Himmet UÇ
Bir ittihat Terakkici Talat Paşa
Geçenlerde ittihat Terakki ile ilgili bir yazı yazmıştım, o sırada hareketin muhitini tararken dikkatimi çeken simalardan biri Talat Paşa idi. Onunla ilgili kitabı Hüseyin Cahit Yalçın yazmış, o da büyük bir adam. Büyük kelimesinin onun yanında kaçacak yeri vardır muhakkak.
Bu anlattığım mahrem bir olaydır, birgün Kırkıncı Hoca anlatıyor, kümbette mescid olan kısımda yalnızız. Ben Hüseyin Cahid’in hatıralarını okurken babasının Muhyiddin-i Arabiyi okuduğunu okumuştum. Hocam birden konuya katıldı dedi bir sahneyi anlattı. Bir gün Üstad huzursuzmuş, öteye berile gidip geliyormuş. Zübeyir Abi sormuş “Üstadım ne var? hayır ola“ demiş. “Zübeyir Hüseyin Cahit son nefesini veriyor, Allah’a sızlanıyorum ki imanını yoldaş etsin“ demiş. Hüseyin Cahid’i okuduktan sonra bu sözün anlamını anlamıştım, Bediüzzaman’ın da onu nasıl tanıdığını farketmiştim.
Hüseyin Cahid çok hakperest bir adam ancak o kadar olur, hakkı söylemekten hiç çekinmeyin Gıfarı hazretleri gibi. Bir milletin tarihini, kültürünü kaybettirmenin o millete yapılacak en büyük zarar olduğunu söylemiş. Şu bizim hurufı maziye ile cedelleşme hengamında. Bunu devrin ceberutları affetmemiş o yaşlı haliyle onu zannedersen Sinop’a sürmüşler, sonra yaşına bakarak birileri insafa gelmiş ceza tahfif edilmiş. Lozan‘da ne yaptınız diye soran Ali Şükrü Bey birkaç defa ısrar edince ölüsü bulunmuş. Ali Şükrü Bey Bediüzzaman’ın bir eserini bastırdığı bir şahıs, matbaası varmış. Hüseyin Cahit de aynı şekilde gidebilirdi.
Eskiden çocuklar gazete satar bağırırlardı. Hürriyet, Cumhuriyet kelimeleri o kadar müstamel ki sokağa düşmüşler canıma. Niyazi Bey, Enver Paşa’dan çok bahsediyor Bediüzzaman, Enver Paşa İşaratül İcazın kağıdını vermiş. Üstad hem savaşmış hem de kitabı yazmış at sırtında. Enver ve Talat iki müşterek isim muhakkak birlikte söylenirler, ikisinin de kaderi aynı kalemle yazılmış.
Doktor Nazım anlatıyor o da aynı kabileden. “Hele de Talat insan Talat, herkesin teklifsiz tekellüfsüz konuşup görüşebilidiği Talat arkadaş, dost, delikanlı, ahlak ve seciye abidesi Talat, sadelik ve dürüstlük timsali Talat. Gelmiş geçmiş en güler yüzlü ihtilalci olan Talat. Öylesine yalçın bir irade ve çetin bir karakterle o kadar güler yüzlü samimiyet aynı şahsiyet yapısında nasıl birbirini cerhetmeden bir araya gelmiş olabilirdi acaba? Oynadığı roller, geldiği mevkiler, ifa ettiği vazifeler, bıraktığı tesirler, sahib olduğu kudret ve nüfuzun yanı sıra hasımlarının bile hisn-i şahadette bulunduğu ahlak ve seciyesi namuskarlığı dillere destan, sadelik ve tevazuu, hep beraber düşünüldüğünde, rahatlıkla denilebilir ki, öylesine müstesna bir simayı yakın tarihimizde daha eskisinde de bulabilmek çok güçtür.
Başta Talat ve Enver olmak üzere önde gelen İttihat ve Terakki erkanı ile adeta senli benli olduğumuzu hissettiren şey sadece onların tabiat ve şahsiyetlerinde bulduğumuz insani, milli, manevi yakınlık mıdır?
Sırf bundan ibaret olmasa gerek. İttihat ve Terakki’nin ilk beş yılında 1908-1913 bir nevi murakebe yahut vesayet terimleriyle ifade edilebilecek mesafeli ve dolaylı son beş senesinde 1913-1918 kesin ve doğrudan iş başına geçen toplam on yıllık iktidarından, denilebilir ki yüz yıllık tarih ve siyaset çıkmıştır. Gayet açıktır ki İttihad Terakki de ittihatçılar da ittihatçılık da hala sahih biçimde gündemimizdedir.
