Bediüzzaman’ın yamalı yorganı ve Büyük Doğu mecmuası

Bediüzzaman’ın yamalı yorganı ve Büyük Doğu mecmuası

 

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gençlik yıllarında merhum Necip Fazıl’a gönderdiği telgraf haber konusu olmuştu.

Türk Talebe Birliği lideri olduğu,19 yaşında (takriben 1969 yılı) gönderdikleri telgraf metni şöyle;

“İslam davasının zerre tavizsiz müdafii Üstadımıza İslam davasının agora meydanlarına sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliğinin ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıklarımızı arzeder, hangi şartlar altında olursa olsun hal neyi icap ettirirse ettirsin yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarız.Gün doğmuş gün bitmiş ebet bizimdir.”

 

Bu telgraf metninden bakış açısı ve değer yargılarına göre çok farklı bir mesaj çıkarmak mümkündür.

Necip Fazıl’ın bir dönemin Büyük Doğu ismiyle, “İslamcılık düşüncesi” davası olarak bilinen bir hareketin fikir babasıdır. Hareketin yayın organı da Büyük Doğu mecmuasıdır. (1943-1978) Yayınlandığı zaman ufuk açıcı, yüreklendirici ve inananların hallerine tercüman olan, onların sıkıntılarını gündeme getiren önemli bir yayındı. İktidarlara sert muhalefetinden olacaktır ki, 16 kez açılıp kapatılma macerasını yaşamıştır.

 

Yeni Akit Gazetesinden Hüseyin Öztürk’ün 25 Mayıs 2010 tarihli yazısı Büyük Doğu, Necip fazıl ve Bediüzzaman’la ilgilidir. Risale Haber iktibas etmiş ve haber olarak değerlendirmişti.

 

Aynı konuyu Fethullah Gülen Hocaefendi de “Kırık Testi” başlıklı derslerinin “Cemre Beklentisi” adındaki kitapta “Fakirlik mi Zenginlik mi?” bölümünde bahsediyor.

 

Bahse konu olayı nakleden Yazar Vehbi Vakkasoğlu’dur.

Büyük Doğu Mecmuası Bediüzzaman’ın yamalı yorgan hikâyesi;

Bediüzzaman Büyük Doğu’yu aldırır ve talebesi Zübeyir Gündüzalp’e okutur.

Bir gün olur dergi parasızlıktan dolayı basılamayacağı duyurulur.

Bediüzzaman, Talebesi Zübeyir Gündüzalp’i çağırıp;”Zübeyir, Doğu çıkmayacakmış, mutlaka bir şey yapmamız lazım!” diyor. Zübeyir abi de; “Üstadım neyimiz var ki bir şey yapalım?” diye cevap veriyor. Bunun üzerine Üstad hazretleri, “Benim kışın üzerime aldığım eski, yamalı bir yorganım vardı. Belki bir değer atfeder onu satın alırlar. Siz de elinize geçeni Doğu’ya gönderirsiniz” diyor. İşte o yorganın satılıp bedelinin Büyük Doğu için gönderilme hikayesi böyle.

 

Bu olayı yazar Vehbi Vakkasoğlu Necip Fazıl’ı ziyaretinde anlattığında yüzünü pencereye çevirir hıçkıra hıçkıra ağladığını anlatır.

 

Bu hatıradan Hüseyin Öztürk Necip Fazıl ile Bediüzzaman arasında nahoş bir durum varmış gibi göstermeye çalışanlara cevap ve tashih için yazdığını düşünüyoruz.

 

Aktarılan hatırayı başka açıdan değerlendirmek için bunları ön bilgi olarak paylaştık.

Necip Fazıl merhum deyince Büyük Doğu ekolü akla geliyor.

Bir dönemin dindar ve dinamik genç kitlenin idolü olmuştur.

Yazıları ile şiirleri ile güçlü bir motivatör ve dava şuuru kazanılmasına vesile olmuştur.

Hele “Sakarya Türküsü”, “Zindandan Mehmed’e” şiirleri yok mu?... Bugün hâlâ yürekleri titretir, göz yaşları döktürür, duygu yoğunluğu yaşatabilmektedir.

 

Edebi ve şairlik yönü efsanedir. Şiirleri hem san’at, belâgat hem de fikri derinlik, cihat ruhunu heyecana vesile olması değerini yüceltiyor. Yazar İslam Yaşar’dan dinlediğim bir anekdot da; Necip Fazıl’ın annesi hasta yatağında iken, “İnşaallah şair olursun”  vasiyeti veya temennisi ile şairliği seçtiğini öğrendik. Kaleminde ve sanatında anne duasının payı olduğu muhakkaktır.

