Safa MÜRSEL
‘Bir kelime,… bir işarette batma’!
Zaman zaman “Risaleler tahrif ediliyor” iddiası ortaya atılır. Gerçeğe tekabül etmeyen maksatlı iddialar genelde ciddiye alınmamıştır.
Ne var ki, Bediüzzaman, özellikle 1907 ile 1926 yıları arasında yazdığı “İlk Dönem” eserlerini daha sonraki yıllarda yeniden yayınlamak ihtiyacını duymuş, bu sebeple bazı kavram ve cümle yapılarında açıklama ve güncelleme maksatlı, son derece sınırlı tasarruflarda bulunmuştur.
Yazımın esas konusu bu olmadığı için, fazla detaya girmeyip sadece bir örnek vermekle yetineceğim. İlk metinlerde “meşrutiyet” olarak yazdığı ifadeyi, 1950’li yıllarda dip not düşerek, “O zaman Meşrutiyet; şimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuş” (1) demektedir. Bir yazarın, kendi eserini 30-40 sene sonra tekrar yayınlama ihtiyacı duyduğunda, bazı güncellemeleri yapmasından daha tabii ne olabilir? Tahrif iddialarının haklı yönü olmadığı gibi iyi niyetten mahrum olduğu da açıktır.
Son günlerde risalelerin otantik metinlerine sadakat ve tahrifat arasında “put kırdım” ve “pot kırdım” kavramlarından hangisinin doğru olduğu tartışması yaşanıyor.
Yazılanlara bakılırsa, iki türlü okumaya imkan veren Osmanlıca nüshalar var. Fakat yayınlanan nüshalarda “put kırdım” kavramının ağırlıklı olarak yer aldığı anlaşılıyor.
Tartışılan iki kavramın etimolojik analizine, alanım olmadığı için girmeyeceğim. Risale-i Nurda kullanılan “kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne makamda söylemiş”(2) şeklindeki metin analizi metoduna uygun olarak, elimden geldiğince bir metin analizi yapmaya çalışacağım.
İstiklal Savaşına, İstanbul’dan verdiği etkili desteğin minnettarlığını ifade ve teşekkür için, Meclis’te bulunan dostlarının ısrarlı davetleri üzerine Bediüzzaman, 1922 yılının Kasım ayında Ankara’ya gittiğinde, Mustafa Kemal ile aralarında, şu diyaloğun geçtiğini eserinde yazıyor:
“Hem Ankara'da, divan-ı riyasetinde pek çok meb'uslar varken Mustafa Kemal şiddetli bir hiddetle divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilâf verdin." Ben de onun hiddetine karşı dedim: "Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur." Dehşetli bir put kırdım.” (3)
Tartışma, metinde bahsi geçen “put kırdım” kavramının, aslında “pot kırdım” şeklinde olduğu iddia ve itirazından kaynaklanıyor. Hakkı aramak maksadıyla ve iyi niyetle yapıldığına inandığım ölçüde her türlü değerlendirmeye, öncelikle saygılıyım. Fakat, aşağıdaki hususların bilinmesi gereğine inanıyorum.
Yukarıda naklettiğim karşılıklı konuşmanın, 40-50 milletvekilinin hazır bulunduğu Meclis riyaset odasında cereyan ettiğini, Başkanlık odasına gelen M. Kemal’in, “şiddetli bir hiddetle” namazı istiskal eden o sözleri kendisine karşı sarf ettiğini, Bediüzzaman ifade etmektedir.
M. Kemal’in sözlerinde, İslam’ın beş iman şartından birisi olan Namazı, “ihtilaf” sebebi görecek kadar istiskal ettiği açıktır. M. Kemal’in Namazı küçümseyen ve “ihtilaf” sebebi kabul eden bu sözlerine, Bediüzzaman’ın “hain” ve “merdut” kavramlarını kullanarak gösterdiği şiddetli tepkiye bakılırsa, muhatap, namazı ret ve inkar konumundadır. “Şiddet” ve “hiddet” dolu bu sözlerle namazı istiskal eden ifadelere Bediüzzaman’ın gösterdiği tepki, “pot kırma”nın çok ötesinde bir anlama sahiptir. Bediüzzaman’ın gösterdiği tepkiye yapılabilecek en uygun niteleme, muhatabın zihnindeki, Namazı inkar ve istiskal putunu kırmış olmasıdır.
Bediüzzaman, namazı istiskal eden birisinin sözlerine karşı gösterdiği bu sert tepki sebebiyle orada “hazır (bulunan) mebus dostlar”ının telaşa kapıldığını, muhatabının kendisini ezeceğinden korktuklarını söylüyor. Fakat, “put kırdım” şeklinde nitelediği bu sert tepki karşısında, muhatabının“tarziye verip hiddetini geri al”dığını ifade ediyor.
Sözlük manasını baktığımda, “pot kırma” kavramı için “nabemahal” beyanda bulunmak manası verilmiş. Yani lügate göre, “pot kırmak”, bulunduğu ortamda gereksiz, yersiz, hatta abes söz söylemek anlamına geliyor. Pot kırma kavramının bu anlamı karşısında, namazı inkar ve istiskal eden birisine karşı, namazın hukukunu savunmak amacıyla elli civarında mebusun bulunduğu Meclis Başkanlık odasında, oradakileri telaşlandıracak kadar ağır itham ifadeleriyle tepki gösteren birisi, yersiz, gereksiz söz söylemiş, yani “pot kırmış” olabilir mi? Kesinlikle hayır.
Eğer Bediüzzaman, lügatteki “yersiz ve gereksiz konuşma” anlamında “pot kırdı” ise, muhatabı, niçin “tarziye” vererek Bediüzzaman’dan özür dilemek ihtiyacını duymuştur?
-Pot kıran insandan özür dilenir mi?
-Özür dilemek pot kırana düşer. Yani gereksiz, yersiz söz söyleyene düşer. Halbuki Bediüzzaman, namazın kutsiyetine vurgu yapan sözleri ile gereksiz ve yersiz söz söyleme anlamında “pot kırmış” olmaz ve olamaz. Hatta ifadelerin devamında, muhatabının “bütün hissiyatını ve prensiplerini rencide ettiğim halde bana ilişmemesi” sözü ortada iken, Bediüzzaman’ı “pot kıran” insan konumuna düşürmek, fahiş bir değerlendirme hatası olur.
Bediüzzaman, M.Kemal’in “şiddetli hiddeti”ni çeken bu konuşmayı naklettiği aynı Lahika’nın içinde, başından geçen buna benzer iki tehlikeli olaydan daha bahsediyor. Bunlardan birisi, 31 Mart’ta Harekat Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa’nın “fazla hiddetli” haliyle kendisini Hurşit Paşa’nın İhtilal Mahkemesine idam talebiyle sevk etmesidir. Diğeri ise, Hutuvat-ı Sitte isimli eseriyle İstanbul’un işgalini protesto edip, halkı işgale karşı ayaklandırmaya çalışması sebebiyle İngiliz işgal Komutanının husumetini çekmesidir. Bediüzzaman, işgale karşı faaliyetleri sebebiyle “yüzde yüz ihtimalle mahvedilme”, yani katledilme tehlikesi yaşadığından bahsediyor.
Şimdi elinizi vicdanınıza koyunuz, Bediüzzaman’ın, birbirinden tehlikeli gördüğü, bu üç olaydan sonuncusu olan, öldürülmek anlamında “ezilmekten” kıl payı kurtulduğu bu olay, “pot kırmak” kavramı ile izah edilebilecek kadar basit midir?
“Pot kırmak” kavramı örf-ü nasta, ayıp ettim, yanlış ve yakışıksız bir iş yaptım, hatta patavatsızlık ettim şeklinde pişmanlık anlamına gelir. Namazı gereksiz görüp, istiskal eden birisine karşı gösterdiği tepkiyi, “ayıp etmek, yanlış yapmak” manasında “pot kırdım” dedirtmek, Bediüzzaman’ı namazın farziyetini savunmakla “ayıp” işlemiş duruma düşürmek olur ki, bu yakıştırmayı, vicdan ve i’zan reddeder ve reddetmelidir. Bediüzzaman’ın muhatabı ile yaşadığı olay, “pot kırmaya” indirgenemez. Kaldı ki, Bediüzzaman “put kırdım” ifadesiyle ne yaptığını çok iyi farkındaydı. Namazı inkar fikrini temsil eden “şahs-ı manevi”, bu olayı hiç unutmadı. Bediüzzaman’ı, “kırdığı putun” bedelini, “yirmi sekiz senelik eza ve cefa” ile amansızca ödetti. Onu sürdüler, süründürdüler fakat hizmetini ve söylediklerini, hiç eğip bükemediler.
Bu yazıyı yazmış olmaktan gerçekten memnun değilim; hazzederek de yazmadım. Bilip bilmeyen, bir kavrama, hatta bir harfe takılıp kaldığımızı zannedecek. Nereden bakarsanız bakınız, “put kırdım” olarak anlaşılması gereken ve taammüm etmiş bir ifadeyi “pot kırdım”a dönüştürme çabasının, hangi niyetle olursa olsun, yanlış olduğunu düşünüyorum. Risalelerin neşri için birilerinin elini rahatlatmak gibi bir görev ve yetkimiz yok. Kimsenin, “elini rahatlatma” beklentisi içinde olduğunu da zannetmiyorum. Ne yazıyorsa, o yayınlanmalıdır. Hele ciddi anlam kaymalarına yol açacaksa, “bir harfin” bile feda edilmesi düşünülmemelidir. Bu kapı açılmamalıdır. “Hazer et, dikkatle bas, bir kelime, …bir işarette …batma”! ikazı burada da geçerli olmalıdır. Bunları sadece Risale-i Nurlar için söylemiyorum. İddiası ve davası olan herkes aynı hassasiyeti göstermelidir.
1 – İlk Dönem Eserleri,sh:415, Söz Basım, 2007
2 – Sözler, sh:579. Söz Basım,2007.
3 - Emirdağ Lahikası c:I,sh:242, Sinan matbaası, 1959 ; Aynı ifadeler, Söz Basım,2004 tarihli Emirdağ Lahikasının c:1, sh:313’de de aynen yer almaktadır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.