Mustafa ORAL
Delikanlı Ol, “Elikanlı” Olma
Eski denildiğinde “geçmişte kalan insan”, “kullanılmaktan yapısı bozulan varlık” akla gelir. Gerçekte elbiseyi eskiten kullanımıdır. Tabiatı eskiten, kâinatın dokusunu bozan beşerin kirli elidir. İnsanı eskiten, maddi ve manevi yapısını bozan, yüzünün güzelliğini, teninin gençliğini gideren günahlar, isyanlar, tuğyanlardır. “Kardeşlerim harama bakmasalar da namahremler onlara bakar. Bu da onların kalblerindeki imanı zayıflatır. Yüzlerindeki nuru giderir” diyen Bediüzzaman ne kadar da haklıdır.
Zaman eskidikçe, ihtiyarladıkça gençleşen bir kitaptır Kur’an. Taşıdığı ezeli ve ebedi hakikatlerle nasıl ebediyen genç kalabileceğimizi gösterir. Oysa insanın önünde kendini ihtiyarlığa sürükleyen fıtrata aykırı o kadar çok şey vardır ki.
Cemal’den Celal’a
Hayat Cemal’den, ölüm Celal’den gelir. Rabbimiz Cemal ile hayatı halk eder. Yüzümüze benzersiz bir cemal koyar. Cemal’i ile güzelliğini kâinata yayar. Cemalimize cemal katar. Çocuk Cemal ile günahsız doğar. Buluğ çağına kadar günahsız yaşar. Genç meşru dairedeki keyiflerle yetinerek hayatını iman ile hayatlandırırsa gençliğindeki cemali muhafaza eder. Ebedi bir gençlik kazanır. Gayrimeşru heyecana, öfkeye ve gerilime teslim olduğunda Cemal’i de, cemalini de kaybeder. İçindeki Cemal’i ve iç cemalini öldürür. Bedeninde zikreden milyonlarca hücreyi ve latifeyi katleder. Âlemindeki âdemden (insan) sonra onsekizbin âlemdeki âlemleri ve ademleri gâh madden gâh manen öldürür. Değil mi ki içindeki insanı öldürmeyen başkasını öldüremez. Nefsini öldüren başkasını öldüremez. Nefsini ıslah eden terör estirmez.
Harb-i umumiyi gören ihtiyardır. Genç günahlarla ihtiyarlar. İhtiyarladıkça cemalini kaybeder. İnsan kendini ve başkalarını öldürmeye başladığında Cemal’in yüzü Celal’e döner. Cemal’in Celal’ini celbeder. Celal (c. c. ) günaha batmış, öfkeye saplanmış, celallenmiş genci ihtiyarlatır, nihayet öldürür. Değil mi ki Celal en cemal şekilde ölümde tecelli eder. Değil mi ki celallenenden masumların intikamını alan Müntakim (intikam alan) olan Allah’tır. O halde ey cemal sahibi genç, niye durup dururken celalleniyorsun. Her tarafta terör estiriyorsun. Yakıyorsun, yıkıyorsun, yok ediyorsun. Hayatı sen mi verdin ki alıyorsun. Cemal ol, celal olma. Ne öl ne de öldür. Hayat ver. Ölümlere bir son ver. Seni büyüten, bu yaşa getiren, hücrelerin, latifelerin yani annen ağlamasın. Analar ağlamasın artık.
Analar ağlamasın, dualar yarım kalmasın
Hayata hayat veren din, dine hayat veren aşk, aşka hayat veren gençliktir. İnsanı ihtiyarlatan içindeki aşkı yitirmesidir. Hayatı sevenin umudu, umudu olanın aşkı, aşkı olanın rüyası, rüyası olanın duası vardır. İnsan ilk önce aşkını, sonra rüyalarını, sonra umutlarını nihayet dualarını yitirir. Beklentileri gerçekleşmeyen, dualarının neticesini istediği zamanda ve zeminde göremeyen insan asabileşir. Böylelerini bekleyen en büyük tehlike kaderi tenkit, sonra kaderi yaratanı üstü kapalı tehdit, nihayet açıkça inkârdır.
İmanın künhüne erememiş insan ihtiyardır, genç değildir. Daha dünyada iken Cennetle müjdelenen genç sahabelerden biri değildir. Böyle biri üstü gizli şekilde Rabbiyle pazarlık eder. “İstediğimi verirsen istediğini alırsın. Dua mı kabul edersen şükür ve ibadetimi artırırım” der. Bu ihtiraslarını gemleyememiş, ihtiyarlığın pençesine düşmüş birinin tipik halleridir. Arzularının gerçekleşmediğini gören kişi hırçınlaşır, asabileşir, celallenir. Rabbini inkâra kadar gider. Değil mi ki Peygamberimiz bile kabul olmayan duadan Rabbine sığınmıştır.
Aşk, muhabbet, şefkat, merhamet genç işidir. Kin, nefret, kargaşa, kaos nihayet terör ihtiyar işidir. İçindeki cemali yitiren celallenir. Çocuklar ve gençler kavga etse ertesi gün barışır. Ama büyükler ve ihtiyarlar öyle değildir. Bir kez darılsalar kolay kolay barışmazlar. Hayata hep şüpheyle bakarlar. Hrant Dink öldürüldüğünde Etyen Mahcupyan’ın babası Etyen’e öyle dememiş miydi?: Ben sana demiştim. Türkler değişmez…
Genç geleceğiyle, ihtiyar geçmişiyle yaşar. İhtiyarlık toptancılıktır. Çoğu kere ret ve inkârdır. Gençleri sokaklara dökenler ruhu ihtiyarlamış servet ve saltanat peşinde koşanlardır. Kurtlar Vadisi’ndeki ihtiyarları, Ankara Ovasındaki siyasaları, George Orwel’ın Hayvanlar Çiftliği’ndeki ajanları hatırla. Onlar gençlerin canlarını canlarına, kanlarını kanlarına katarak yaşamaya çalışırlar. Onlar öldürerek yaşamaya çalışırlar. Ölenler “akil delikanlılar” değildir. Akılları sözde “akil adamların” ceplerindedir.
Mazlum Cemiyeti kurmuş, hiçbir terör eylemine bulaşmamış Peygamberimiz gençlerin safiyetinden ümitli, ihtiyarlara karşı mesafelidir. Ona terör uygulayanlar, gençleri ayaklandıranlar ihtiyarlardır. Onun için bize hayırlı gençleri tavsiye eder. Çünkü onların kalbleri daha incedir. “Doğrulukla ve müsamahayla gönderilen” Peygamberimize gençler yanaşmış, ihtiyarlar muhalefet etmiştir. “Müşriklerin ihtiyarlarını öldürün. Gençleri sağ bırakın” der. Zira yaşlılar alışkanlıklarını sürdürme eğilimindedir. Gençler ise fıtratları henüz tam kirlenmediğinden İslam’a daha yakındır.
Velikanlı ol, delikanlı olma
Gençler delilerden bir kafiledir. Gençlik delilikten bir çağdır. Küheylan gibi atını uçuruma sürmektir. Uçurumda özgür ve yabanıl bir çiçek olarak boy vermektir. Nefsini gemleyemeyen küheylanı çatlatır. Veli olmak varken deli olur. Velikanlı olmak varken delikanlı olur. Sahabe gibi önden giden atlı olmak varken attan düşen acemi süvari olur.
Nefsini tanrı, arzularını ilah edinen kendini tanrılaştırır. Güç ve iktidar savaşına girer. Gölgesiyle savaşırken uçurumdan boşluğa düşer. Uçurumu yurt edinen çiçekleri ezer. Gençliği bağbozumu, yüzü çiçekbozuğu olur. Bozulurken bozar da. Ya canına kıyar ya da elini kana bular. Öldürürken ölür de. O halde velikanlı, delikanlı olmalı ama asla “elikanlı” olmamalı. Sıdk ile hayata ve hakikate bağlanmalı. Zamanın Ebubekir Sıddık’ı olmalı. Değil mi ki bir genç ilim ve itaat içinde yaşayıp olgunlaşırsa kıyamet gününde 72 sıddık sevabı vardır.
Züleyha terörü
İnsan mide ve kalpten ibarettir. Mideyi doyuran gıda, kalbi doyuran duadır. Mideyi koruyan helal lokma, kalbi koruyan tövbe ve istiğfardır. İnsanı zindana sürükleyen iftira, saraya koyan itiraftır. Günah iftiradır. Tövbe itiraftır. Günah cehennem, tövbe cennettir. Sarayda yaşayan Züleyha nefsine yenilmiş, izzet abidesi Yusuf’a iftira atarak ortalığı velveleye vermiştir. Saray’da terör estirmiş, dün “senin için ölürüm” dediği Yusuf’u zindana atıvermiştir. Yusuf mazlum ve masumdur. Bedeni zindanda olsa da ruhu saraydadır. Züleyha Yusuf’a zindanı cehennem etmek istese de gerçekte kendisi saraylar içre zindanda ve cehennemdedir. Genç Yusuf, zulmüne maruz kalsa da “Züleyha’nın canı cehenneme” dememiştir. Bu hal Züleyha’ya dokunmuş, günahını itiraf etmiş, iftiradan itirafa terfi ederek izzet abidesi Yusuf Peygambere iffet abidesi bir eş olmuş, nihayet hem bu dünyayı, hem de ahiret âlemini cennet saraylarından bir saraya çevirmiştir.
Ey kendini zindandaki Yusuf sanan, sevdiklerine “Züleyha Terörü” estiriyorsun; estirme. Züleyha, Yusuf’a “ya benimsin ya da kara zindanın” demişti. Sen de “ya benimsin ya kara toprağın” diyorsun; deme. Züleyhalar afet olsa da sen Yusuf gibi izzetli olduktan sonra kimse sana zarar veremez. Gün gelir Züleyhalar dize gelir. Zindandan saraya çıkarsın. Ümidini kesip de dünya zindanını ateşe verme.
Midesinde haram, dilinde yalan, elinde kan
Her şey bir lokma haramla başlar. Bir yığın yalanla sürer. Oluk oluk kanla sona erer. Haram önce mideye ağar. Ardından dilde yalan olarak doğar. Sonunda elde kan olarak hayatları yok eder. Midesinde haram, dilinde yalan olan her şeyi yapar. Son yıllarda medyada milyonların önünde o kadar çok yalana şahit olduk ki. Dün öve öve bitiremediklerimizi bu gün söve söve bitiremiyoruz. Dün ölürcesine savunduklarımızı bu gün öldürürcesine saldırıyoruz. Kimin, hangi sözüne inanacağımızı şaşırdık. Bu günlerin gelişi dünden belliydi. Bunca haram ve yalandan sonra elbette bu kadar kan dökülecekti.
Çocukların, gençlerin, ihtiyarların, saraydakilerin, zindandakilerin, Yusuf olma heveslilerinin, Züleyhaların… hepimizin ama hepimizin midesine haram, diline yalan, eline kan bulaştı. Partilerimiz, örgütlerimiz, derneklerimiz, vakıflarımız, cemaatlerimiz, liderlerimiz, şeyhlerimiz, üstadlarımız, hocalarımız, hacılarımız... Sonuna kadar savunabileceğimiz kaç kişi kaldı hayatımızda...
Mümin öfkelenir mi? Boşluğuna gelir öfkelenir ama ilelebet sürdürmez.
Mümin kan döker mi? Boşluğuna gelir kan döker ama ilelebet sürdürmez.
Ama mümin asla yalan söylemez, haram yemez. Zira midemize haram düştüğünde haramı görürüz, yalanı söyleriz. Doğruyu işitemez, hakikati idrak edemez hale geliriz. İşte o zaman öfkemize yenik düşer de kan dökeriz. Haram yiyen, yalan söyleyen, kan döken biz ihtiyarlar ve ihtiyarlaşan gençleriz.
Kinle hareket edenler gün gelir haramla beslenirler. Kinle ve haramla beslenenler gün gelir kanla beslenirler. Unutmamalı ki kinle gelenler kanla gider. Bu dünyada olmasa da ahirette bedelini öder. Üç günlük dünya hayatı için ne kadar çok insanın kanına girdik. GEZİ, İŞİD, PKK, PYD derken kaç gencecik beden toprağa düştü. Artık ölüm en çok müşteri çeken mal kadar değerli. TERÖR sadece kalpleri kırmıyor, izlenme rekorları da kırıyor.
Durgun su çabuk bulanır. Su dediğin okyanusa akmalı. Genç sahabeler kendilerini bir şeyin “sahibi” gibi değil, bir şeye, insanlığa “ait” hissediyorlardı. Dünyanın sahibi olmak yerine insanlığa hizmet etmek istiyorlardı. Gönüllü köle olmaya çalışıyorlardı. Onlar imana muhtaç gönüllere su dağıtan sakalardı. Mekke’de suların bulandığını farkedince Medine’ye hicret ettiler. Değil mi ki su akar, çatlağını bulur.