İttihat Terakki erkanı arasındaki ruhi ünsiyet, imtizaç ve yakınlık canlı ve diridir. Onun için onlar o Talatlar, Enver’ler, Cemal’ler, Hafız Hakkı’lar, Dr. Nazım‘lar, Kara Kemal’ler, Bahattin Şakir’ler, Öler Naci’ler, Rahmi Bey’ler, Süleyman Askeri’ler, Kuşçubaşı Eşrefler, onların hepsi bizim senli benli olduğumuz mektep arkadaşlarımız gibidir.
İşte bütün bu ruh ve zihin cümbüşünün mihverindeki birkaç kişiden biri belki en birincisi Talat’tır. Onun için Enver’le birlikte onun yeri apayrıdır gönüllerimizde. Talat’ın görülmemiş siyasi zekası, yetenekleri ve emsalsiz teşkilatçılık, liderlik vasıflarından uzun uzadıya bahsetmek yerine bizdeki manası ve o mananın ifade ettiği kıymeti anlatmayı tercih ettim. Yapıp ettiklerini, verdiği olağan üstü mücadeleleri harikadır.
Onun hakkında Yunus Nadi konuşur. “Talat’ın kemikleri (şehid edildiği) Almanya’dan 24 Şubat 1943‘de İstanbul’a getirilip Hürriyet-i Ebediye tepesindeki istirahatgahına tevdi edildikten sonra Yunus Nadi “Talat Paşa Türk Vatanının Kucağında“ isimli anlamlı bir yazı yazmıştır.
İttihad Terakki ile Talat ve Enver‘in aleyhtarlığında ittifak edebilenler Kemalistler ve İslamcılardır. (Bediüzzaman Enver ile yakın dosttur, onunla Hasankale cephesinde bulunmuş ve eserinin kağıdını o vermiştir ve eser çok beğenilmiştir.) Mahmut Esat Bozkurt şöyle söyler Ünlü Adliye vekili, “Mümkün olsa şu iki kişi aleyhinde konuşanların dillerini kestirirdim.”
Osmanlı saray teşrifatında yanlış ve tuhaf bir gelenek vardır. Sadrazam padişahla görüşmeye geldiğinde saray nedimleri kanatlı ve mutantan kapıları açarlar, Sadrazam tap kapıdan girerken sağ tarafında zenci bir köle secde halinde ve güya tazimde bulunur. Dinen de insani bakımdan da tam manasıyla zillet dolu bu manzaraya Sadrazam sıfatı ile Sultan Reşat’ın huzuruna ilk çıktığı gün ikrahla şahid olan Talat’ın oradan çıkınca ilk işi bu ayıplı ve günah adeti sona erdirir. Mithat Cemal onun için bir şiir yazmıştır.
Takriben adamlık sana yetmezdi tamamdın
Sen kütle adam millet adam bayrak adamdın
En sevdiğin insan senin en çıplak olandı
Şanlar, senin ölçünle palavraydı yalandı
Asla derinleşmezdi vezir esvabı sende
Sen zorla büyüktün istemesen de
En son eğildinse de kurşunla eğildin
Altınlar akarken de züğürt ölmeyi bildin
Kabri pürnur mekanı cennet olsun inşallah
Bir fıkra
Umumi harpte millet süpürge tohumu ekmek yerken Talat da evine vesika ile aynı ekmeği alıyordu. Bir Askeri levazımat-ı umumiye reisi Topal İsmail Hakkı Paşa evlerine gelmişti. Sadrazamın evinde bu çamur gibi ekmeği yediğini görünce Talat Paşa’nın şoförünü yanına çağırmış ertesi gün gelip kendisini görmesini tenbih etmişti.
Ertesi gün kendini ziyaret eden şoföre bir torba beyaz ekmek verip Talat Paşa’nın evine gönderdi. Talat Paşa akşam eve gelip sofraya oturduğunda beyaz ekmekleri görünce en küçük dilimleri bile toplattı ve şoförü çağırarak şu emri verdi. Bunları İsmail Hakkı Paşa’ya götür ve selam söyle. Biz her gün vesika ile ekmeğimizi mahalle furunundan alıyoruz, bu ekmeğe ihtiyacımız yoktur.
