Bediüzzaman'ın Mevlana’yı ziyaretini gördüm
Abdülmecid Nursi’nin arkadaşı, Bediüzzaman’ı defalarca ziyaret eden Mehmet Tekin anılarını Risale Haber’e anlattı
Röportaj: Abdurrahman Iraz / Nurettin Huyut-Risale Haber
Abdülmecid Nursi’nin arkadaşı, Bediüzzaman’ı defalarca ziyaret eden Mehmet Tekin anılarını Risale Haber’e anlattı
Sizi tanıyabilir miyiz?
1931 yılında Uşak’ın Ortaköy’ünde dünyaya geldim. İlkokulu ve Sanat Okulunu Uşak’ta okudum. 1951’de Yıldız Teknik Okulu’nun sınavlarına girdim. Yatılı olarak okuyacaktım Allah nasip etti kazandım. 1,5 ay da okudum. Ama çıkan bir yasa ile okul yatılı olmaktan çıkarıldı. Yurtta kalarak okumamız önerildi. 90 TL aidat yatırmamız gerekiyordu. Ama o parayı bulamadığımdan okulu bırakmak zorunda kaldım.
Şeker Fabrikasına girdim, bir yıl da orada çalıştım daha sonra “Askeriyenin ihtiyacı var” dediler. Astsubay olmak için müracaat ettik. Çanakkale’de altı ay kursa tabi tutulduk… Daha sonra Astsubay çavuş olarak görev aldık ve tayinimiz de Erzurum’a çıktı. Kandilli’de bulunan Altın Zırhlı Tugay’da göreve başladım. İlk gün gece rüyamda Alvarlı Efe Hazretlerini gördüm. İki arkadaşla ziyaretine gidiyorduk. Aynı günün sabahı aynı şekilde o iki arkadaşla hakikaten gidip o zatı ziyaret ettik. Yolda giderken arkadaşlara rüyamı anlattım. Ve o gün Alvarlı Efe Hazretlerine de böylece intisap etmiş olduk.
O günden sonra yolumuzda, fikrimizde, işimizde muazzam bir değişiklik oldu. 1956’da Efendi hazretleri vefat etti. Benim de aynı yıl Konya’ya tayinim çıktı. Orada Hacı Veyiszade Mustafa Efendi isminde her sözü hikmet olan bir hoca efendi ile tanıştım. Onun sohbetlerine devam ettik. Konya tüm ihvanların beraber olduğu bir yerdir. O nedenle daha sonra Nurcu kardeşlerle ve diğer cemaat mensupları ile tanışmak nasip oldu.
Benim intisap ettiğim Hocaefendi İmam Hatip Okuluna çok giderdi ben de onunla giderdim. O münasebetle Abdülmecid Nursi ile tanışmak nasip oldu. Orada öğretmenlik yapıyordu. Abdülmecid abiye evimiz yakındı, dolayısıyla onunla sık sık görüşürdük o bize Üstad’dan bahsederdi. O yüzden merak ediyorduk bu zat kim diye…
BEDİÜZZAMAN’IN KARDEŞİ ABDÜLMECİD NURSİ’NİN ARKADAŞIYIM
İsterseniz yeri gelmişken biraz Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Nursi’den (Okur) bahseder misin? Onu nasıl tanırsınız? Nasıl bir insandı?
O durgun bir deniz gibiydi. Hiç dalgalanması olmayan sakin bir deniz gibi… Çok sessiz, ancak bir şey sorarsan cevap verir. Ama sorduğunuz soruya da mutlaka düzgün ve mükemmel cevap verirdi. Malum 15 yıl Üstad’dan ders almış bir alim idi. Hem Arapça’yı bilirdi, hem de Farsça’yı bilirdi. Eski medrese ilminde derinliği olan bir zattı.
Lisanı talebelere ağır geliyordu, yani seviyesi yüksekti, hep ilmi konuşuyordu. O nedenle emsali ile konuştuğunda çok derin hakikatleri çok güzel izah ederdi.
Ailece gidip gelmezdik ama camide namazda vs.de sürekli görüşüyorduk.
MEĞER BEDİÜZZAMAN ABDÜLMECİD NURSİ’NİN EVİNDEYMİŞ
Bir gün kendisine “Bir arzum var. Üstadı görmek, elini öpmek istiyorum” dedim. O arada Üstad meğer Konya’ya onu ziyarete gelmiş. Ama kendisine “ben çok az kalacağım kimseye haber verme kimse ziyaretime gelmesin” demiş. Buna rağmen benim talebimi bildiği için dışarıda beni görünce beni çağırdı, “gel gir içeri bir misafirim var git elini öp” dedi.
Girdim, Üstad’ı görünce tanıdım. Elini öptüm… Sordu “Nerelisin?” dedi. Orada Efe Hazretlerinden bahsettim çok sevindi, çok memnun oldu. Yine bir defasında Ankara’ya gidiyormuş sanırım. Ben dışarı çıkmıştım Abdülmecid Abinin evinin önünden geçerken baktım Üstad’ın taksisi de orada Abdülmecid abi biraz telaşlı görünüyor. Beni görüce gene işaret etti “gel” dedi. Bu defa Üstad taksinin içindeydi. Yine elini öptük. “Peki! Müsaadenizle” dedi ve ayrıldılar. Yani iki defa bu şekilde elini öpmek nasip oldu…
ÜSTAD “BEN MEVLANA HAZRETLERİNİ ZİYARET ETMEDEN GEÇMEM” DEMİŞ
Üçüncü görüşüm ise Üstad Urfa’ya giderken Konya’ya uğrayacağını söylemiş… Fakat bir terslik olmuş, Konya Valisi duyunca “olmaz, uğramadan geçsin” demişler. Ama Üstad “ben Mevlana Hazretlerini ziyaret etmeden geçmem” demiş. “Herşeye rağmen onu ziyaret edeceğim” deyince, bu defa “madem öyle arabayla Hükümet Konağına kadar gelsin, oradan yaya gidin” demişler. O da “peki” demiş.
Sabah saatleri idi, öyle hatırlıyorum, çünkü ben hazırlanıyordum vazifeye gitmek için… Dışarı çıktım baktım Mevlana Hazretlerine giden cadde iki taraflı asker sıralanmış bekliyorlar. Hepsi silahlı, silahları da süngülü, şaşırdım. “Allah, Allah ne olmuş acaba” dedim. Sordum oradakilere dediler ki, “Bediüzzaman Hazretleri gelecek onun için tedbir almışlar.” Kendilerince sanırım halkla görüştürmek istemiyorlar. Yani halkı uzaklaştırmak için böyle bir tedbir almışlar. Tam aksine halk daha çok merak etmeye başladı. O hareketliliği görünce herkes merakla oraya gelmiş oldu.
Hükümet Konağına gittim baktım henüz gelmemiş ama bir hareketlilik var. Yakınlarda olduğu belli. Asker, polis gayet telaşlı bir vaziyette… Ben o zaman resmi kıyafetli idim. Orada biraz oyalandım… Baktım hakikaten Üstadın taksisi geldi ve içinden iki kişi indi ama şu anda o iki kişi kimlerdi pek hatırlayamıyorum. Üçüncü olarak da Üstad Hazretleri indi.
ÜSTAD BİR REİSİCUMHUR GİBİYDİ
Görevlilerden birileri geldi Üstad’a bir şeyler anlattı O da bu anlatılanları dinledi ve kafasını tasdik anlamında birkaç kez salladı. Ve o arabadan inen iki kişi tekrar arabaya bindi ve arabayı biraz daha ileriye çektiler. Üstad tek başına yürümeye başladı, sağlı sollu askerler bir koridor oluşturmuştu, bir yandan yürüyor bir yandan da sağa dönüp “Selamünaleyküm” diyor. Sonra sola dönüp “Selamünaleyküm” diyor. Elini de kaldırıp selam veriyor. İki üç adımda bir bu selam verme işini tekrarlıyor.
