Cemaat Avcıları

Birileri “cemaatler” diye yeni bir suçlu bulmanın inanılmaz hazzını yaşıyor. Cemaatleri hedef alan medyatik linçle fırsatçılığın keyfini çıkarıyorlar.

O kadar ki, yıllardan beri “ben artık cemaat değilim” diye yırtınan, terörist veya siyonist olduğuna bakmaksızın her önüne gelenle iş tutan FETÖ ihaneti, bütün cemaatleri tasfiyenin bahanesi yapılıyor.

Toplum hafızasındaki masum “cemaat” algısı, hiçbir ahlaki ve sosyolojik kaygı duymadan suçlu sandalyesine oturtularak, tarihinin en nankör namertliğiyle tanışıyor. Bu namertliğe, ne yazık ki, İlahiyat camiasından, vicdansızca çanak tutan lejyonerler çıkıyor.

Peygamber lisanında “rahmet” kaynağı olarak görülen cemaat şuuru, korunmak gerekirken bir sürü meslek ve meşrebi belirsizin ideolojik bağnazlığında boğulmak isteniyor.

Cemaatlerin asıl misyonu, toplumun manevi bataryası olmaktır.

Bu yapıların, menfaat ve güç merkezli organizasyonlara dönüştüğü iddiasından hareketle onların tasfiyesini öngörmek, toplumun manevi damarlarını kesmektir. Çözüm, onları tahripte değil, gerçek mecralarına döndürmekte aranmalı değil midir?

Cemaat eliyle verilen hizmetlerden, makam veya menfaat şeklinde karşılık beklemek bir arzileşme hastalığıdır. Bir avuç adam yetiştirdik diye, gözünü devlet yönetmeye dikmek, elbette cemaatler için marazi bir haldir. Ne var ki, bu konudaki kötü örnekler, bin yıllık köklü kurumlar için emsal olamaz.

Başta Yaratıcı’nın rızası olmak üzere, hasbilik, feragat ve sevap gibi değerlere dayanması gereken bir yapı, seküler kabulleri elbette benimseyemez.

Bugün bazı cemaat yapılarının siyasetin atlama tahtası haline getirilmek istendiği algısı, bu kavrama olan saygı ve güveni derinden sarsıyor. Böyle bir vebale kimse talip olmamalıdır. Son FETÖ olayında olduğu gibi, bunun bedeli de, vebali de ağırdır.

Cemaat yapılarının yozlaşmasına karşı yapılacak iş, bu yapıların, asli anlam ve amaçlarını bilmeleri ve ona dönmeleridir. Siyaset, ticaret veya başka dünyevi maksatlı işlerin icra yeri, cemaat yapıları değildir.

Cemaat kurumunu, bir medeniyetin, sivil ve en sağlam irfan sütunu olarak saygın makamda korumak herkesin görevi olmalıdır. Günümüze örnek olması için, cemaat kavramına bu gözle bakan bir yaklaşımı hatırlatmakta fayda görüyorum.

Said Nursi, 1922’nin son aylarında Ankara’ya davet üzerine geldiğinde, yönetimin önde gelen aktörlerinde toplum dokusunu güçlü tutacak bir kaygı görmez. Aksine onları, dini değerlerden beslenen kimliğe karşı ilgisiz ve seküler bir eğilim içinde görür. Zafer neşesiyle, bir yabancılaşmanın adeta ayak seslerini duyar. Değerler kaosuna meydan vermeden halkla bütünleşerek yeni dönemin inşasını öngörür. Bu maksatla Meclis’e hitaben bir beyanname yayınlar ve bir nüshasını, Mustafa Kemal’in şahsına gönderir. Yeni dönemde devletin dayanması gereken değerlere dikkat çeker.

Bu gün tartıştığımız “cemaat” konusuna da o metinde temas eder. “Allah’ın dinine ve Kur’an’a hep birlikte sım sıkı sarılın” mealindeki Al-i İmran suresinin 103. Ayetini nakleder ve şöyle der: “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı manevi daha metindir… Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevi eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kamil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduttur. Cemaatın ise, gayr-ı mahduttur. Harice karşı kazandığınız iyiliği, dahildeki fenalıkla bozmayınız.”

Cemaat kavramının, toplumun bütünleşme ihtiyacını sağlayan en güçlü dayanak ve dinamiklerden birisi olduğunu, 1922’de Mustafa Kemal’e hatırlatan bu ifadeler, bugün hem yönetimin, hem de kendisini “cemaat” bilen herkesin ezberlemesi gereken anlam ve öneme sahiptir.

Cemaatlerin, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “müstakim” olmayı bilmesi, haktan ve meşruluktan yana durması, toplumun en büyük gücüdür. Burada yanlış yapıldığında yaşanacak zarar ve hasar, “gayr-ı mahdut”, yani sınırsızdır. Nitekim millete rağmenci anlayış, “dahildeki fenalık” anlamında, toplumun hafızasında onulmaz yaralar açmış, halktan kopuk, baskıcı bir yönetime dönüşmüştür.

Cemaat dendiğinde, sadece cami cemaatinden bahsedilmediği, milli bünyeyi kuşatıp kucaklayan, “manevi kodlara sahip bir kimlik ve değerler haritası” akla gelmelidir.

Konjonktürü fırsat bilerek cemaatleri bitirme hevesiyle kimse siyasileri tahrike soyunmamalıdır. Zira, “cemaat” kavramının ne anlama geldiğini ve özellikle onun üzerine oturduğunu bilen bir yönetim basiretinin varlığına inanıyoruz.

Yakın tarihimizin arşiv belgelerden anlıyoruz ki, cemaatleri bitirmek için Reisicumhura, Başvekile, Dahiliye Vekiline hitaben ihbar mektupları yazarak harçlığını çıkaran çok sayıda  “eleman” varmış. Cemaat avcılığında, yardım ve yataklık etmişler. Onları bugün hatırlayan yok.

Cemaatleri çökertmek için iletişim araçlarında aynı muhbirlik misyonuna soyunanları da yarın kimse hatırlayıp, hayırla yad etmeyecek.

Muhbirler, boşuna nefes tüketmesin. Kötü emsali genellemeye güçleri de yetmeyecek.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum