Ediz SÖZÜER
Bir şenlik yeridir kâinat
Bir Şenlik Yeridir Kâinat: İkinci Söz Üzerine İzah Denemeleri
Dünyaya ve içinde meydana gelen hadiselere iman gözüyle bakıldığında, her şeyden önce sahipsizlik ve kimsesizlik ve yabancılık yoktur. Bir şenlik yeridir adeta kâinat.
Çünkü her bir varlık, şefkatli ve hikmetli bir elden idare edilmektedir ve bu gayet memnuniyet verici bir haldir. Aynı yaratıcı tarafından yaratıldıklarından, birbirlerine manevi bir kardeşlik bağı ile bağlıdırlar. Herkes birbirine dosttur, düşmanlık yoktur.
Şefkat sahibi bir sahibin hizmetkârıdırlar. Hepsi kendine göre bir vazife görmekte ve bir çeşit ibadetle meşgul olarak Allah’ı zikretmektedirler. İnsan ve hayvanlar bir eğitim ve imtihan içinde kabiliyetlerine göre kendilerini geliştirmek ve ona göre bir saadete gitmek için geçici olarak bu meydana gönderilirler. Sonra vazifelerini bitirenler, zahmet ve meşakkatin olmadığı huzurlu bir âleme sevinerek ve terhis olurcasına geçerler.
İman gözüyle bakıldığında, insan şu dünya misafirhanesinde ikramda bulunulan bir misafir hükmünde görünür.
Böylece güneş bir lamba, ay gece lambası, yıldızlar göğün süsleri olur. Tesadüfen hareket eden kocaman gökcisimlerinin ne zaman bir kargaşa çıkarıp bir kıyameti koparacakları korkusu ve dehşeti olmaz. Hele bir kuyruklu yıldızdan hiç korkulmaz, çünkü dizgini dünyanın şefkatli sahibinin elindedir. Neden endişe edilsin ki?
Yeryüzü ise, içindeki nimetlerle özenle hazırlanmış bir sofradır. Çiçekleri, ırmakları, yeşillikleri ile uzaydan masmavi bir inci gibi görünen dünyamız, bizler için süslenmiş bir bahçedir. Dağlar, denizler, bulutlar türlü çeşit faydalarıyla insana tebessüm eden hizmetkâr birer memurdurlar.
Bir yaratıcının olmadığı ve tesadüflerin karanlığında yuvarlanan bir dünyada ise, işler çok daha başka görünecektir:
Her yer adeta bir matem ve hüzün yeridir. Çünkü dünyaya kimsesiz ve sahipsiz olarak gelen canlılar, kısa bir müddet zahmetli bir hayat tattıktan sonra yok edilirler zannedilir. Çok sevdikleri hayattan ve dünyadan, bir daha geri dönmemek üzere acımasızca ayrıldıkları görünür.
Önceki halde huzur veren her hal, acı verici bir azap haline dönüşür. Dehşetli gök cisimlerinin tesadüfen hareket ettikleri ve dünyadaki hayatın çok ince ve hassas bir dengeyle var olmaya devam ettiği düşüncesi, yerküremizdeki hayatın her an yok olabileceği konusunda endişe ve korku içinde bırakır insanı.
Hâlbuki Risale-i Nur’un Sözler isimli eserinin İkinci Söz’ündeki temsilin bir yerinde denildiği gibi, böyle adalet, şefkat ve intizamla idare edilen ve mükemmel özellikler gösteren dünyanın hakikati, bu şekilde olamaz.
Demek insan ancak, içindeki çirkinliklerin ve kuruntuların ve karamsarlığın siyah perdesiyle, gündüz gibi parlak ve güzel olan şu kâinatın hakikatini, gece gibi karanlık görür.
Çirkin, zulümlü, dehşetli zanneder. Gülmeyi ağlamak, neşeyi hüzün gibi algılar. Vazifenin bitmesiyle terhis olmanın, korkunç bir yokluk ve ayrılık olduğunu itikat eder.
