yollarını gösteriyor, resmini çekiyor. Bâkinin marziyatı dairesinde yaşamanın mümkün olduğunu haykırıyor Ali Özdoğan.

İnsan çendan fanidir ama geniş ve kâinatı yutsa tok olmayacak istidâdı ile beka için yaratıldığını haykırıyor Özdoğan. Bu hakikati bestelemeye çalışıyor.

Ona ait:

"Şiirler niçin acı, elemli aşka dair,
Sıksan bin ölüm damlar, her bir mısra-i firkat."

mısraları, "Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır." cümlesinin şiirleşmiş şekli.

Bin ölmemek için, faniden bâkiye giden yolda belki bir defa ölmen kâfi gelecek.

"Saadetler Beklerken" şiirinde:

"Yüz binlerce derd olsa, kâfi esma-i Rahman"

mısralarıyla dertlerin çaresini sunarken;

"Bir Bekleyiş" şiirindeki:


"Bir bekleyiş sorma ah o visal,
Belki şefkat dolu, belki kucaksız"

mısraları ile de sonu visal olan bekleyişlerdeki heyecanı, kucaksız da olsa şefkati duyurmaya çalışıyor.

Güzelliğin ölçüsünü de "Tüm Simalar Işıklı" şiirinde:

"Ne sen güzelsin hanım, ne bey sen yakışıklı,
Rabbin nuru parlayan tüm simalar ışıklı."

mısraları ile veriyor.

Oldum olası uyduruk kelimelerden kaçar, bazen onları kullanırken bile sonradan tövbe etmek ihtiyacı hissederim. Ama Ali Özdoğan "eder" kelimesini, "Haberi Yok Ederinden" şiirinde öyle bir kafiye yapıyor ki buraya almadan edemedim.

"Bıktım hamiyet perdeli benliğin pis seferinden,
İhlas nedir bilmeyenin haberi yok ederinden."

Elbette Ali Özdoğan'ın yazım noktalama hataları eksik değil. Hatta işin erbabı olmamıza rağmen, bir okuyuşta içine nüfuz edemediğim şiirleri de var. Şimdi bu konuya örnek olarak "Gurur Şarabı" şiirini aynen alıyorum.

"Gurur şarabını içmiş, salınır zât-ı âli,
Sözü hakikattir ama içler acısı hâli,
Ah medh'ine ne de düşkün ya şöhrete müptela,
Bilmez belâ sanır âlâ şu hâl-i pürmelâli."

Diğerleri idare eder ama son mısralarda belâ kelimesinden sonra, virgül gelmesi elzem değil mi?

Evet dostlar,

"Gözlerin gözlerime değince,
Felâketim olurdu ağlardım."

diyen;

"Eyvah, ne yer ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh u zâr kaldı."

diye seslenen şairle;

"Nice aldanıp nice yan gönül,
Yine aşka düş, neş'e san gönül,
Bilemem, bu naz ne kadar sürer,
Bitecek rüyan, uyuyan gönül."

dizelerini dile getiren Ali Özdoğan'ın aşk anlayışı, ne kadar farklı değil mi?

Ali Özdoğan'ın şiirlerini okudukça:

"Aşk kurşun gibi bağrımı deler,
Şimdi size aşktan bahsedeceğim."

mısraları aklıma geliyor.

Asıl aşkı, yakmayan, felâketim olmayacak aşkı dile getiriyor Ali Özdoğan.

Onun aşk anlayışı belki:

"Bir yol buldum, öteye geçerek gözlerinden,
İşte, yeni bir dünya peygamber sözlerinden."

dizeleriyle özdeş olabilir.

Ali abimize uzun, bereketli,semeredâr bir ömür ve başarılarının devamını diliyorum.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.