Mehmet Selim MARDİN

Mehmet Selim MARDİN

Bediüzzaman’ın yorumuyla ‘Tan olayı’

Günümüzden yetmiş dört sene önce 4 Aralık 1945 tarihli gazeteler ‘İstanbul’da komünist görüşlü basın organlarına ait gazete matbaalarının ve kitabevlerinin çok kalabalık bir grup tarafından tahrip edildiğini’ yazıyordu. Akşam gazetesinin haberine göre, bir araya gelen binlerce üniversite genci Beyazıt Meydanı’nda toplanıp saat onda harekete geçerek, ellerinde “Ne faşistiz, ne komünistiz, demokrat vatanseverleriz”, ”Kahrolsun komünistler, kahrolsun Serteller”, ”Yaşasın demokrat Türk ülkesi” yazılı pankartlar bulunuyordu.

tan1-001.jpg

Gençler hazırladıkları çelengi Taksim’deki Cumhuriyet anıtına bıraktıktan sonra Sirkeci’den hareket ederek Tan Matbaası önüne gelince ”Kahrolsun Serteller, kahrolsun komünistler” diye bağırmışlar ve polis kordonunu yararak matbaaya girmişlerdir. Bu sırada camlar kırılmış, binanın içinde ve matbaa kısmında tahribat yapılmıştır. Yapılan tahribat, bu müesseseyi uzun müddet işlemeyecek bir duruma sokmuştur. İdarehane ve matbaa içindeki tesisler kullanılamayacak bir hale getirildiği gibi, altı yazı dizme makinesi, mürettiphane kasaları, baskı makineleri, telefonlar, radyolar ciddî tahriplere uğramıştır. Bazı kâğıt bobinleri de depodan çıkarılarak parçalanmış, bir kısım bobinler Sirkeci’ye kadar sürüklenerek denize atılmıştır.

tan2-001.jpgGençler, zabıtanın aldığı tedbirlere rağmen Beyoğlu’na da geçerek ”Yeni Dünya” ve “La Turquie” gazetelerinin basıldığı matbaaya gelmişler, içeriye girerek orada da baskı âlet ve makinelerini ağır hasara uğrattıktan sonra Taksim’e giderek İstiklâl Marşını söylemişler ve Cumhuriyet anıtına çelenk koymuşlardır. Kafile daha sonra dönüş yapmıştı.

Tan Olayı sırasında İstanbul’da sıkıyönetim olmasına karşın göstericilerden yargılanıp mahkûm olan olmadı. Baskına katılanlar arasında Süleyman Demirel, İlhan Selçuk, Celadet Moralıgil, Ali İhsan Göğüş gibi ilginç isimlerin yer aldığı bilinmektedir. Baskının sorumlularından hiç kimsenin ortaya çıkarılmamasına karşılık bu toplu linç ve yağma hareketine maruz kalan gazetenin sahibi Zekeriya Sertel ve eşi Sabiha Sertel ve yazarlardan Nail Çakırhan hakkında daha önce yayımlanmış bazı yazılarından dolayı davalar açıldı. Serteller mahkemede “Meclisin ve hükümetin manevî şahsiyetlerine hakaret” ile ilgili 159. ve 173. maddelerinden yargılandılar. (1)

Tan olayının meydana geldiği tarihte Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ’da mecburî ikamete tabi tutulmuştu. Henüz Emirdağ’a geleli beş ay olmuştu. Afyon hapsinden sonra burada da rahat bırakılmamış, hükümetin türlü entrikalarına muhatap olmuş ve sürekli takip ve nezaret altında tutulmuştu. Bu yetmiyormuş gibi hizmetçisi hizmetten alıkonularak, hükümetin hizmet için görevlendirdiği kişi tarafından zehirlenmişti. Hatta Nur Talebeleri “Bediüzzaman vefat etmiştir” söylentileri üzerine, derin üzüntülerini birbirlerine mektup yazarak dile getirmişlerdir.

İşte Bediüzzaman Emirdağ’da iken, anlatmaya çalıştığımız gazete haberiyle ilgili yorumunu içeren bir lâhika mektubu yayınlar. Emirdağ Lahikasında yer alan mektubun ilgili kısmı şu şekildedir:

“(...) Hem bu hadise zamanında İstanbul da Bolşevizm aleyhindeki nümayiş [gösteri] hadisesi, Risale-i Nur’a karşı perde altında hücum eden iki kuvvet birbirine vaziyet almaya başladığı cihetle, Risale-i Nur fütuhatına büyük bir vesiledir. Muvakkat bize karşı bazı ilişmeler olsa da, hiç ehemmiyeti yok. Çünkü Bolşevizm’in, Müslümanlar içinde anarşilik mahiyetinde küfr-ü mutlak ve fikr-i tabiatla yerleştirilmesine mukabil, ancak ve ancak Risale-i Nur’un fevkalade kuvvetli hakikatleri çıkabilmesinden, milliyetperver ve vatanperver ve siyasetçiler ve dindarlar, Risale-i Nur’un arkasına girmeye ve onunla barışmaya ve onunla siper almaya bir yol açılıyor nazarıyla bakıyoruz. Said Nursî.”(2)

