Abdulkadir MENEK
Cizre ve irşad faaliyetleri
Cizre, yüzyıllar süren bir geleneğin çok önemli bir merkezi konumundaydı. Tekke ve medrese faaliyetleri her zaman en üst düzeyde bulunuyordu. Cizre, erken dönemde İslamiyeti kabul eden bir şehir olarak, bu alanda büyük ilerlemeler sağlamıştı. Hem Nakşî tarikatının Halidi kolunun ve hem de Kadiri tarikatının bölgede söz sahibi olan Şeyh ve halifeleri burada irşad faaliyetlerinde bulunuyordu. Halkın bu zatlara muhabbet ve alakası son derece fazlaydı. Yeni doğan çocuklar, bu büyük zatlara adanır, yeminler bunların adı üzerine yapılırdı.
Bu şeyh ve halifeler zaman zaman bölgenin diğer yerleşim yerlerine irşad faaliyetlerine çıkarlar ve tasavvufun manevi güzelliklerini bütün bir bölgeye yaymaya çalışırlardı. Aynı zamanda, yakın-uzak birçok diyardan tasavvufa ve ilme gönül veren mana erleri Cizre’ye gelir ve burada uzun süre kalarak mana ve Marifettullah mertebelerini teker teker çıkmak için uzun yıllar çileye, ailelerinden ayrılığa ve riyazete talip olurlardı.
Bu mübarek zatlar, tam bir tevekkül ve teslimiyet içinde geçen uzun yılların ardından tarikat şeyhlerinden icazet alır ve halife olarak memleketlerine veya başka diyarlara giderek, iman ve Kur’an hizmetinin birer cazibe merkezi haline gelirlerdi. Fakat şeyhleri ile irtibatlarını asla kesmez ve maddi-manevi irtibatlarını devam ettirerek, mensubiyet duygularını daima en yüksek düzeyde tutmaya itina ve dikkat gösterirlerdi.
Cizre’nin hemen hemen her sokağında bir cami veya mescit bulunurdu. O sokakta oturan insanlar kendilerini o caminin sorumlusu olarak görür ve bütün ihtiyaçlarını karşılamak için özel bir gayret gösterirlerdi. Hatta büyük bir çoğunluğu yıkılmış üç yüz altmış cami ve mescidin varlığından bahsedilirdi. Sayısı yılın günleri kadar olan bu cami ve mescitlerin büyük bir çoğunluğunda, namaz kılınan mescit bölümüne ilave olarak mutlaka hücre denilen ek odalar vardı.
Bu odalarda çevre köy ve şehirlerden Cizre’ye okumak için gelen ve adına ‘’Feke’’ denilen talebeler kalırdı. Bu talebeler bu odalarda yatıp kalkar ve bütün ihtiyaçları mahalle halkı tarafından karşılanırdı. Yeme ve içme ihtiyaçlarına ek olarak mahallenin zenginleri tarafından giyimleri de temin edilir ve zekâtın bir bölümü de mutlaka bu talebelere ayrılırdı. Bazen de cami hocaları sırf lillah için bu masrafları kendi cebinden karşılamak için büyük fedakarlıkta bulunurlardı.
Bu camilerde kalan talebeler, İslami ilimlerden oluşan derslerini genellikle bulundukları caminin hocasından alırlardı. Her cami imamı aynı zamanda ‘’müderrislik’’ görevini de yapardı. Bu talebeler ayrıca ‘’camii imamı’’ olan ‘’Seyda’’nın gözetiminde mahalle çocuklarına da seviyelerine uygun bir şekilde Kur’an dersleri verirlerdi. Cami ve mescidler bu önemli fonksiyonu ile birer ilim merkezi konumunda bulunuyorlardı. İslam’ın ilme ve ilim öğrenmeye verdiği önem ve yaptığı teşvikler, bu konumu güçlendiren ve anlam katan bir görev ifa ediyordu.
Kendi cami hocalarından alabilecekleri dersleri alan bazı talebeler de, daha yetkili hocaların yanına gider ve okumaları gereken bütün kitapları okur ve öğrenmeleri gereken bütün malumatları hıfzlarına alırlardı. Bu talebeler bir heyetin huzurunda yapılan imtihanda başarı göstermeleri halinde ‘’icazet’’ alır ve imamlık yapma hakkını kazanarak ‘’Seyda’’ unvanı alırlardı.
Bu unvanı alan kişiler memleketlerine döner, köylerindeki camilerde imamlık yapar ve aynı şekilde çocuklara Kur’an dersi verilerdi. Bunlardan bir kısmı da herhangi bir medreseye giderek müderris olarak göreve başlar veya kendi başlarına bir medrese kurarak ilmi faaliyetlere devam ederlerdi. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bu minval üzere kurulan çok sayıda medrese mevcuttu. Veya yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi cami ve medrese, zaman zaman ayrı binalarda ve bazen de aynı çatı altında, manevi ilim ve irfan faaliyetlerini yürütmeye çalışırdı.
Cizre, yüzyıllar boyunca bu yönü ile büyük bir mektep ve medrese vazifesini gördü. Binlerce insan, bu cami ve medreselerden aldığı icazet ile bütün bir coğrafyayı tenvir etmek için çok samimi ve ihlâslı faaliyetlerde bulundu.
Cizre bölgesinin bir başka geleneği de buradaki ‘’Mela’’ ve ‘’Seyda’’ların zaman zaman geçici sürelerle bölgedeki köy ve şehirlere giderek dini hizmetlerde bulunmaları şeklinde tezahür ediyordu. Özellikle üç aylarda (şuhur-u selase) ve daha çok Ramazan aylarında ‘’mela’’sız köy ve şehir bırakmamayı ve buralarda birkaç aylık da olsa hizmet etmeyi bir görev olarak telakki ediyorlardı.
İşte bu maksatla Cizre’den ayrılan iki kardeş bazı yerleri dolaştıktan sonra Nurs köyüne kadar gelirler. Cizre’de meskûn çok sayıda ‘’Seyyid’’ ailesinden birisine mensup bu iki kardeş, Nurs’taki dini ve manevi hizmetlere büyük bir ciddiyet ve mesuliyet duygusu ile sarılırlar. Bir müddet bu köyde kalan ve köylüler ile çok iyi bir diyalog ve yakınlık kuran bu iki kardeşi Nurs’lular çok severler. İki kardeş, vazifelerini ifa ettiklerine inandıkları bir zamanda köylülerden müsaade isteyerek Cizre’ye dönmek isterler.
Ancak bu iki Seyyid kardeşi çok seven, hizmetlerinden, karakterlerinden ve samimiyetlerinde çok memnun kalan Nurs’lular bunları bırakmak istemezler. Israrlı bir talep sonucu bu iki kardeş Nurs’a yerleşmeye karar verirler.
Nurs’a yerleşen bu iki kardeşi bağırlarına basan Nurs’lular, bunları iyice köylerine bağlamak ve hizmetlerine devam etmelerini sağlamak maksadıyla evlendirirler. Böylece bu iki âlim kardeş, bu köyde çoluk çocuğa karışarak, artık köyün bir parçası haline gelirler.
Köylülerin yardımıyla iş güç sahibi olarak geçimlerini temin eden bu iki kardeş, aynı zamanda irşad ve nasihat vazifelerine devam ederler. Aradan uzun yıllar geçer. Bu kardeşlerden birinin torunu olarak Mirza ve Onun da çocuğu olarak Said dünyaya gelir. (1)
İşte böylesi mübarek ve Seyyid bir aileden gelen küçük Said, bu muhteşem ve mübarek geçmişine ve ecdadına layık olarak, son derece hassas, dindar ve mütevekkil bir ortamda yetişerek yapacağı cihanşümul iman hizmetine hazırlanıyordu.
1-Necmeddin Şahiner, Nurs Yolu, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1977, sayfa:63
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.