Yani adeta bir Cumhurbaşkanı gibi mi?
Evet bütün samimiyetimle söylüyorum düşünülenin tam aksine Müslümanların da istediği ve arzu ettiği gibi bir tarzda… Reisicumhur gibi… Ama reisicumhurda o heybet yok… Öyle bir tarzda ki, sarığı ile cübbesi ile eliyle, kalbiyle, ruhuyla adeta bütün duyguları ile ellerini kaldırarak “Selamünaleyküm”, “Selamünaleyküm” her iki tarafa selam vere vere yürüyor. Adeta bir bayram günü Sultan gelmiş askerlerini ve milletini selamlıyor.
ÜSTADLAR BAŞ BAŞA GÖRÜŞMEK İSTEMİŞLER
Benim de çok hoşuma gittiği için askerlerin dışında onu takip ede ede ta Mevlana Hazretlerinin kapısına kadar bu vaziyette yürüdük. O arada duydum ki, içerideki tüm personeli dışarı çıkarmışlar, türbenin içini boşaltmışlar ve Üstad’a hazırlamışlar.
Kendi kendime dedim “Allah Allah bu ne büyüklük, bu ne haşmet kimse onu rahatsız etmesin ve Mevlana ile baş başa rahat rahat görüşsün” istemişler. Oradaki bekçileri, görevlileri hiçbirini bırakmamışlar, dışarı çıkarmışlar.
Bana söyleyenler de aynı kanaatte idi “demek ki, Üstad için bunu böyle hazırladılar” diyorlardı.
Bilhassa o zaman Mevlana Hazretlerinin başında bekleyen ehl-i hal bir arkadaş vardı. O günün şartlarında ziyaretçilere yol gösteren bir kimse. O da dışarı çıkarılmış ve o da aynı şeyi söyledi, “Üstadlar baş başa görüşmek istemişler, onun için hepimizi dışarı çıkardılar” demişti. Onun o ifadesi de çok hoşuma gitmişti. Sonra gidip ziyaretini yaptı tabi bizi içeri almadılar. Ben işe gitmek durumundaydım.
Bediüzzaman’ı Abdülmecid abinin evinde gördüğünüzde neler konuştunuz?
Önce bana “nerelisin” diye sordu. “Uşaklıyım” dedim. “Maşallah!” dedi. “Askerliğin hep Konya’da mı geçti” dedi. “Erzurum’da geçti efendim” dedim. “Erzurum’da tanıdıkların var mı?” dedi. “Var efendim” dedim. “Alvarlı Mehmet Efendi Hazretlerini tanırım” dedim. “Maşallah! Maşallah!” dedi. “Biz Onu çok severiz” dedi. Konuşmamız bu şekilde kısa sürmüştü. Çünkü fazla zamanı yoktu.
Eviniz de Risale-i Nur Külliyatı görüyorum. Sanırım siz okuyorsunuz?
Evet, ben okuyorum her odamda kütüphane var ve hepsinde de Külliyat var. Fırsat buldukça okurum…
Silahlı Kuvvetlerden ne zaman emekli oldunuz?
Çok erken emekliye ayırdılar. Bizim 20 yıllık çalışmamızı 25 yıl saydılar ve 20 yıl dolunca emekli olmuş olduk. 1972’de emekli oldum ve Konya’da kaldım.
Askeriyedeyken bir ara Akşam Teknikerlik Okulu açılmıştı. Bu tip okulların ilki Ankara’da açılmıştı ikincisi de Konya’da ona müracaat ettim ve dışarıdan bu okulu bitirdim. Bir yıl sonra da aynı okulun yükseği açıldı onun da sınavlarına girdim kazandım ve onu da bitirdim. Onun üzerine beni Ankara Sanat Okuluna öğretmen olarak tayin ettiler. O günlerde Ailem hastalanmıştı o nedenle Konya’da kalmak istedim. Ama Konya’da da sıra beklemek zorundaydık çünkü öğretmen olmuş ve sıra bekleyen çok insan vardı. O nedenle olmadı.
Kayınbiraderim Tire’de hâkimlik yapıyordu. Orada bir doktora anlatmış o da “ben bu hastalığın tedavisinin ABD’de yapıldığını gördüm. Gelsin ben onu tedavi ederim” demiş. O ümitle Ailemi oraya götürdüm, ama takdir-i İlahinin önüne geçilmiyor. Kırk gün sonra orada vefat etti. Yıl 1962 idi.
İnna lillah ve inna ileyhi raciun… Allah rahmet etsin.
Âmin… Eşim vefat ettiğinde dört çocuğum vardı. En küçüğü on aylıktı. En büyüğü yedi yaşında idi. Yani anlayacağınız bu sayfa ağır bir sayfa bu sayfayı isterseniz açmayalım… Hülasa öğretmen olamayınca tekrar askeriyede işime devam etmiş oldum.
Şimdi çocuklarınız büyüdüler sanırım?
Evet, Elhamdulillah büyüdüler, hepsi de evlendi. Hepsi de mutlular. Ben eşimin vefatından üç yıl sonra ikinci evliliğimi yaptım ve ondan da iki çocuk oldu, ayrıca onun da bir çocuğu vardı dolayısıyla yedi çocuğum oldu, onlar da büyüdüler ve evlendiler çoluk çocuk sahibi oldular. Allah’a sonsuz şükürler olsun. Çocuklarımın hepsi Risale-i Nurları okur, özellikle damatlarım daha bir başkadır. Onlar daha çok bağlıdırlar.
Erzurum’da kaldığınız dönemde Mehmed Kırkıncı hocaefendi ile veya diğer Nur Talebeleri ile tanışmanız oldu mu?
Evet, Kırkıncı hoca ile özellikle Osman Demirci hoca ile iyi tanışıyorduk. İhvandandı, çok iyi dostlarımızdı, Naim hoca ile de görüşürdük ama Allah rahmet etsin şimdi bazıları gittiler.
HAYATIMI İSLAMİ KURALLARA GÖRE YAŞADIM
Kaç yaşınızdasınız?
78 yaşındayım.
Maşallah hiç göstermiyorsunuz bana sorsalardı 60 civarı derdim? Bunun sırrı nedir? Bize de anlatır mısınız?
Biraz önce de anlattım. Çok genç yaşta Efe Hazretlerini tanıdım. Okumaya çok yüksek bir şekilde hevesim vardı. Bu yüksek okullardan da okuyamadan ayrıldığım için çok üzülüyordum. Ama Efe Hazretlerini tanıyınca bütün bu üzüntülerim birden geçti. Şimdi geriye bakınca diyorum ki, “iyi ki, okumamışım.” Çünkü aklım değişti, fikrim değişti, yaşantım değişti, her şeyim değişti, adeta Efe Hazretleri benim için her şey oldu.
Allah’tan ve Peygamberden sonra bana yol gösteren o oldu. O benim hakiki mürşidim oldu. Ve ondan sonra düzenli ve temiz bir hayat yaşadım. Mesela ikinci evliliğim dahi onun yol göstermesi ile olmuştur. Manen… O 1956’da vefat etti ama yine de benim üzerimde tasarrufu devam ediyordu. Bana yol gösteriyordu. 1965’te ikinci evlilikten önce geldi yanıma ve bana “senin için hazırladığımızı kabul edeceksin” dedi. Aynı gün bir kısım arkadaşlar geldiler ve benim için bu ikinci eşimi düşündüklerini söylediler. Yanına gitmeden önce büyük çocuğuma daha yedi yaşındaydı. Dedim “git bak bakalım ona anne diyebilecek misin? Sen anne demezsen ben onunla evlenmem.” Çocuk gitti beş dakika sonra geldi, “baba mutlaka bununla evleneceksin ben ona anne derim” dedi. O şekilde şeyhimizin himmetiyle tekrar evlenmiş olduk.
Yani hayatımı İslami kurallara göre yaşadım bugün bu kadar dinç ve sağlıklı isem sanırım ona borçluyum…