Sabri ALTUN
Çağın mührü
Hüsnü Bayramoğlu ağabey de Rahmet-i Rahmana gitti.
Böylece bir devir bitti.
Yeni bir çağın eşiğindeyiz.
Bazen nehir yataklarında muson yağmurlarından sonra güçlü akıntılar doğar. Ve bu akıntılar, taşar nehirde tali yollar da açar.
Yağmurun tesiri bitip nehir normal seyrini alana kadar, bu tali yollarda yeni nehircikler ve derecikler oluşur.
Bu derecikler bir süre akar, dolaşır ve aşağıda tekrar nehre karışır, bazıları ise kaybolur gider.
Risale-i Nur bu çağın nehri idi.
Üstad ise muson yağmuru idi.
Yağdı...Yağdı... Ve en son Hüsnü abi ile son sağanağını verip çekip gitti.
(Onlara gıpta ediyor ve Üstadımızın tabiri ile tebrik ediyorum.)
Şimdi tali derecikler ortaya çıkacak, taşkınlıklar olacak ve bir süre yağmurun bıraktığı taşkınlıklar çağlayacak.
Ta ki normal akış sağlayana kadar.
Evet gerçek Risale-i Nur çağı başlıyor.
Dikkat edin, bizler bu nehrin balıkları olarak tali dereciklere sapmamaya bakalım.
Biz olsak da olmasak da bu nehir en güçlü şekilde akacak.
Evet bu aralar biraz sıkıntılar yaşanabilir.
Karga sürüleri, akbabalar ve bilumum leş yiyiciler saldırıya geçebilir.
Kimisi samimi bir şekilde "haydi birlikte hareket edelim" diye cemaatleri toplamak isteyecek, kimisi liderlik havasına girecek, kimisi eski sistemi beğenmeyecek, kimisi zaten abileri beğenmiyordu hemen "peşimize takılın" diyecek.
Evet bu taşkınlıkların hepsi olacak, yan kollar ayrılacak, ayrılınca hizmetin de onlarla gittiğini sanacaklar. Akbabalar, çakallar her şeyin bittiğini ve artık bir daha eskisi gibi olmayacağını sanacaklar ama nehir bütün ihtişamıyla akacak, ümmet sulanacak, bozkırlar yeşerecek, orman dal-budak verecek.
Çünkü İslamiyet en güçlü meyvesini verecek.
Çünkü Mehasin-i medeniyet (Teknolojik gelişmeler), yani İnsaniyet-i Suğra, İnsaniyet-i Kübra ile, yani İslamiyet ile buluşacak.
Çünkü İslamiyetin insanlığa henüz vermediği ve zamanını beklediği çok şeyleri var.
Evet, İslamiyet başta insanlığa Resulullah'ı (asm) verdi.
Kur’an’ı verdi.
Asr-ı Saadeti verdi, bin yıllardır İslam medeniyetini verdi.
Ve dahi bugünkü medeniyetin temelini verdi.
Lakin henüz vermediği çok önemli bir şey var: Sırr-ı Kur'an... Sırr-ı Kainat.
Kur’an bu çağa açılacak ve buna Risale-i Nur vesile olacak.
Dikkatinizi çekerim; "Vesile olacak” diyorum. Yapacak demiyorum.
Risale-i Nur sadece anahtar verecek, bakış açısı sunacak, bilime, bilim insanlarına yol gösterecek.
Risale-i Nur şunu gösterecek; Kur’an hakikatları sınırsızdır.
Kur’an ezelden gelmiş, ebede gidecektir.
Kur'an'ın sadece bir hakikatini gösteren Risale-i Nur’u bile anlamanız için yüzlerce profesörünüzü getirin sonuna varamazsınız.
Eğer inanmıyorsanız denemesi bedavadır.
Kaç tane Nur talebesi bilim adamımız, akademisyenimiz varsa, kaç tane ders anlatan hocamız varsa, aksiyonerlerimiz varsa hepsini bir araya getirin, hepsine aynı anda aynı dersi yaptırın ve hepsini videoya çekin, sonra seyredin kesinlikle birbirinden çok farklı açılımlar göreceksiniz.
Ve işte Risale-i Nur şunu söyleyecek; "Ben Kur’an’ın bir tefsiriyim bu kadar farklı açılımlarım varsa, acaba Kur’an nasıldır?"
Tabi ben bunları Üstadımızın ve Risale-i Nur'un telkinleriyle söylerken, bir çok ümitsiz gözler bana bakıyor.
Onlara göre ben hayal görüyorum.
Belki de rüya görüyorum.
Çünkü yüz sene öncesinden beri; "İstikbal inkılabatı İslamın olacak", "İslamiyet hakim olacak" gibi laflar artık inandırıcılığını yitirmiş gibi gözüküyor.
