Mehmet Asıf IŞIK

Mehmet Asıf IŞIK

Çok Çok Kârlı Bir Ticaret Anlaşması

Zamanlar ötesinde yaptığımız anlaşmayı ve verdiğimiz sözü hiçbirimiz hatırlamıyoruz. Fakat her insan, şartlarına riâyet ettiği takdirde kendisini sevindirip çok büyük kazançlarla ebediyyen yüzünü güldürebilecek sözleşmeyi Alemlerin Rabbiyle yapmış. Şartları yerine getirildiğinde zarar ettirmeyecek o ticaret çok büyük kâr getireceği gibi anlaşmaya uymayana pişmanlıklarla sîne dövdürecektir; tıpkı günümüz ticaretinde olduğu gibi. Her sözleşmenin hükümleri, akde aykırı davranan tarafları cezâî yükümlülüklerle bağlar.

Yüceler Yücesi, bizden sözünü aldığı bu kazançlı ticaretten, hikmetli Kitabındaki Saf Sûresinin 10. âyetiyle dikkatimizi çeker: يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ “Ey imân edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?” Sonraki iki âyet alışverişin şartlarını ve gereklerini açıklar: تُـؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَـكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ “Allah´a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihâd edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” Âyetin devamında ise hayırlı olan bu mükâfatın ve kazancın ne olacağı beyân edilir: يَغْفِرْ لَـكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْـكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَا‌كِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ “İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.”

Kezâ, sözü edilen ticaretten Tevbe Sûresinin 111. âyetinde yakın mânâyla şöyle bahsedilir: اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ … وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذ۪ي بَايَعْتُمْ بِه۪ۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.Allah´tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O´nunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır.”

Hemen ardından gelen âyette ise, اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ bu alış verişi yapanlar, “Tevbe edenler, ibâdet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû’ edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah´ın sınırlarını koruyanlardır.” diye tarif edildikten sonra, âyet “O müminleri müjdele!” muştusu ve İlâhî va’diyle biter.

Rableriyle bu çok kârlı ve yüksek kazançlı ticareti yapacak olanların kimler olacakları ve bu satıcılara alışverişlerinde asla zarar etmeyeceklerinin garantisi Fâtır Sûresinin 29. âyetinde de verilir: اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِراًّ وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ “Allah´ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.

Müşterisi göklerin ve yerlerin hazinelerinin sahibi olan Cenâb-ı Allah öyle bir ticaret yapmaktadır ki, satıcı olan insanların ve cinlerin, müşterinin satıcılara kendi hazinelerinden verdiği canla, malla, akılla, kuvvet, kabiliyet, maddî ve mânevî istidat ve lâtifeleriyle hiçbir riski ve kaybetme tehlikesi olmayacaktır. Satıcının, zerre ağırlığınca da olsa hiçbir çabası, hiçbir gayreti ve hiçbir masrafı zâyi olmayacaktır. Bu harika ticaretteki satıcı insandır, müşteri ise bizzat Allah’tır: وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (Tevbe Sûresi, 121) “Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vâdi mutlaka onların lehine yazılır.”

Hem öyle bir yazılır ki, hadde hesaba gelmeyen, rakamlara sığmayan ihtişamlı bir cömertlikle yazılır. İhsan ve keremi sınırsız olan Ezel ve Ebed Sultanı ve on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâl'i o izzet ve şeref sahibi müşteri, cömertliğini bahşetmek için bahaneler ararcasına özel vakitler ihdas etmiş. “İşte Ramazan-ı Şerif âdeta bir âhiret ticareti için gâyet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için, gâyet münbit bir zemindir. Ve neşvü nemâ-i a'mâl için, bahardaki mâ-i nisandır. Saltanat-ı rubûbiyet-i İlâhîyeye karşı ubûdiyet-i beşeriyenin resm-i geçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir.”

Bir rivâyette, “Peygamber Efendimize (sav) bütün ümmetlerin ömürlerinin gösterildiği, kendi ümmetinin ise ömrünün kısa olacağını görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Sonra kendi ümmetinin kısa ömürlerinde (ortalama altmış yıl) yapacakları sâlih amel ve ibâdetlerle uzun ömürlü ümmetlere ulaşamayacakları endişesiyle üzüldü. Yüce Allah, Habibinin (sav) bu üzüntüsünden dolayı ona ve ümmetine Kadir Gecesi'ni ihsan ederek bu geceyi diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı.” denilmiştir. (Muvatta, İtikâf, 6) Önceki devirlerde yaşayan insanların ömürlerinin çok uzun olduğu bildirildiğinde Peygamber Efendimiz, “Başka ümmetlerin uzun ömürleri içinde yapamayacakları amelleri ümmetim kısa ömrü içinde yapmış olsun” diye duâ etmiş. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah’ın ona bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini ihsan ettiği bildirilmiştir. Bazı âlimler, çok büyük müjdeler taşıyan Kadir Sûresinin Peygamber Efendimizi teselli edip sahabenin de üzüntüsünü hafifletmek için nazil olduğunu beyân etmişler.

Bu cömertliği, Bediüzzaman’ın şu örneğiyle açıklayalım: “Kur'an-ı Hakîm'in herbir harfinin bir sevabı var, bir hasenedir. Fazl-ı İlâhîden o harflerin sevabı sünbüllenir, bazen on tane verir, bazen yetmiş, bazen yediyüz (Âyetü'l-Kürsî harfleri gibi), bazen binbeşyüz (Sûre-i İhlâs'ın harfleri gibi), bazen onbin (Leyle-i Berat'ta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) ve bazen otuzbin (meselâ haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadir'de okunan âyetler gibi). Ve o gece bin aya mukabil işaretiyle, bir harfinin o gecede otuzbin sevabı olur anlaşılır. İşte Kur'an-ı Hakîm, tezâuf-u sevabıyla beraber elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor.” (Sözler, S: 337)

Kezâ, "Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâbân-ı Muazzamda üçyüzden ziyâde ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir'de otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevî fâideleri kazandıran ticaret-i uhrevîyenin bir kutsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imana temin eden şuhûr-u selâseyi böyle bire on kâr veren Medrese-i Yusufiye'de geçirmek, elbette büyük bir kârdır. Ne kadar zahmet çekilse ayn-ı rahmettir." (On Dördüncü Şua)

Kullarını çok seven, onların iyi ve güzel her gayret ve çabasına değer veren sonsuz şefkat ve merhamet sahibi müşteri, satıcı olmalarını istediği kullarının kullanımına verdiği can, mal ve sâir emânetlerin zâyî edilmeden karşılığının verileceğini vâdettiği bu çok yüksek kazançlı mükâfatı koşuşurcasına acele edip bir an evvel kavuşsunlar diye de dikkat çekip ikâz ediyor: سَابِقُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۙ اُعِدَّتْ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُوالْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ “Rabbinizden bir mağfirete; Allah´a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah´ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Hadid Sûresi, 21)

Bu muhteşem mükâfattan, kâinatı kucaklayan umûmî lütuf ve ihsandan kimlerin ve ne yaparak istifâde edecekleri ise Ahzâb Sûresinin 35. âyetinde geniş bir şekilde açıklanmıştır: اِنَّ الْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِق۪ينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِر۪ينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِع۪ينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّق۪ينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّٓائِم۪ينَ وَالصَّٓائِمَاتِ وَالْحَافِظ۪ينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِر۪ينَ اللّٰهَ كَث۪يراً وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً “Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, tâata devam eden erkekler ve tâata devam eden kadınlar, doğruluk sahibi erkekler ve doğruluk sahibi kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah´ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

BAYRAM KİMEDİR: DELİYE Mİ, VELİYE Mİ?

Bayram, Ramazanı öncesinden, recep ve şaban aylarından itibâren kalben ve rûhen arınarak bu mübârek mevsime hazırlanan, namaz ve niyâzlarıyla, türlü türlü ibadetleriyle, gözyaşlarıyla suladığı duâlarıyla, dilinden düşürmediği zikirlerle, midesiyle beraber bütün âzâlarına, hissiyat, istidat ve lâtifelerine tutturduğu oruçlarıyla melekler gibi yaşayanlarındır. Bayram, Rabbiyle yaptığı ticarette rızâya ve memnuniyete nâil olup kâr edenlerindir. Bayram, rahmet ve bereketle kutsanmış nurlu iklimin her ânını hayırlı işlerle ve sâlih amellerle değerlendirenindir. Bayram, dünya ve âhiret saadetinin rehberi olan Kur’ân’ı doya doya ve dola dola okuyanlarındır. Bayram, ömrünü, canını ve malını Rabbinin emri uğrunda fedâ ederek O'na yakın olanın ve ömrü boyunca titizlikle olmaya gayret edenindir. Bayram bire binlerle, onbinlerle karşılık verilendir. Bayram, İlâhî vaad olan af ve ğufran beratı alanın bayramıdır; O bahtiyarlara bayram olsun, bayram onlara mübârek olsun…

Ya diğerleri?!.. Onlar ki, o nasipsizler; o akıl, basiret ve ferâset yoksunu nâdânlar, Allah korusun, belki şu âyetin tâlihsiz ve bedbaht muhatâpları olmanın eşiğine gelmiş olacaklar: اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰىۖ فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ (Bakara Sûresi, 16) “İşte onlar, hidâyete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak, onların bu ticareti kazançlı olmamış (yazık ki, zarar ederek hüsrana uğramış) ve kendileri de doğru yola girememişlerdir!”

Şu halde bayram kimedir? Rabbini râzı ve memnûn edip ona dost ve muhatap olan veliye mi, yoksa nefsine ve hevâsına uyup onca İlâhî vaade, Rabbânî taahhüde, bitmez tükenmez mükâfata ve ikramiyeye karşı lâkayd kalan idraksiz ve iz’ansız deliye mi?..

Zât-ı Risâlet Rahmet Peygamberi Efendimizin (sav) ramazanı uğurlarken ettiği şu duâsı boşuna değildi elbette! "Yâ Rabbi, bizi merhûm eyle de mahrûm eyleme." Āmin. Demek ki, ne yazık ki rahmet ikliminden mahrûm kalacak bedbahtlar da varmış ve olacakmış!..

Ramazan Bayramı, büyük kısmı yetim ve sahipsiz, mağdûr, mazlûm ve mahzûn halde acılar içinde çırpınan Ümmet-i Muhammed’in, imânsız ve insafsız küffârın, Yahudi ve Nasara ittifakının zulmünden, istilâsından, tehâcüm ve tahakkümünden necâta, halâsa ve felâha vesile olsun. İmân ve İslâm kardeşliğinin tahakkukuna vesîle olsun. Bu bayram bize, milletimize ve yüreği imânla dolu sînelere kutlu olsun, rahmet, mağfiret ve af bayramı olsun.

Allah'ım, bizi bayramın hakikatine nâil olanlardan eyle. Bizi af edilme müjdesiyle ebediyyen sevindir ki hakiki bayram olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.