Bütün muhabbetleri topla, hakiki sahibine ver, belâlardan kurtul

Bütün muhabbetleri topla, hakiki sahibine ver, belâlardan kurtul

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.
………..

Evet, insan evvelâ nefsini sever, sonra akâribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlûkları, sonra kâinatı, dünyayı sever; bu dairelerin herbirisine karşı alâkadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki, şu herc ü merc âlemde ve rüzgâr deverânında hiçbir şey kararında kalmadığından bîçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Dâimâ ıztırap içinde kalır, yahut gaflet ile sarhoş olur.

Madem öyledir, ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakiki sahibine ver, şu belâlardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl Sahibine mahsustur; ne vakit Hakiki Sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı Onun nâmiyle ve Onun aynası olduğu cihetle ızdırapsız sevebilirsin. Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa, muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet olur. (Sözler Sh. 322)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
KÂİNAT : Allah\'ın dışında var olan herşey, bütün varlıklar, dünya.
SEBEB-İ VÜCUD : Varlık sebebi.
RÂBITA : Bağ, bağlayan, rabteden, bitiştiren.
CÂMÎ : Kapsayıcı;birçok şeyle alâkalı olan; toplayan ve ihtivâ eden.
İSTİLÂ : Kaplama, yayılma, ele geçirme.
DERC : İçine alma, katma, koyma, yerleştirme.
NİHÂYETSİZ : Sonsuz.
KEMÂL : Olgunluk, mükemmellik, eksiksizlik, tamlık.
NEFSÎ : Kişinin kendisi, Nefse âit ve onunla ilgili, nefisten kaynaklanan.
AKÁRİB : Yakınlar, akrabâlar.
ZÎHAYAT : Hayat sahibi, canlılar.
MAHLÛK : Yaratılmış, yoktan var edilmiş olan.
ALÂKADAR : Alâkalı, ilgili.
MÜTELEZZİZ : Memnun, lezzetlenmiş.
ELEM : Ağrı, acı, keder, dert, gam, kaygı.
MÜTEELLİM : Acı çeken, elemli ve kederli olan
HERC Ü MERC : Darmadağın, allak bullak, karmakarışık.
ÂLEM : Dünya, kâinat,evren.
DEVERAN : Dönmek, dolaşmak, devretmek.
KARAR : Değişmez hâle gelmek.
BÎÇARE : Çaresiz, zavallı.
KALB-İ İNSAN : İnsan kalbi.
IZTIRAP : Sıkıntı, büyük üzüntü.
GAFLET : Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık; nefsine uyarak Allah\'ı ve emirlerini unutmak.
CEMÂL : Güzellik
MAHSUS : Ayrılmış, tâyin edilmiş.
NÂMİYLE : Adıyla, ismiyle, ünvânıyla.
CİHET : Yön, taraf; vesile, sebep, bahâne.
NİKMET : Nîmetsizlik, faydasızlık, zarar, ceza.