Mustafa KILIÇ
Dellallık ve sahiplik
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ٓ اَجْمَع۪ينَ
اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Muhakemat'ta anlatılan bir mana var ne yazık ki bulamadığım için anladığım ve hatırladığım kadarıyla bahsedeceğim. Kur'an-ı Kerim'in hâsiyetlerinden biri dimağ midesine giren bir kelimeyi, bedendeki mideye giren bir besinin parçalarına ayrılıp her bir bileşeninin vücudun farklı bölgelerine dağılması gibi, manevi âzâlarımız olan kalp, akıl, hayal, vehim gibi latifelere mükemmel bir şekilde dağıtmasıdır. Evet o kelime sadece kalbe veya akla hitap etmiyor belki bütün latifelerin hissesi var. İşarat-ül İ'caz'da geçen bir kısım var:
"Meselâ: Bir parça cam, büyük bir sahrayı gösterdiği gibi, bazan olur ki; bir kelime, uzun ve hayalî bir macerayı sana gösterir. Bir kelime, pek acib bir vukuatı senin gözünün önüne getirir, temessül ettirir. Yahut bir kelâm, zihnini alır, misalî âlem-i misallere kadar götürür, gezdirir. "
Risale-i Nur'da da aynı mana görülebiliyor. Zerreden kehkeşana sadece akılla tefekkür edilmiyor hayale de helal rızkı veriliyor. Bu gibi sayısız örnekler verilebilir ama biz bu yazıda sadece kısa bir cümlenin geri bir talebenin hayalinde bıraktığı izi paylaşacağız.
"Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz."
Bu cümle Risale-i Nur ile muhataplığın farklı seviyelerinde okunduğunda daha dar veya geniş bir anlam kazanabilir. Ama bugünlerde okurken zihnimde şöyle bir hayal canlanıyor ki: türlü türlü cevherlerle dolu bir dükkanın kapısında duran bir adam var. İçerideki mücevherlerin övülmeye ihtiyacı yok kendi kendilerini övüyorlar ama dışardaki muhtaçlara ilan edilmesi lazım. Veya numune olarak birkaç mücevherin gösterilmesi lazım. O anda o kişinin güzelliğinin çirkinliğinin hiçbir önemi yok. Elinden geldiğinde o elmaslardan bir kaç tanesini insanlara gösteriyor. Bazen bir müşteriyle karşılaşıyor elinde gösterecek pırlanta yok dükkana gidip alıp gelinceye kadar müşterinin gitme ihtimali var. O da elinden geldiğince, dili döndüğünce tarif ediyor. Davet ediyor. Ah bu müşteri bir defa o dükkana girse... Biliyor ki o dükkana giren hiçbir şey almadan çıkamaz. Ve biliyor ki bu dükkandaki cevherlere az çok herkes muhtaç. Diğer tarafta belki parmaklarına muhteşem yüzükler takılmış, eline parlak mücevherler verilmiş şekilde istihdam edilen başka bir dellal ve hizmetçi onun halini görüp tebessüm ediyor veya hafif kızıyor. "Bu cevherlerin senin bu yarım yamalak cümlelerine ihtiyacı yok" diyor. Sonra dükkan sahibi evvelki hizmetkârın eline de elmasları veriyor.
Bu vaziyet hayalde tecessüm ederken akıl ve kalpte şöyle bir mana cereyan ediyor ki: Risale-i Nur Kur'an-ı Kerim'in elmas hakikatlerinin sergilendiği bir dükkan gibidir. İlk vazifemiz burada ihtiyaç duyduğumuz cevherleri almaya çalışmak. Okumak, okumak, okumak. Başkası için veya başkasının gibi değil madem Rıza-yı İlahiye giden yol nefsi ıslah etmekten, marifetullah ve muhabbetullahtan geçiyor, nefsimizi ıslah için, marifetullah ve muhabbetullah için, Allah rızası için okumak. Sahip olmak. Bizim parmağımıza özel olarak yapılmış bir yüzüğü takar gibi okumak. "Bu risale benim için yazdırılmış, Elhamdülillah" diyerek, diyebilerek okumak. Sonra muhtaçları davet etmek. Mümkünse doğrudan Risale-i Nur ile buluşturmak çünkü tecrübelerle sabit ki hiçbir talebesi Risale-i Nur'u kendisi kadar güzel anlatamıyor. Değilse hakikatlerinden bahsetmek... Davet etmek.
Bu hayal ve hakikat geçen gün uzun yıllar hizmet etmiş iki ağabeyimin konuşmasından sonraki okuyuşumda kalbime geldi. Risale-i Nur'un genç talebelerine imreniyoruz o zor imtihan yıllarında daire içinde sebata, takvaya muvaffak oluyorlar. Cazibedar sefahete bulaşmıyorlar. Ama Risale-i Nur'un yaş almış talebelerini de numune-i imtisal görüyorum. Bu paragraf anafikir ile doğrudan ilgili olmasa da akla gelince dua niyetiyle kaydedildi, silinmedi.
Yazının burasına kadar bu fikri ve hayali seyahate eşlik eden Nur talebelerini yukarıdaki cümlenin geçtiği paragrafın sonundaki duaya hep beraber amin demeye davet ediyorum!
"Cenab-ı Hak fazl ve keremiyle şu hizmette hâlisane, muhlisane bizi ve umum Risale-i Nur talebelerini daim ve muvaffak eylesin. Âmîn bihürmeti Seyyidi'l-Mürselîn."
Said Nursî
رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَاۚ
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلِّمْ سَلِّمْنَا وَ سَلِّمْ د۪ينَنَا اٰم۪ينَ. وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.