 

Bugün Türkiye’nin en üst karar verici mekanizmalarında yer alan baş aktörlere bakacak olursak Necip Fazıl’ı gayret ve himmetlerini görebiliriz.

Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, ilk akla gelenlerdendir. Türkiye’nin mukadderatında rol alan daha başka bir çok isim sayılabilir.

 

Tartışma açmak ve tenkit için değil, tespit için bir hususa dikkat çekmek istedim;

Büyük Doğu hareketi motivasyon ve yöntem olarak Siyasal İslâm hareketinin referanslarındandır. Oldukça sert muhalif bir üslupla başlayan hareket Türkiye’nin yaşadığı, darbeler, muhtıralar, siyasi ve sosyal çalkantıların içinde evrilmeler, savrulmalar yaşadı yakın geçmişimizde. Gençlik yıllarında Necip Fazıl’ın konferanslarının birine katılan biri olarak ve o günlerin tartışmalarını canlı yaşayan biri olarak diyorum.

Bir zamanlar camianın diri ve canlılığı iktidarlara sert muhalefet hatta demokratik sistemi dahi batının batıl formülü sayan üslup etkindi.

 

Risale-i Nur camiasının Üstad Bediüzzaman’dan ve Risale-i Nur’dan aldıkları derse binaen “Din adına siyaset olmaz, din siyasete alet edilmemeli, demokratik sistem içinde önce fertlerin imanını kurtarmak lazım” görüşüne itibar etmediler. Resmi ideolojinin hâkimiyetinde dar bir alanda inisiyatif kullanabilen siyasi yapıya muhalefet işin kolayıydı. Darbelerle derin bariyerlerle, kırmızı çizgilere, mayınlara 28 Şubat sürecinde basınca tarihi dönüşüm ve kırılma yaşandı. Demokrasiyi savunanlara haksızlık yaptıkları gerçeği ile yüzleştiler. Ve gömlek değiştirmek zorunda kaldılar. Başarı da ondan sonra geldi.

Sonunda Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol’un deyimiyle, Risale-i Nur hareketinin etkisi ile  ve fiili duayı da iyi yaptıkları için muvaffak oldular. (Mustafa Akyol, Gayr-i Resmi yakın tarih, Nesil yayınları, İst.2011)

 

Necip Fazıl merhumun sağ olsa ve empati yapacak olsam; “Aferim bizim gençlere, en üst noktalara gelmişler” diye  iftihar edeceğini tahmin etmek zor değil.

Yine tahmin ediyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanı bundan kırk küsür sene önce yazdığı telgrafı hatırladığında davası adına, milleti adına şükrediyordur.

Kimliği, kişiliği ve bir Anadolu insanının değerlerini sembolize eden birinin Cumhurbaşkanı oluşundan topyekün millet de iftihar ediyor şüphesiz.

 

Büyük Doğu dergisi ve hareketi, dava şuuru ve yüksek motivasyon, himmet ve hamiyet kazanılmasında etkin olmuştur. Metot, meslek ve stratejilerindeki gelişim süreci tartışılabilir. Pozitif evrimle yaşayarak bugünlere gelinmiştir.

 

Bediüzzaman da “Ne yapayım acele ettim kışta geldim sizler cennet asa baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen tohumlar zemininizde çiçek açacaktır” (Münazarat) müjdesi tahakkuk etmiştir bir ölçüde.

 

Risale-i Nur’un gönüllerdeki fütuhatı sınırları aşmış inşallah “İttihad-ı İslâm”ın işaretlerini emareleri tahakkuk etmiştir. Daha alınacak çok mesafe vardır. Din ve vicdan hürriyeti ve milletin beklentileri bağlamında. Fertler ve toplumun alt yapısı müsait olmadan makamlara gelmek tek başına yetmediği tecrübe anlaşılmıştır.

Ancak acılar bitmedi. Asayiş konusu henüz halledilemedi. Her gün yeni acı haberler arıyoruz.  Çare yine Bediüzzaman’ın Münazarat’ında formülize edilmiş. Artık devlet ön yargı ve komplekslerinden, çağ dışı kalmış ideolojik kayıtlarından sıyrılarak çözüm bulması şarttır.

 

Haber7’de Mehmet Ali Bulut’un yazdığı gibi biz de “Başbakan Münazarat’ı okumalı” diyoruz. Tam zamanı.

Nereden nereye geldik. Biraz uzun oldu. Okumasanız da olurdu ya. Her neyse….

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum