Vehbi KARA
Bürokrasi zincirleri
Dünyamız siyasî, ekonomik, hukukî ve sosyal bakımdan büyük değişiklikler yaşıyor. Bu değişim elbette bir anda olmuyor ve olmayacak. Bir süreçten geçerek Bediüzzaman’ın “ecir” yani ücretli adını verdiği dönemden “malikiyet ve serbestiyet devri” adını verdiği yepyeni bir çağa giriyoruz. Zira beşer esir olmak istemediği gibi ecir olmak da istemez.
Malikiyet ve serbestlik devrinin iktisadî açıdan en önemli özelliği; sermayenin belirli gruplar tekeller ve ülkeler elinde olmayıp daha geniş toplum kesimlerine hatta ferden ferda bireylerin eline geçeceğidir.
Zengin ülkelerin dünya ekonomisindeki payı gün geçtikçe azalmaktadır. Zengin ülkelerin üretimdeki payı azalırken, gelişmekte olan ülkelerin dünya üretimindeki payı ise tersine hızlı bir şekilde artmaktadır. Öyle ki, gelişmekte olan ülkeler, on yıl önce dünya üretiminin üçte birine ulaşmış iken bugün artık yarısından fazlasını üretme başarısı göstermişlerdir.
Elbette, dünya üretiminin yapısındaki bu değişim zengin ülkeler açısından bir kriz olarak görülecektir. Lâkin gelişmekte olan ülkelerden Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan, Türkiye, Meksika, G. Kore ve Endonezya için bu durum ciddî bir gelişmeyi göstermektedir. Bu ülkelere kriz şöyle bir uğramış, geçip gitmiştir.
Gelişen ülkeler, dünya üretiminin fazlasını yaptıkları için kaliteli insan yetiştirmede ve teknolojik değişimde de öne geçmektedirler. Demokrasi ve insan hakları üretim artışı ile birlikte doğrusal olarak artmaktadır. Kısacası bu ülkelerde ekonomi büyümekte, refah artmakta, insanî değerler büyük ölçüde iyi yönde değişmektedir.
Artık dünyanın her yerinde sadece “Para, sermaye bende” diyerek iş yapmak mümkün değildir. Ancak tecrübe, bilgi ve teknoloji sayesinde itibar kazanılabilir ve ekonomik olarak gelişebilirsiniz. Faizin öne çıktığı “paradan para kazanma devri” yani kapitalizm bitmek üzeredir.
Karşılıksız para basan ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri hala ekonomik krizin ağır darbelerini yemekte ve dünya liderliğini hızla kaybetmektedirler. Sermayenin yerine büyük ölçüde bilgi ve teknoloji geçmiş, internet ve medyanın yaygınlaşması sayesinde “yüksek teknoloji” kolaylıkla erişilebilir bir noktaya gelmiştir.
Kapital yani paranın önemi görece bir biçimde azalmış, karşılıksız para basmak Batının dengelerini iyice bozmuş, üretimin azalması nedeniyle ekonomileri dünya ile rekabet edemez hale gelmiştir. Zaten para, bilginin peşinden gelmeye başlar, serbestliği sever. Büyük şirketler küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ) karşısında güçlerini kaybetmeye devam etmektedirler.
Her geçen gün daha fazla önem kazanan KOBİ’ler küreselleşme sayesinde en uzak pazarlara dahi kolayca ulaşarak sermayenin tabana yayılmasına hizmet etmişlerdir.
Arap halklarının baskıcı yöneticilerine karşı başlattıkları isyanın bir sebebi işte budur. Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan bu hızlı dönüşüm; diktatörler sayesinde Batı emperyalizminin boyunduruğu altında kalan Arap ülkelerindeki “Arap Baharı” isimli uyanışa sebep olmuştur.
Bazı yazarların dediği gibi bu uyanış bir “fitne” değildir. Batı, isteksiz de olsa yanı başında ortaya çıkan değişimlere ve gelişmelere duyarsız kalamamış, Arap baharı adı verilen özgürlük hareketlerini desteklemek zorunda kalmıştır. Metaneti ile dünyada örnek olan Arapların bu gelişmelere duyarsız kalmasını beklemek, kendini beğenmiş Batılıların enâniyet ve kibrinden başka bir şey değildir.
Özellikle Türkiye’de son yıllarda yaşanan bazı müspet gelişmeler, Arap halklarını da etkilemiş, kendilerine olan güveni tetikleyerek kanlı diktatörleri devirmeyi başarmışlardır.
Daha önce zulmün ve dolayısıyla da yolsuzlukların en çok yapıldığı Arap ülkeleri sosyal medya adı verilen bilişim teknolojisi sayesinde haksızlıkları bütün dünya ile paylaşmak imkânı bulmuşlardır. Yöneticilerin sülük gibi halkın kanını emmesi apaçık ortaya çıkmış, mızrak çuvala sığmaz hâle gelmiştir.
Meselâ; Perulu iktisatçı Hernando De Soto, Mısır’da bir fırın açmak için bürokrasiden izin alma süresinin ortalama 500 günü bulduğunu belirterek, sadece fırın açma izni almak için, 10 yıl bürokrasiden belgelerin çıkmasını bekleyenlerin olduğunu söylemişti. Mısır’da iş kurmak için tam 56 ayrı devlet biriminden izin almak gerekiyordu.
Her kademede birer yankesici memur, halkın birikimlerini sömürüyordu. İş kurmak yasal olarak sınırlandığı için, Mısır’da çok çalışarak tasarruf edilse bile refah seviyesinde pek fazla ilerleme olmuyordu. Çünkü baskı sistemi ve bürokrasinin işleyişi Mısırlı’ya ekonomik olarak gelişme imkânı vermiyordu.
Özetle; ekonomide güzel bir rüzgâr yakalayan ülkemizin “malikiyet ve serbestiyet” asrının icaplarını yerine getirdiği takdirde önüne geçilmesi imkansızdır. Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür sada, İslamın sadası olacaktır…
İman konusunda yazmış olduğu eserler ile bize büyük bir tekamül ve uyanış yaşatan Bediüzzaman; sosyal, ekonomik ve siyasî konularda da rehber olmuş Risâle-i Nur Külliyatı ile herkesten önce gözümüzün açılmasını sağlamıştır.
Kur’ân’ı asrımızın idrak edebileceği şekilde tefsir eden ve bütün dünyaya meydan okuyan Bediüzzaman’a ve onun Nurlu Talebelerine ne kadar minnet etsek azdır, vesselâm…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.