Artık hamasi duygulara yer kalmadı diyorlar.
Artık sonuç, artık delil istiyorlar.
Aslında delilin içindeyiz, delili yaşıyoruz, kimse farkında değil.
İnsanlık o kadar hızlı bir değişim gösteriyor ki; yüzyıllık inkılapları bir senede yaşıyoruz haberimiz yok.
Sadece pandemi sürecinde yaşananları tahlil edebilirsek, nasıl devrimleri yaşadığımızı anlayacağız.
Şöyle bir çevrenize bakın. (Eğer 60'lı 70'li yılları biliyorsanız) bir anda atmosfere, mana alemine ne kadar Kur'an yayılıyor, ne kadar Kur'an dersleri yapılıyor, hava unsuruna ne tür tefekkürler bırakılıyor?
Muazzam bir dönüşüm var.
Lakin zahirperest gözler bunu görmüyorlar.
“Din afyondur”, "Din öldü” denilen bir çağdan, şerrin her tarafı kavurduğu bir çağdan buralara kadar geldik.
Ve işte bu ahvalin birinci faili Allah’a şükür ki Risale-i Nur'dur.
Şöyle bir etrafınıza bakın; Risale-i Nurla alakası yok dediğiniz dini kesimlere bakın mutlaka bir tarafında, ya tarzında, ya söylemlerinde yahut da duruşlarında Risale-i Nur mührünü bulabilirsiniz.
Yani nehir akıyor ve her tarafı suluyor haberimiz yok.
Kaldı ki gözle görülür bir ferec’i, bir fütuhatı beklemek Adetullah’a zıttır.
Bir de itikat meselesidir.
Bakış açısı çok şey değiştirir.
En iyisi bu konuda da sözü Üstadımıza bırakalım.
Üstad hazretleri bir gün talebelerini etrafına toplayıp ders yapmaktadır.
Çağı anlatır.
Kur’an’ı anlatır.
Ve İslamiyetin hakim olacağından bahseder.
Bütün talebeler mest olmuş coşkuyla Üstadı dinlemektedirler.
Hüsrev abi bir an uykudan uyanır gibi etrafına bakar.
Üç-beş talebe ve bir piri fani.
Bütün Anadolu’yu düşünür.
Hepsini tek tek ismen sayabilir.
Diğer taraftan devlet ve devletin bütün gücü, bütün ceberutluğuyla karşılarında.
Bir de halk arasında dine ve mukaddesata karşı hasıl olan lakaytlıklar ve düşmanlıklar.
Bunlara ek olarak bütün şer komiteleri ve zındıka cereyanları...
Üstada şunu sorar:
-“Üstadım siz İslamiyet hakim olacak diyorsunuz. Oysa zahire baktığımızda bu çok zor gözüküyor.”
Üstad tatlı bir tebessümle şöyle cevap verir.
-"Bak kardeşim; düşün ki gözümüzün önünde gayet düz bir sahra var, o sahranın ortasında bir tek ağaç var, o ağacın dallarından birisine bir tüy veya bir kıl takılmış, rüzgar o kadar şiddetli esiyor ki o tüy kendi iradesiyle ‘Ben bu rüzgarın şiddetinden hiç kıpırdamadan duracağım!’ dese hükmü nedir, durabilir mi?
Cenab-ı Hakk’ın irade-i külliyesi karşısında arz üzerinde dört milyardan (O zamanki Dünya nüfusu) fazla insanın irade-i cüz’iyelerinin o tüy parçası kadar dahi hükmü yoktur.
Cenab-ı Hak isterse ve hikmeti iktiza ederse bir an Rahmet nazarı ile baksa o dört milyar insanın hepsi birer adüvv ü kâfir olsalar bile o Rahmet nazarıyla baktığı an o insanların hepsi imanın en kâmil derecesine çıkabilir...
Kardeşlerim! Müteessir olmayın.
İslâmiyet yeryüzüne hâkim olacak.
İslâmiyet dünyaya hâkim olmadıkça kıyamet kopmayacak!
İslâmiyet son meyvesini verecek!
Öyle bir İslâmiyet gelecek ki bütün dünya kıtalar halinde İslâmiyet’e dahil olacak.
Öyle bolluk olacak ki, kimsenin geçim sıkıntısı olmayacak.
Bir zengin zekâtını verecek fakir bulamadığı için parasını devlete verecek, dünyanın diğer bölgelerindeki insanlara gönderecek.
İslâmiyet hâkim olduğu zaman Cenab-ı Hak yer altındaki ve yer üstündeki hazineleri o insanların emrine verecektir. Böyle bir gün gelecek, hiç merak etmeyin!
İnsanların ümidini kestiği zaman bunlar olacak...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.