Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Çorum ile Sungurlu'nun arası
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Memleketimiz Sungurlu'da 1972'den beri ilk defa bu kadar uzun kaldık: 100 gün.
Sungurlu Manastır Zirvesi/ 1070 m.
Kısa notlar halinde yazarsam;
- İlk geldiğimizden bugüne yakın akrabalar darı ahirete intikal etti. En son da rahmetli kayınvalidem. Sabır, tevekkül, tahammmül, kanaatta ileri bir insandı. Mekanı cennet olsun.
- Sungurlu'da hergün kuşluk vaktinden ikindiye kadar belediye hoparlörlerinden vefat ilanları, Ulu Camii'den de ölüm selaları herkese duyrulur.
Bu ilanlar şehrin hakim ve etkin sesleridir. İnsan hergün ölümle içiçe ve ölümü enis hissediyor.
Günde sayısız "Allah rahmet etsin" nidaları yankılanır, yemek verilir, ikramlar edilir.
Köylerde, Türkiye ve yurtdışı ölüm ilanları da veriliyor ki; günün en önemli haberi daima ölümler oluyor.
Şehit, kaza, genç ve kan davası ölümleri ise çok başka algılanıyor.
- Köyler boşalmış, insanlar yeryüzüne dağılmış amma ülkemiz gibi bu ilçede de sülale/kabile töreleri çok baskın.
Hatta çok kere dini, imani değerlerin üstünde ve önünde görünebiliyor.
50 yıldır yaz ve kış tatillerinde yaşadığım için unutmuşum herhal ki, çok şaşırdım.
Daha umumi, insani değerlerin baskın ve öne çıktığını zannediyordum.
Hatta cemaat ve meşrepler bile zamanla kabile ve sülale mantığına göre çalışır hale gelmiş.
Hakkalyakin anladım ki İslam'ın ve insanlık değerlerinin önündeki en büyük engel ve alternatif, sülale ve aşiret gelenekleri ile ırk ve menfi milliyetçilik!
Müsbet akraba soyculuğu da var ve elzem. Ne var ki bu kıvam zamanla katılaşıp, doğma ve taaasup derekesine inebiliyor.
Bu sebeple diyorum ki; Nur cemaati üyeleri de bu ortamlarda kabile, taasub ve gururuna düşmüşse derhal çıkmanın yoluna bakmalı. Nur talebeliğini zor da olsa gözden geçirip kaynak ayarlarına dönmeli.
Basit bir taziyeyi bile halen görüşüp konuştuğu kardeşinden esirgemek, bazısında 30 bazılarıyla 50 yıllık beraberliği, geçici ders arası verdi diye kesip atmak hangi insanlıkta var ki?
Bu ancak cemaat kardeşliğinin katı kabileciğe şuursuzca dönüşümü ile izah edilebilir bir vaziyet.
- Çeşit çeşit yobazlık ve kutuplaşma zehirli sarmaşık gibi sarmış.
Herkes herşeyi en iyi biliyor tamam da "ahir zamanda cehalet artar" ihtarı Nebevisi, safsata ve hurafeye evrilmiş.
Yüzde 100 enflasyonla dünyaya ekonomide örnek olduğumuza ve dünyanın etrafımızda kolaçan ettiğine inanan ve dini, her şeyi iyi bildiğini düşünen her yaş ve tahsilden inanılmaz insan var.
- Cami cemaatinden pekçok insan banka ikramiyesini artıran bankalar önünde kuyruk oluşturdu.
Bu kadar iptidai bir banka yönetimi olur mu?
İnsanları parasıyla rezil rüsva ediyorlar, yerli, milli, dindar bir iktidar idaresinde.
- Sungurlu ile Çorum'un arası km levhalarında ve internet aramalarında farklı farklı yazılı.
Levhalarda 60'lı km'ler, internette 70'li km'ler yazılı.
Bu müphemlik ve oynaklık aslında Türkiye'nin gerçekleri ve istatistik curcunasının basit bir tablosu.
- İskilip Dolması namlı olduğundan Çorum'a gidince eşimle yemek istedik.
İnternetten baktık tek bir dükkan var, o da Ankara Samsun yolu üstünde.
Bir bilene de soralım dedik ve yürüme mesafesinde olduğunu söyleyince yürüdük
Yaz saatiyle ikindiyi sahabe mezar ve camisinin olduğu Hıdırlık'ta kılıp Gazi Caddesi'nden düştük çevre yoluna doğru.
Üstte Hıdırlık Camii, altta sahabe mezarları giriş kapısı
Az gittik uz gittik, asfalt sokak düz/eğri gittik.
Buranın hülasa kelamıyla anan yaşı, baban yaşı derken, yayan yapıldak çarşıya döndüğümüzde Çorum Ulu Cami'de akşam ezanına kılpayı yetiştik.
Çorum Ulu Camii'nin abanoz ağacından kündekari/çivisiz teknikte yapılan dünyada benzeri az, üstün sanatlı minberi. Yapılışı 16. yüzyıl 1. yarısı.
