Recai ALBAY
Çözüm Belli
Bu ülkede hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın ortada kangren hale gelmiş bir PKK belası ve terörü vardır. Ve bu ülkenin gelişimine, refahına, zenginliğine, kardeşliğine, demokrasisine darbe vurmakta, ayakbağı olmaktadır. Kanser hastalığı gibi gittikçe vücudu sarmakta, varlıklarımızı, ekonomimizi kemirmekte ve nihayet sabrımızı da taşırmaktadır. Eğer iyi bir teşhis konulmazsa sonunda aklımızı da dumura uğratıp, hissi ve fevri hareketlere sevk ederek bu ülkenin geleceğine ve istikbaline maddeten ve manen çok büyük zararlar verecektir. Tahrip kolaydır. Bu tahribat 600-700 yıl boyunca pekişmiş ve birleşmiş Kürt-Türk kardeşlik ve beraberlik yapısını bir anda yıkacak, parçalayacaktır.
Evvelâ; teşhis ve tedavi çok önemlidir. Zira yanlış bir teşhis üzerine kurulan tedavi, hastalığı daha da azıtır ve vücudun diğer organlarına sıçratır. Bu nedenle bugüne kadar yapılanları buna benzetiyorum. Pansuman tedbirlerle çare bulmaya veyahut günü kotarmaya çalışmışız. Yani meşhur deyimiyle “idare-i maslahat” gütmüşüz.
Fakat hakikaten kalbi ve vicdanı, Allah ve vatan sevgisi ile dolu insanların, artık yüksek sesle hakikatleri söylemeleri zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Hiçbir menfaat ve şahsi düşünce ve kişisel/ideolojik bakış bunun önüne geçmemelidir. Hatta bazı önemli, değerli ve seçkin kişilere ve kesimlere, aleyhine bile olsa ‘Hakkın Hatırı Alidir, Hiçbir Hatıra Feda Edilmez’ prensibini hatırlatmak isterim. Zira gün fedakârlık günüdür. Gün, Hakkın korkmadan söylenileceği gündür. Gün, milletimizin menfaati ve selameti için enaniyetimizin eritilmesi günüdür.
Toplumsal yaşamda, devletlerin hayatında bu tür olayların tarih boyunca geçmişte de cereyan ettiğini görmek mümkün..
Bakınız, yakın tarihte “Ermeni Tehciri” diye bir olayı yaşadık. Düşüncede doğru ama uygulamada bazı kişilerin yanlış hareketleri yüzünden, uluslar arası ilişkilerde daima başımızı ağrıtan ve ülkemize büyük engeller çıkaran bir çıban, bir illet ile karşı karşıya geldik . Aradan yaklaşık bir yüzyıl geçmesine rağmen bu belâ ülkemizin başını ağırtmaya devam ediyor. Millet olarak bunun sıkıntılarını yaşıyoruz. Ve haklı olarak Başbakan; “bana ecdadımın bir soykırım yaptığını iddia edemezsiniz, zira bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü bir din ki, ‘karıncayı bile incitemezsiniz, gayr-ı müslimin hukukunu zerre miskal ihlal edemezsiniz’, diyorsa ve bunu, tarihi boyunca titizlikle tatbik ediyorsa, - ki belki de Müslümanlığın üç kıtada yayılmasının en önemli bir nedeni de İslam’ın bu adalet ve eşitlik anlayışındandır- böyle bir dinin mensupları olan ecdadı ve yeryüzüne ilahi adaleti, ila-y-ı kelimetullahı yaymayı dava ve gaye edinmiş bir devleti (Osmanlı), soy kırımla ittiham etmek zerre miskal akıl ve insafla bağdaşmaz. Mazisi vahşet ve katliamla dolu Batı’nın bize attığı çamurlardan, iftiradan öte bir şey değildir. Evet, Soykırım ve katliam olmuş ama Müslümanlara bu yapılmış, yoksa müslümanlar hiçbir zaman kendileri Allah’ın en büyük günah saydığı böyle bir fiili işlememişlerdir ve işleyemezler.Tarih serapa buna şahittir.