Bediüzzaman’ın bu manidar yorumunun dışında, olaydan bir gün sonra bir kısım Nur Talebelerinin de bir mektup kaleme aldıklarını ve Bediüzzaman’ın bu mektuba da Lahikalar ’da yer verdiğini görüyoruz. “İstanbul’da Komünistler Aleyhindeki Hâdiseyi Gören Risâle-i Nur Talebelerinin Mektubundan Bir Parça” başlıklı bu mektup ise şöyledir:

“Aziz kardeşlerim,
Lehü’l-hamdü ve’l-minnetü [Hamd ve minnet Allah’a mahsustur]. Dün, Nurun manevî bir fütuhatı, bütün azamet ve dehşetiyle İstanbul’da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan âlem-i İslâma yerleştirmek isteyen bir cemiyet ve onun naşir-i efkârı ve mürevvic-i âmâli olan bir iki gazete matbaası ve kütüphanesi darmadağın edilerek, dinsiz yaptık, komünist yaptık zannedilen gençlik ve mekteplilerin ağzıyla ve harekâtıyla ve fiilleriyle protesto edildi. ‘Kahrolsun komünistlik’ diye bedduâlar edildi. Bu cemiyetin, binler lira maddî, milyonlar lira da manevî zararı oldu. Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alâkadar bir şahs-ı manevî, ‘Ey Nurcular! Şimdi maddî imkân hasıl olmuyor diye üzülmeyiniz. Nurun fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Küllî bir muvaffakıyet hasıl oluyor. Vesâire, vesâire’ diye bağırdı. Hâzâ min fazlı Rabbî [Bu, Rabbimizin fazlındandır].”(3)

Tan olayı aslında birçok hikmetleri içinde barındıran bir hadisedir. Sertel ailesi, 1927 yılından itibaren Allah’ın ve Ahiretin inkarı yönünde kitaplar neşretmekle kalmamış, aynı zamanda özellikle Cumhuriyet gazetesinde Bediüzzaman aleyhinde de iftira dolu yazılar kaleme almışlardır.

Tan olayının dile getirildiği her iki mektupta; olay “Risale-i Nur fütuhatına büyük bir vesile” ve “Nurun manevî bir fütuhatı” olarak ilân edilir; fakat aslında ilk anda akla gelen, olayın dahilde menfî bir hareket olduğu ve Risale-i Nur mesleğine aykırı olduğu düşüncesidir. Çünkü bu olayda şiddet ve haksız yere bir saldırı söz konusudur; fakat aslında bu mektuplarda sadece olayın tespiti yapılmıştır. “Vakıa budur” denilmiştir. Yoksa Bediüzzaman’ın veya Nur Talebelerinin bu olayı tasvip ettiğine dair bir beyan olmamıştır.

Nitekim Bediüzzaman’ın sadık talebe ve hizmetkârlarından Zübeyir Gündüzalp’in notlarında da, bu hadiseyle ilgili olarak “Müsbet Hareket” başlığı altında şu satırlara rastlıyoruz:

“Tan Gazetesi baskını hadisesinde Üstad, hiçbir talebesini ‘Siz de katılın’ diye göndermemiştir.” (4)

Bediüzzaman, aynı şekilde Risale-i Nur’a ne zaman bir taarruz vuku bulmuşsa meydana gelen zelzelelere dikkat çekmiştir. Musîbetin hikmetini izah etmiştir. Meydana gelen hadiselerde beşer zulmünün yanında kaderin adaletini göstermiştir.

İşte bu olayın da hikmet ciheti nazara verilmiş, yıllarca inançsızlık üzerine kurulan eğitim sisteminin sonucunda dinsiz yapılmak istenen bir neslin, komünist kuvvetine karşılık yaptığı ilk ve ciddî tepkiyi gösteren haber “Risale-i Nur fütuhatına büyük bir vesile” ve “Nur’un manevî bir fütuhatı” olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda da Nur’un geniş dairede de fütuhatının olacağı müjde verilmektedir.

Hadiseyle ilgili olarak, Bediüzzaman’ın mektubundaki dikkat çekici diğer yorum ise; “milliyetperver ve vatanperver ve siyasetçiler ve dindarlar, Risale-i Nur’un arkasına girmeye ve onunla barışmaya ve onunla siper almaya bir yol açılıyor nazarıyla bakıyoruz” ifadesidir.

Garip bir tevafuk ki, Tan olayını haber veren Akşam gazetesinin aynı günkü 4 Aralık 1945 tarihli nüshasının sağında yer alan haberde Celal Bayar’ın Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ettiğini ve yeni kurulacak olan Demokrat Parti'yle çalışmalara başlayacağını ifade ediyor. Böylece Türkiye’de maddî ve manevî kalkınmanın ilk adımları atılmış oluyordu.

DİPNOTLAR:
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/Tan-Olay%C4%B1
2- Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, 2008-İstanbul, Mektup No: 63, s. 192.
3- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, 2006, s. 749; Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, Mektup No: 65, s. 195
4- Zübeyir Gündüzalp, Bir Dava Adamının Notları, Mega Basım, İstanbul-2004, s. 59.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.