Genç Sahabeler hayata saka ve şaka ile bakarlardı. Kendileriyle, insanlarla, dünyayla, Rableriyle barışıktılar. Dövülürler, sövülürler, sürülürler ama asla teröre teşebbüs etmezlerdi. Vurana elsiz, sövene dilsiz gerek, deyip ezeli hakikati anlatmaya çalışırlardı. Onlar kan dökmezlerdi. Kanayan yaralara su dökerlerdi.
Onlar Mekke’de musibet imtihanını müspet hareketle başarıyla geçerek dünyada iken cennetle müjdelenen sahabeler oldular. Cennetle müjdelenen kaç Medineli sahabe sayabiliriz ki?
Sahabeler ter döktüler, terör dökmediler
Mekke musibetle, Medine nimetle imtihandır. Nimetle imtihan musibetle imtihandan, nefisle mücadele, düşmanla mücadeleden daha zordur. Yıllar geçti. Okyanuslara açılmayıp Medine’de kalan sahabeler arasında fitneler ortaya çıktı. Durumun vahametini fark eden bazı sahabeler enerjiyi içte harcamak yerine Moğolistan’dan İstanbul’a kadar hicret ettiler. Gönüller fethettiler. Bu gün özelde Güneydoğu’da, genelde İslam coğrafyasında yaşanan çatışmaların ve terörün temelinde de gençlerin kendi “iç meselleri” ile meşgul olmak yerine “uç meselelerine” ve “ülke içi uç meselelere” odaklanmalarıdır. Oysa Sahabeler kevser kıvamında ihlasla hizmet ederek ter döktüler, terör dökmediler.
II. Mehmet 21 yaşında İstanbul’u fethetti. Gönüller Sultanı olmayan Fatih Sultan Mehmet olamaz. Kendi iç imparatorluğunu kurumayan imparatorluk kuramaz.
Gönüller fethetmek için yollara düşen Bediüzzaman çağın Fatih Sultan’ıdır. 70 yıl önce nefislerde başlayıp dünyaya yayılan anarşi ve terörün reçetesini vermiştir. Meşru dairede yaşanmayan bir gençliğin zayi olacağını, dünyada, kabirde, ahirette lezzetten ziyade belalar ve elemler getireceğini, sû-i istimâl ile, israfât ile gelen evhamlı hastalıkla hastahânelere ve taşkınlıklarıyla hapishânelere veya sefâlethânelere ve mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhânelere düşeceklerini, “gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf” edildiğinde o gençliğin mânen bâkî kalacağını ve ebedî bir gençliğin kazanmasına sebep olacağını belirtir.
Sana bu mektubu Gönüller Sultanı Bediüzzaman’ın talebesi Efe Hünkâr Süleyman’ın mezarı başında yazıyorum. Hünkâr, Kanuni Sultan Süleyman gibi cengâver bir adamdı. 17 yaşında katil olarak girdiği Hapiste Risale-i Nur ile hayata döndü, dünyaya tekrar “merhaba” dedi. Risaleler ile hayatına hayat, zindanına nur kattı. Üstadına tabi olduğu için canından çok sevdiği evlatları zehirlendi. Üzüldü, kahroldu. Ama o bahtsızlara silah çekmedi. Rabbine havale etti. Ölmeyi ve öldürmeyi değil yaşamayı ve yaşatmayı seçti. Bugün hâlâ hatıralarda yaşıyorsa, Denizli’nin bir köyündeki kabrine sabah namazında Balıkesirli biri terörün, akan kanın durması için dua etmeye geliyorsa, bunun tek nedeni onun “öldürebilecekken yaşatmayı” “terör estirebilecekken, affetmeyi”, “celal ile hükmedecekken cemal ile sabretmeyi” tercih etmesidir.
- Ey Okuyucu. Yazıda herhangi bir kişiye/kuruma/STK’ya yada başka bir “şey”e gönderme yaptığımı düşündüysen “fena yanıldın”. Üstüne alınma. Ben lafımı ortaya koyarım. Beğenen alır. Beğenmeyen almaz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.