Bunu ifade etmemin nedeni, devletin politikasından hariç, bir –iki kişinin fevri hareketleri sonucu “Tehcir Hadisesi”nde meydana gelen bazı olayları bahane ederek, adeta kendi katliamlarını, ve soykırımlarını örtbas etmek adına tarihi ‘Vahşet ve katliam’ ile dolu Batı, (“Almanların 1891’de Batı Afrika`da Namibyalılara uyguladığı soykırımda yaklaşık 132 bin yerliden geriye 15 bini sağ kalabildi.” “Yine Almanlar; 1933-45 yıllarında mükemmel Alman ırkını yaratmak hedefiyle diğer milletlerden 21 milyon insanı topluca kurşuna dizdiler.” “Japonya`nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombaları sonucu 135 bin kişi öldü”. “Amerikalılar ve İngilizler, Almanlar`ın savaşı kaybetmelerinin ardından, Dresden kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süreyle havadan bomba yağdırdılar. Savunmasız insanların sığındığı Dresden kentine intikam amacıyla uygulanan bombardıman sırasında 3 bin 900 ton tahrip gücü yüksek bomba ve 200 bin napalm bombası atıldı. Bu yok etme harekatında çoğunluğu çocuk ve kadınların oluşturduğu 200 bin kişi öldü.” “ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin işgali altındaki Irak`ın Felluce kentinde 1 milyon 500 sivilin sokaklarda öldürülüp çürümeye terk edildi.” “Ve yine yakın tarihte Ermeni Çetnik milislerin işledikleri Hocalı katliamı”, “1992 - 1995 yılları arasında Bosna Savaşı sırasında özellikle Sırplar tarafından Boşnaklara karşı Bosna-Hersek topraklarında yapılmış Bosna Soykırımı, Srebrenitza Katliamı”. Bunlar sadece bir çırpıda akla gelenler, geçmişi vahşi katliamlarla dolu olan Batı için söylenecek tek söz; Zalimler için yaşasın cehennem, diyoruz) habbeyi kubbe yaparak dünya kamu oyunu aldatarak habire ‘Tehcir ‘ olayını (soykırım yapılmış gibi göstererek) temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürmektedirler. Bugün itibariyle dünya genelinde içinde Kanada, Arjantin, Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya, Rusya olmak üzere 19 ülke ve Avrupa Parlamentosu’nda ‘Soykırım Tasarısı’ resmen kabul edilerek hayata geçirilmiştir. (bu ittifak, küfür bir millettir, hükmünün teyididir.)
Bu nedenle şarkta devlet adına hareket edenlerin çok dikkatli olmaları, fevri hareketlere ve yanlış değerlendirilmelere müsait davranışlardan azami çekinmelidirler.
Sadede dönersek; işte aynı sahne, aynı eller tarafından, farklı bir kimlikle, Doğu Anadolu’da ‘Kürt’ adına yeniden sahneleniyor. Yalnız bu defa, konu oldukça hassas. Zira ‘Kürt Sahnesi’ ilk olarak Lozan’da vizyona sokulunca Osmanlı’yı etkilemiş ancak, kalede bir gedik açamamıştı. Hain Haçlı zihniyeti emellerine ulaşamamıştı. Çünkü o zaman Osmanlı’da hakim kuvvet olan Müslümanlık buna imkan tanımamıştı. Hususan Asrın müceddidi olan Bediüzzaman Hazretlerinin Doğu ve Güneydoğu’da il il dolaşarak kanaat önderlerini ve Kürt aşiret reislerini ikaz etmesi neticesinde bu oyun tutmamıştı. Ama, küfür inadından vaz geçmez. Daima zayıf ve gafil anı gözetir. Uygun ortam bulur bulmaz da harekete geçer. Zira bu şer kitlesi bu ülkede mutlaka bir gedik açmanın azmini ve gayesini hiçbir zaman bırakmayacaktır. Zira onlar için Türk surunda bir gedik açmak çok önemlidir. Çünkü Türk, İslam’ın hep işleyen beyni ve diğer Müslüman kavimlerin ağabeyi olmuştur. Türk’e vurulacak bir darbe koca İslam alemini mefluç edecektir. Hayati fonksiyonları dumura uğratacaktır. Papa Grigorius’un ifadesiyle, bir daha eski şevket ve satvetlerine dönemez hale getirecektir. Bunun için bütün planlar merkez olan Türkiye üzerinde dönmektedir.
Lozan’da işlenen oyun yeniden ısıtılarak büyük gövdede (Türkiye) bir gedik, temelde bir sarsıntı meydana getirmek için şer güçlerin kirli oyunları ve korkunç gizli ittifakı ile karşı karşıyayız. Bunu, yanına aldıkları bazı Müslüman ülkelerle daha da tehlikeli hale getirmektedirler. Yetkililerin ve hamiyet sahibi insanların çok dikkatli olmaları lazımdır.
Bu tuzağın ve terörün üzerine giderken, Müslüman yöre halkını rencide edici tavırlardan uzak durulmalıdır. Geçmişte yapılan bazı yanlış hareketlerden ders alınmalıdır. Bilhassa o yöreden göç ederek Batı’ya yerleşmiş doğulu vatandaşlarla birebir ilişki kurulup ilk ağızdan gerçek bilgiler alınabilir. Zira bu insanlar kendilerini can ve mal yönünden Batı’da emniyette hissettiklerinden, gerçek ve doğru bilgiler sunarlar. Bu hareket tarzı için oldukça önemlidir. Böylece ortalıkta gezen, TV’lerde boy göstererek halkı yanlış fikirlere doğru manipüle eden, hükümetleri yanlış yapmaya iten medya akil guruplarının oyunu da bozulacaktır.