İskilip dolmasını yedik, umduğumuz gibi bulmadık ve 360°'lik bir çemberötesi yol almışız.
Dolma diye yola çıktığımız noktaya gelince birde ne görelim bir lokanta camında "bugün İskilip dolması günümüz" yazmasın mı?
Yalanım, hilafım yok.
Çok kere bahçemizdeki ağacın dibindeki hazineyi; dünyayı gezdikten sonra buluruz ya ona benzedi bizimki.
Sofinin Dünyası'ndaydı galiba aradığı hazineyi dünya macerasında sonra evinin bahçesindeki zeytin ağacının dibini kazarak buluyor kahramanımız.
Bu trajikomik gerçek istisna değil ekseriyetle böyledir desek yanlış olmaz.
Burnumuzun ucunu, aile üyelerimizin gerçekliğini/gerçek değerini, komşu kız ve oğlunun hakiki tabiatını, ülkemizin değerini, Üstad'ın gerçek derinlik ve oylumunu çoğunca 360° yeryüzü turlaması ve binbir zahmetle anlar, idrak ederiz.
Amma bu arada çook bozyollar teper, pekçok pahalı ve sert keçiboynuzu yemiş oluruz!
- Çorum yaşanmaya değer, temiz, iklim ve havası vasat dingin bir şehir.
Çorum Saat Kulesi 1894. Yaptıran ölünceye kadar (1905), Sultan Abdulhamid'in Beşiktaş muhafız komutanı Yedi Sekiz Hasan Paşa.
Amma esas kıymeti 3 sahabenin makam mezarları ve makam camisinin olduğu Hıdırlık Mevkii'dir.
Yüksek bir tepe etrafındaki tarihi mezarlık ortasında hakikaten Hızırlık/yemyeşil bir meserret ortamıdır Hıdırlık.
Cihat ve sefer için İstanbul'a karadan emniyetli bir güzergah olan Çorum'dan gider veya gelirken 3 gözde sevgilinin bu menzilde şehit veya hasta olarak hayatını kaybettiğine inanılır.
Çorum Tepesi'ne yerlenir, adına da Hızır ve İlyas'ın (as) uğrak mekanı Hıdırlık ünvanı verilir.
Bu sahabeler Suheybi Rumi, Ubeyd Gazi ile Kereb Gazi'dir (ra).
Bu üç sahabe türbeleri Çorum’da en çok ziyaret edilen yerlerdendir.
Düğün ve sünnet törenlerinde sahabe türbeleri ziyaret geleneği vardır.
Bu mekânın çevresinde ayrıca Hıdrellez şenlikleri de yapılmaktadır.
Suheybi Rumi:
Ebû Yahyâ Suheyb b. Sinân b. Mâlik er-Rûmî (ö. 38/659)
"Musul yakınlarındaki bir köyde doğan Suheyb er-Rûmî (Suheyb-i Rûmî) olarak tanınmaktadır.
Rumi nisbetiyle tanınmasının sebebi çok küçük yaşta Bizanslılar’ın bölgeye yaptıkları bir saldırıda esir edilmesi ve Bizans topraklarında [kuvvetli ihtimal Çorum'da büyüyüp yetişmesinden, Suheybi Rumi adına makam cami ve türbesi yapıldığıdır.]
Eski Yunan kaynaklarında Çorum'un adı Niconia (Nikonya) olarak geçmektedir. Bizans döneminde ise Evkaite diye geçmektedir. 1072 Malazgirt Savaşı ile Çorumlu olan vilayetin ismi 16. yüzyılın sonralarına doğru "lu" ekinin kaldırılması ile Çorum olarak kalmıştır. (Vikipedi)
Rum kültürüyle yetişen Suheyb gençlik çağında Kelb kabilesi tüccarlarına köle olarak satıldı ve onlar tarafından Mekke’ye götürüldü.
Resûl-i Ekrem (asm) ile henüz peygamber olmadan önce arkadaşlık kuran Suheyb zaman zaman Hz.Muhammed (asm) ile sohbet ederdi. Gizli davet sürecinde İslâm’dan haberdar olunca Dârülerkam’a giderek İslâmiyet’i kabul etti. O sırada müslümanların sayısı otuz kişinin biraz üzerindeydi. Müslüman olduğunu açıktan söyleyen ilk yedi kişi arasında yer aldı ve Mekke’de kendisini koruyacak kabilesi ve nüfuzlu çevresi bulunmadığı için müşriklerin saldırılarına mâruz kaldı. Aşırı derecede dövüldü ve çıplak vücuduna demirden zırh giydirilerek güneşin altında bırakıldı. İmanları uğrunda eziyete uğrayan, bundan dolayı hicret eden, sonra savaşıp sabredenleri Allah’ın bağışlayacağını müjdeleyen âyetin (en-Nahl 16/110) Suheyb-i Rûmî, Bilâl-i Habeşî ve Ammâr b. Yâsir hakkında indiği nakledilir.
Zehebî, II, 21).