Çok kıt kanaat yaşardı, eşi çıkışınca “ne yapayım ben zengin değilim ki“ derdi. Avrupa seyahatinden döndüğünde eşine getirdiği bir buluz, birkaç çift çoraptan başka bir şey değildi. Sadrazamken de ittihat Terakki Merkez-i umumisine geldikçe sadrazam olmadan önce yaptığı gibi ekmek, peynir ve kavundan ibaret öğle yemeğini yerdi.
Talat Paşanın öldürülmesi
Talat Paşa 15 Mart 1921 Salı günü Berlin Hardenbergstr.’deki 27 numaralı evinden çıktığı sırasında kendisini bir süredir takip eden katil Tehleryan arkadan kafasına bir kurşun sıktı ve Talat Paşa o anda ruhunu teslim etti. Ardından silahını atan katil kaçmaya başlamış, fakat o sırada olayı görenler tarafından yakalanıp kafası yarılmış ve polise teslim edilmiştir.
Talat Paşa cinayetiyle ilgili olarak 21 Mart 2005 tarihinde Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Başkanı Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Talat Paşa cinayetiyle ilgili çok önemli bulguları izleyicilerle paylaşmıştır.
Talat Paşa’nın katili cinayetin ardından Berlin’de 2-3 Haziran günlerinde sadece iki gün süren duruşmalardan sonra mahkeme tarafından beraat ettirilmiş serbest bırakılmıştır. Esasen bu mahkemede bir hukuk katliamı yapıldığını söyleyebiliriz. Bu hukuk katliamı maalesef bugün Amerika’da, Avrupa’da ve hatta Türkiye’nin bazı “aydın” çevrelerinde sürmektedir.
Talat Paşa’dan sonra işlenen cinayetlerde katil hep kaçmasına rağmen, Talat Paşa cinayetinde kaçamamıştır. Halk tarafından yakalanmış ve polise teslim edilmiştir. Talat Paşa’nın cesedi iki saat kadar cadde ortasında kalmıştır. İlk anda kimliği bile saptanamamıştır. Koruması filan yoktur. (HÖ 10)
O zamanki Alman Ceza Kanunu’na göre katilin kasten adam öldürme (yani tasarlanmış bir cinayet) suçundan yargılanması ve idam edilmesi gerekiyordu. Eğer ölüm istenmeden veya maktülün ağır tahriki sonucu oluşmuşsa, hafifletici bir neden olarak kabul edilir ve sanık en fazla altı ay hapis cezasına çarptırılırdı. Öldürme eylemi kasten, ancak planlanmadan yapılmışsa, cezası beş yıl ağır hapisti. Ayrıca sanık olay sırasında bilinç kaybına uğramış veya hastalık hali içinde ve ne yaptığının bilincinde değilse beraat ederdi. Mahkeme işte bu son maddeye, sanığın sözümona “saralı” olduğuna ve buna bağlı bilinç kaybına uğradığına binaen kendisini beraat ettirmiştir.
26 Mayıs 1921 tarihinde, yani mahkemeden bir hafta önce savcılık Prusya Adalet Bakanlığı’na şöyle bir yazı gönderilmiştir:
“Bu yılın 15 Mart günü Türk Sadrazamı Talat Paşa’yı Berlin’de öldüren Ermeni’ye karşı açılan ve önümüzdeki günlerde başlayacak olan davanın politik bir boyut kazanacağı kamuoyunda politik meselelerin yoğun olarak tartışılacağı ve suikasta yol açan motifin öne çıkarılacağı, bununsa Almanya’yla Türkiye arasındaki ilişkileri zedeleyeceğinden korkulmaktadır. Sanık avukatlarının, yani katilin avukatlarının öncelikle bu suikastı Türk boyunduruğuna karşı acı çeken Hristiyan bir halkın, yani Ermenilerin hürriyet uğruna kahramanca atılımı olarak yansıtacakları beklenebilir.” (HÖ 11)
Alman makamları mahkeme sırasında 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeniler’e dönük uygulamaların tartışma konusu olmasından, Almanya’nın konuyla ilgili tutumunun konuşulmasından, Talat Paşa’nın genel politik rolünden, Almanlar’la ilişkilerinden ve Almanlar’la ilgili düşüncelerinden bahsedilmesinden çekinmiş olmalıdırlar. Talat Paşa Alman-Türk dostluğunun katı bir temsilcisi olarak görülmekteydi ve İslam dünyasının da gözü bu davadaydı. Ayrıca Alman Dışişleri Bakanlığı davaya yayın yasağı getirilmesini istemiştir. Dava esasen Alman Dışişleri’nin talebi üzerine beraatle sonuçlandırılmıştır. (HÖ 11-12)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.