Bediüzzaman’ın Ankara’sından İzlenimler

"Bugün Pazar
bu gün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa
Gökyüzünün bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğunu şaşarak
Kumıldamadan durdum
Sonra saygı ile toprağa oturdum
Dayadım sırtımı duvara
Bu anda ne düşmek dalgalara
Bu anda  ne kavga, ne hürriyet, ne karım
Toprak güneş ve ben
Bahtiyarım

Nazım Hikmet Ran

***

Zindan iki hece Mehmed’im lafta
Baba katili ile baban bir safta
Bir de  geri adam boynumda yafta
Halimim düşünüp yanma Mehmed’im !
Kavuşmak mı ? Belki daha ölmedim!

Avlu bir uzun yol..tuğla döşeli
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yolda tutuktur hapse düşeli ,
Git ve gel yüz adım , bin yıllık konak
Ne ayak  dayanır buna , ne tırnakesiri ile

Mehmet’im sevinin  başlar yüksekte
Ölsek de sevinin eve gelsek de
Sanma  bu teker kalır tümsekte
Yarınelbet bizim elbet bizimdir
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir

Necip Fazıl Kısakürek

***

Ululcanlar cezaevine gittik Bediüzzaman’ın Ankara’sını anlatmak için. O günlere ruhen, hayalen, fikren gitmek için. Cezaevinin zulüm havasını yansıtmak için ikibüyük şairin şiirleri duvara işlenmiş. kim düşünmüşse dünyaları farklı da olsa şairlerin kalb gözü ile dünyayı seyretmek ve zulmü ifade etmek için harika bir tasarım.

(Fotoğraflar için TIKLAYINIZ)

Ben hapishaneyi mazlumlar kervanına katılmak için bir torpil olarak seyrettim. İki şairin bu cümlelerinin ne demek olduğunu anladım. Her iki şair de büyük bir zulmün tesirini bir kenara atmış, ümit fışkırtan bu cümleleri dökmüşler.

Burada bir büyük mazlumu andık. Otuz yıl sürgün ve hapislerde geçen bir ömür kesiti. Kömür olan ömür onun elinde dünyanın en büyük elmaslarına dönmüş, bütün büyük eserlerini elmaslar gibi bu hapishanelerin ufunetli kasavetli ortamında yazmış. Eskişehir hapishanesi esmayı sitte risalesi, dayanabilsem yüz hapse değer bir eserler kervanı... Bir ucu dünyada, bir ucu mafihada, kuddus ismi, hay, kayyum, hakem, adl... Kimsenin bir şey söylemediği  altı büyük ismi hapishane ortamında zulüm içinde uzaktan uzağa görmüş. Bu mana kuşlarını yakalamaya gayret etmiş.

Bediüzzaman’ın ilk talebeleri zulüm ile imtihana girmişler. Said Özdemir ağabey, “Abi siz de burada yattınız mı" dedim. Dokuz kelimesini telaffuz etti. "Dokuz ay mı" dedim. ”Hayır dokuz defa“ dedi. Bediüzzamankolik olan bu insanlar dokuz kere o marekei zulme girmişler, bir defasında bir buçuk yıl.

Ağaçtan düşmeyen bilemez Nasrettin Hoca’nın halini. Abdullah Yeğin Ağabey  bir nur kümesi. Ona sordum "ağabey burada siz de yattınız mı?" “Evet bir müddet kaldım“ dedi.

Bir sergiyi dualarla açtılar. Bediüzzaman’ın hayatının ana hatlarını zulüm mekanlarını heyecan kumkuması hayatını vermeye çalıştılar. Bir yanda Abdullah Yeğin Ağabey, bir tarafta Said Özdemir ağabey. Said Özdemir Abi üstadın bazı  eşyalarını gösterdi, sarık, gözlük, fener, mendil, bizim kolikler koştular yüzlerine sürdüler, Allah’ım bu nasıl sevgi.  Dua ettiler biz de amin dedik, seyirciler başka ne yapar. İsmail Benek mutluluktan benek benek, imparatorlar gibi yapılan işlere mütevazi bir insan boyutunda bakıyor. Abi kelimesini ibretle seyredip, harika  işler yapan adam. Ne güzel çalışmış o resimleri kısa sürede yapmışlar, bir hafta önce karar verdik ve ortaya çıkmış bütün o mekanlar ve konuşmalar.

Ziyaettin Akbulut ağabey nurani bir meclis temsilcisi, ne güzel anlattı, olayı özetledi. Herkese teşekkür etti. Siyasetin ülkeyi iyi bir çözüme götürdüğünü söyledi. Ne kibar bir insan. Ağabeylere ne kadar hürmetkar, her gelene ayağa kalkan, elini sıkan, harika insanlar numunesinden. Orada çok farklı tabakadan insanlar vardı, çocuklur, anneler, gelinlik kızlar. Hepsi bir mazlumun mazlumluk serüvenini seyretmeye gelmişler. Tabloları görüp ağlamamak mümkün mü.

Üstadın Kastamonu’dan getirilip vali denilen herifin odasına itilmesi ona “bu sarık bu başla çıkar“ diyen ve taviz vermeyen, “başından bul" diyen ve başından bulan bedbaht adam. O anı hatırladım o hasta ve garip adama neler edilmiş. Orada sızlanışına. “Ben siyasi mahkumsam  beni özel  arabayla göndermelisiniz” der. Bir asker bir minübüste ona yer verir. Kadir gecesi olacak bir günde arabadakilere ahiret altını satar. Zulmün ne topu kaldı ne kalası sefahet şimdi Allah belası, herkese yardım etsin mevlası.

Abdullah Yeğın Ağabey Bediüzzaman’ın cümleleri olmadığı yerde o yok. Konuşan Yalnız Hakikat bahsini okudu, balcağız  ağzından. Said Özdemir ağabay Üstadı ziyaret ettiği ilk ve son görüşmelerindeki hatıralarını anlattı. Ona “siz hizmeti düşünmeyin, siz birbirinizi sevin, birbirinize kilitlenin, sarılın” demiş, ne kadar harika bir telkin.

Panel Bediüzzaman’ın Ankara günleri. Sahne işgal edilmiş, işgal edilen sahnenin asıl sahipleri yerlerine dönüyorlar. Ne olurdu sahnenin bütün aktörlerine yer verseydiniz. Bu yüzyılı sizin ihtiraslarınızdan kaybettik, ahirette zulümlerini yaşayan zevat. Ankara Benek’in dediği gibi  en karalıktın Ankaralığa terfi etti. “Boş yere ağlama kalbini bağlama Ankara rüzgarına“ demiş birileri. Ankara rüzgarı tarih boyunca ne hikmetse hep oturmamışlık hissi vermiş. Timur Ankara savaşında bizi  yıllarca geriye itmiş, herhalde  Osmanlıya İstanbul'a mukabil olmanın cezası mı acaba? Büyüklerle yarışanlar kaybetmeyi başından imzalamışlardır. Kimseyle kavgamız yok biz sabrederek bu günlere geldik, mutluluk bizim hakkımız, değil mi? Paneli Gürbüz Aksoy yönetti, adam hem Gürbüz  hem de Aksoy, ne kadar uygun düşmüş. Konuşmalara gelince o da başka sefere.

(Fotoğraflar için TIKLAYINIZ)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.