Meselâ; Batı’ya yerleşmiş Kürtlerin (İl İl sağlam anketler yapılmalıdır) PKK hakkındaki düşünceleri nelerdir? Nasıl değerlendiriyorlar? Onlara göre çözüm nasıl olmalıdır? Devletin şimdiye kadarki tavır ve davranışları nasıldır? Devletin olumlu ve olumsuz uygulamaları ve halka yaklaşım şekli hakkındaki düşünceleri nelerdir? Hangi yanlışlar yapılmıştır? Niçin göç ettiklerini, devletten beklentilerini vs. hususlarda geniş bir bilimsel çalışma mutlaka devlet veya Üniversiteler, bağımsız kuruluşlarca yapılmalıdır. Yöre halkının net iradeleri ortaya çıkmalıdır ki, her platformda Kürtleri temsil ettiğini belirten PKK terör örgütünün dünya kamuoyuna verdikleri ‘Kürtleri biz temsil ediyoruz’ yalanı kökünden çürütülsün. Unutmayalım ki, aynı yalan Lozan’da da ortaya atılmış ve o zaman ki Kürt aydınları, eşrafı ve din adamları ile meclisteki Kürt milletvekilleri tarafından bu oyun bozulmuştu.
Kısacası devlet de kendini çek-up yapmalıdır. Ermeni olayı da gösteriyor ki artık hata ve yanlış yapma lüksümüz yoktur. Şayet yanlış bir hareket veya kasıtlı bir fevri hadise irade dışı olarak ortaya çıkmışsa dahi, çok açık bir kalp ile bu husus Anadolu halkına deklare edilmelidir. Kurumsal reflekslerle savunmaya geçilmemelidir. ‘Her kes kendi hatasından sorumludur’ kaidesi mutlaka işlemelidir. ‘Hata yapan vebalini çekmelidir’ düşüncesi akıllara , bilinç altına işlemelidir. ‘Her Türk vatandaşının hayat hakkı (en az bir İsrailli (!) kadar) kutsaldır, hiç kimse bunu ihlal edemez. kim olursa olsun’ parolası hükümetlerin boyunlarındaki yafta olmalıdır. Unutmayalım ki, her insan ‘halife-i ruy-i zemindir’, ‘Eşref-i mahlukattır’. Allah’ın indinde ve kanununda bir kişiyi öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibi veyahut ta bir kişiyi yaşatmak tüm insanları yaşatmak kadar’ değerlendirilir. Bu nedenle
Terörün dini, imanı yoktur. Onun için her yol mübahtır. Sesini duyurmak için kundaktaki bebekten, doksan yaşındaki dedeye kadar çekinmeden katlederken, devlet aynı yöntemle cevap vermemelidir. PKK, Çoluk çocuk demeden ilçe ve köyleri ağır silahlarla tararken, devlet seçici davranmalıdır. Kuyuda iğne arar gibi hassas olmalıdır. Sinirlerine hakim olmalıdır. Tahriklere kapılmamalıdır. Kahir ekseriyeti muhafazakar ve dindar olan yöre halkının PKK’nın sempatizanları olamayacaklarını çok iyi bilmeli ve ona göre bu halkı kerhen de olsa ‘Mecusiperest’ örgütün safına sürükleyen hareketlerden kaçınmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, güvenlik güçleri Kürtlerle savaşmıyor, PKK ile savaşıyor.
Ve yine unutmayalım ki, PKK’ya karşı yine en büyük savaşı o bölgede oturan Kürtler vermektedirler. Aşağıdaki rakamlar bir nebze fikir vermektedir:
Doğum yerleri Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli, Van olan asker, polis, ve köy korucularının doğum yerleri dikkate alındığında ortaya çıkan sonuç iddiamızı teyit etmektedir. Şehitlerden 2800’ü bu illerde doğuyor. Eğer bu illerde doğanlara Kürt deniliyorsa, bu savaşta ölen bu insanlar da Kürtlerdir. Dolayısıyla PKK Kürtlere karşı da mücadele veren bir dış mihraklı terörist guruptur.
Bir başka ifadeyle bugün PKK ile mücadelede şehit olanların % 26.8’i Kürt. Bunun iyi tahlil edilmesi gerekir. Kürt çocuklarının bir bölümü dağa çıkarken bir bölümü de onlara karşı mücadele vermektedir. PKK, işte burada çözülmekte ve muvaffak olamamaktadır. Kentleri bu nedenle yakıyor, Batı illerinde bu nedenle Kürt-Türk çatışması çıkarmak için provakasyonlara girişiyor. Vahşetini bu nedenle artırıyor, azgınlaştırıyor, korkuyu ve düşmanlığı yayıyor, ayrıştırmayı netleştirmek için akılları ve vicdanı zorluyor. Bu oyuna gelmemek lazımdır. Tüm Kürtlere düşmanmış gibi davranmak, PKK‘nın oyununa gelmek demektir. Eylemlerine destek anlamına gelir. Onların asıl istediği de budur. Bu oyuna dikkat edilmelidir.
Son bir söz, Kürt aşiretleri ile yüzyüze yapılan görüşmeleri, soru-cevapları içeren 1911’de yayımlanmış Münazarat adlı eserin yetkililer tarafından çok iyi tahlil edilmesi bugünkü terörün çözümünde temel yol haritası olabilir kanaatindeyim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.