Bu hal, eşyanın güzel ve doğru hakikatini gösteren, şeffaf ve nurani bir gözlük olan iman gözlüğüyle değil, inkâr ve gafletin karanlık gösteren siyah gözlüğüyle bakılması sebebiyledir.
İşte iman öyle büyük bir nimettir ki, tüm dünyaya ve eşyaya bakış açımızı kökünden ve sonsuza kadar değiştiriyor ve varlığın gerçek hakikatinin nasıl olduğunu haber veriyor.
Hakikat noktasında korkulacak, üzülecek, endişe edilecek ve karamsarlığa kapılıp acı çekecek hiçbir nokta bırakmıyor. Tam bir emniyet ve huzur veriyor. Cennetten haber veren manevi bir lezzetin kapısını açıyor.
İman, kâinatın parlak ve güzel olan gerçek hakikatını gösteriyor, geçmiş ve geleceği karanlık görünmekten kurtarıyor.
Gaflet ve inkâr ise, geçmiş zamanı, tüm ölenlerin içine atıldığı, yokluk karanlıklarıyla dolu büyük bir mezar şeklinde gösterirken; gelecek zamanı da, ne olacağı tesadüflere bağlı, insana dehşet ve endişe veren bir surette göstermektedir. Hem her biri Allah’ın emriyle şekillenen etrafımızdaki hadiseleri ve emri dışında hareket etmeyen canlı ve cansız varlıkları, bize zarar verecek bir düşman şeklinde görmemize sebep olmaktadır.
Risale-i Nur’un Sözler isimli eserinin Yirmi üçüncü Söz’ünde, ilahî vahyi dinlemeyen, sadece kendi benliğine ve aklına güvenen insan, önündeki karanlığı elindeki bir cep feneriyle aydınlatmaya çalışan bir insana benzetilmektedir.
Halbuki, insan aklı eksik ve yanlış bilgi ile kâinatı anlamlandırmakta çok yetersizdir. Adı geçen eser metninde “o feneri yere atarak kırmakla, dünyayı ışıklandıran büyük elektrik lâmbasının düğmesine dokunulmuş gibi etrafın gündüz gibi aydınlanması” benzetmesi ile şu anlatılıyor: İnsanın gururunu kırarak, sadece kendi aklına güvenmeyi de bırakarak, ilahi bir nimet olan ve kâinatın gerçek mahiyetini gösteren iman ışığı altına girerek, her şeyin güzel ve parlak olan hakikatini görmesiyle, dünya gündüz gibi aydınlık görünüyor.
İmanın getirdiği gerçek sayesinde artık her hadisenin hikmetli ve şefkatli bir idare edicisi vardır, korku ve üzüntüye ise yer kalmamıştır.
Deprem mi? Emir altında hareket eden bir memurdur o. İsyan edilmez depreme, hatta kazandırdığı manevi kazançlar çok şükrettirir. Ölen canlar şehit, giden mallar sadaka olur. Ne güzel alışveriş.
Ölüm mü? Ebedi bir hayatın başlangıcıdır. Korkulmaz ölümden, iştiyakla yüzüne bakılır.
Kabir mi? Sonsuz bir mutluluğun geçiş kapısıdır o. Dehşet alınmaz kabirden, büyük bir özlemle o kapıdan içeri girilir.
Gelecek korkusu mu? Ne gezer. Kocaman bir ilahi ziyafetin verildiği saadet saraylarına davetli olan bir kişi, gelecekten mi korkarmış Allah aşkına.
Gerçek imanı kazanmış olan bir insana, dünya hayatına ait gelecek korkularınızdan ve endişelerinizden bahsederseniz şayet, inanın çok tebessüm ettirirsiniz onu emin olun. Sizi hafife aldığından değildir bu.
Aslında endişe etmemeniz gereken şeylerden endişe edip de, asıl endişe etmeniz gereken şeylerden habersiz olmanız nedeniyle acı bir tebessümdür bu..
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.