Bir defasında Suheyb, Habbâb b. Eret ve Ammâr b. Yâsir gibi korumasız kimselerle Mekke sokaklarında yürürken, “Muhammed’in arkadaşları bunlar mı?” diye kendileriyle alay eden müşriklere hitaben Suheyb bir müslümanın zayıf olması sebebiyle zelil sayılamayacağını, müşrik olan kimsenin de aziz olamayacağını belirtmiş, müşrikler de, “Allah’ın aramızdan seçip lutfuna lâyık gördüğü kimseler bunlar mıymış?” diyerek onları hırpalayıp dövmüşlerdi. En‘âm sûresinin 53. âyetinin bu olay üzerine nâzil olduğu belirtilir (Belâzürî, I, 181).
Aynı sûrenin 52. âyeti de müşriklerin Hz. Peygamber’e (asm) haber göndererek Suheyb’i ve onun gibi zayıf müslümanları yanından uzaklaştırdığı takdirde kendisiyle görüşebileceklerini söylemeleri üzerine inmiştir (İbn Kesîr, III, 254-255).
Mekke’den ayrılacağı sırada müşrikler yolunu keserek Mekke’ye gelirken hiçbir şeyi bulunmadığını, sahip olduğu serveti burada kazandığını söyleyerek Mekke’den bir şey çıkarmasına izin vermediler. O da bütün mal varlığını bırakarak hicret etti.
Bunu duyan Hz. Peygamber (asm) üç defa, “Suheyb kârlı bir alışveriş yapmıştır” dedi (İbn Sa‘d, III, 228).
“Bazı kimseler de Allah’ın rızasını kazanmak için canını bile verir” âyeti (el-Bakara 2/207) bu olay üzerine inmiştir (İbn Kesîr, I, 360-361).
Suheyb, Kubâ’ya vardığında bekâr olan diğer sahâbîlerle birlikte Sa‘d b. Hayseme’nin evinde kaldı. Resûlullah onu ensardan Hâris b. Sımme ile kardeş ilân etti. Bir müddet Suffe’de kalan Suheyb’e Resûl-i Ekrem daha sonra ev verdi.
Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün savaşlara katıldı. Medine’de bulunduğu ve sefere çıktığı zamanlarda hep Resûlullah’ın yanında oldu. Hz. Ebû Bekir ve Ömer dönemlerinde onlardan itibar gördü. Hz. Ömer onun sözüne değer verir, kendisine güvenirdi.
Hz. Ömer (ra) saldırıya uğrayıp yaralandığı ve üzüntüsünden dolayı yüksek sesle ağladığı sırada kendisini Suheyb teskin etmişti.
Hz. Ömer, vefat etmeden önce devlet işlerini yürütmek ve mescidde namaz kıldırmak için onu vekil bıraktı; vefat edince cenaze namazını Suheyb kıldırdı.
Üç gün süren halife seçimi ve yeni halifeye biat sürecinde mescidde imamlık görevini ifa etti. Hz. Osman devrinde ortaya çıkan ve Hz. Ali döneminde devam eden fitne olaylarında tarafsız kalmaya ve yatıştırıcı bir rol üstlenmeye çalıştı. Suheyb, Şevval 38’de (Mart 659) Medine’de vefat etti, cenaze namazını Sa‘d b. Ebû Vakkās kıldırdı ve Cennetü’l-baki'ye defnedildi.
Geç dönemde kaleme alınan bazı eserlerle günümüzde yazılan bazı kitaplarda Suheyb’in bir İstanbul seferine katıldığı, dönüşte Çorum’a uğradığı, burada hastalanarak vefat ettiği, Çorum yakınında Hıdırlık diye bilinen yere defnedildiği, bugün burada cami ve ziyaret edilen türbesinin bulunduğu belirtilmekteyse de (değerlendirmeler için bk. Erkoç, s. 33-49), Medine’de öldüğünün bilinmesi ziyaret edilen bu yerin bir makam türbesi (olduğunu) olabileceğini göstermektedir". (TDV İslam Ansiklopedisi.)
-UBEYD GAZİ: Aslen Yemenli olup hicretin 40. yılında İstanbul’un fethi için giden İslam ordusu içerisinde yer alırken Çorum civarında Bizanslılarla yapılan bir çarpışmada şehit olmuştur.
- KEREB GAZİ: Pehlivan, şair ve hatip olarak tanınmıştır. Hz. Peygamberin (S.A.V) huzurunda Hz. Ali’nin de bulunduğu bir ortamda Müslüman oluyor.
Kadisiye Savaşı'nda İranlılara karşı gösterdiği olağanüstü mücadelesi ile İslam tarihinde yerini aldı. Hicretin 40. yılında İstanbul’un fethi için gelen İslam ordusunda da görev aldı. Çorum civarında bir çarpışmada şehit oldu. Yiğitliği ve kahramanlığı ile halk arasında bir destan şeklinde anlatılıp anılır." Radıyallahu anhum ecmain. (Çorum Evliyaları Kitabı).
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.