Sami KURT
Beşer manasının en güzeli Muhammed (asm)
“Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin Efendim!
Hak’dan bize Sultân-ı mü’eyyedsin Efendim!” (Şeyh Galip)
“Hazret-i Âdem’e (aleyhisselâm) icmâlen talim olunan bütün esmânın bütün merâtibiyle tafsilen mazharı, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm…” (Sözler, Yirminci Söz)
Beşer Manasının en güzeli Peygamberimiz (AS)’dır ki o manaya uygun suretlerin en güzeli de O’ndadır. Çünkü esma manaları en güzel O’nun manasında cem olmuş. En güzel, en cami (en kapsayıcı), en şeffaf O’nun suretinde görünmüş. Sonra o mana; en güzel, O’nun fiillerinde tecelli etmiş.
Kâinatta hiçbir mevcud “esmaya mazhariyet” cihetiyle, bu mananın camiyetine (kapsayıcılığına), şeffafiyetine, nuraniyetine mukabil gelmiyor.
Bize sadece susmak ve hissetmeye çalışmak kalıyor. Çünkü âlem susuyor, zişuur susuyor. Hepsi sadece nazar ediyor. Yusuf (AS)’a nazar edenlerin nutkunun tutulması gibi…
Âlem susmuş ve kendinden geçmiş. Sadece, Muhammed (AS) manasında, suretinde ve cismaniyetinde görünen esma manalarını seyrediyorlar. Biz de fazla kelam ile manaya müdahil olmak yerine Âlemler gibi susalım. Seyir makamında hayran olalım.
Peygamberimiz (AS)’ın hal ve ef’alinde (fiillerinde) kemal mertebede tecelli ile zahir olan esma manalarını seyirde, Melekler nasıl da âşık olmuşlar? Öyle de şu insaniyet içinde bizler dahi O’nun sünnet-i seniyyesinde kelam, ahval ve fiil suretinde görünen esma manalarını, sünnet-i seniyyesine tabi olup aynı halde tatbik etmekle aynı manaları âleme izhar eyliyoruz. O esma manaları ki Kur’an’da kelam ile Peygamberimiz (AS)’da ahval ve ef’al ile şu Kitab-ı Kebir-i Kâinatta eserler ve eşya ile zuhura çıkmış. Nasıl sünnetine bigane kalalım? Rabbimizin âleme ikame ettiği İlahi manaları ve onların mazharlarını bırakıp ta neye bakalım? Başka hangi mana var? Tüm dünya o İlahi manalardan ve mazharlarından nazarını çevirse, bir tek ve bir kalb olarak bir köşede yalnız da kalsak, pervane gibi o manaların müştakı olarak dönmeye ve yanmaya devam edeceğiz. Bizler şu şehadet âleminde türlü şekiller içinde görünen İlahi manaların müştakı, maşuku ve onların mazharlarının da hayranıyız.
Rabbini naz ile maksud eden anlar bizi,
Perişan halimiz görüp aşkı bilen anlar bizi.
Katreyi ummanla bir eyleyen anlar bizi,
Vech-i nazar mana olan arifan anlar bizi.
Sultanın kapısın vurup acze düşen anlar bizi,
Seherlerde tecelliye gönlün açan anlar bizi.
Masivadan geçip didar- ı Hak olan anlar bizi,
Maksud-u cennet görmeyip rızaya düşen anlar bizi.
Terk-i dünya, terk-i ukba, terki terkeden anlar bizi,
Mahbub-u kuluba kalbin veren anlar bizi.
Kimse bilmese Yüce Yaradan anlar bizi,
Bizden murad fenafillah diyen arif anlar bizi. (s.kurt/06-2016)
Varlık âlemine geçmiş manaların, vücud bulmuşların, zişuurların en kıymetlisi…
Nasıl ki bir şey vücud bulmadan önce, manası vardır. Sonra o mana vücud bulur. Varlık âlemine gelir. Örneğin, bir ağaç önce manasıyla vardır. Sonra bu âleme o mana gelir, vücud kazanır. En sonunda meyvesinde (semerelerinde) o mana kemal mertebede tekrar görünür. Başlangıçtaki manası, manevi vücud’tur ki buna ilmî vücud ta denilir. Meyvesi ise o manadan cisimleşmiş (mücessem) cismanî vücud.
Kainat ağacının (varlık aleminin) en güzel manası Peygamberimiz (AS)’dır. Bu nedenle kâinatın yaratılışının hem başlangıcında hem de sonunda (nihayetinde) Peygamberimiz (AS)’ın manası vardır ve o mananın bir nevi ilmî vücudu olan Ruh-u Muhammedi (AS) vardır. Şecere-i insaniyetin (insaniyet ağacının) hem en güzel bir manası, hem en güzel bir meyvesi. Biri ilmî vücudu, diğeri cismanî vücudu…
“Çünkü bir şeyin neticesi, semeresi evvel düşünülür. Demek, vücuden en âhir, mânen de en evveldir. Halbuki, zât-ı Ahmediye (a.s.m.) hem en mükemmel meyve, hem bütün meyvelerin medar-ı kıymeti ve bütün maksatların medar-ı zuhuru olduğundan, en evvel tecellî-i icada mazhar, onun nuru olmak lâzım gelir.” (sözler, Otuz Birinci Söz)
Nasıl ki düşünce planında doğan ahsen, güzel bir mana, bu âlemde mevcud olmasına, bu âlemde yer almasına neden oluyor. Örneğin, aklına gelen kıymetli bir mana için hemen istiyorsun ki şiir suretinde, yazı, resim vs. suretinde görünen âlemde de yer alsın, vücud bulsun, zahirde de görünsün. Bu açıdan bakıldığında o mana, o eserin var olma sebebidir, denilebilir.
İşte, esma manalarının en güzel görünmesi (tezahürü) insanda ve insan içinde kemal mertebede görünmesi (zuhuru) ise Peygamberimiz (AS)’ın manasındadır ki şu kâinatın sebeb-i vücududur (kâinatın var olma sebebidir).
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.