Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Nihayetsiz küçüklük içinde büyük cinayet

Bir büyük gemi düşünün. Bu büyük geminin geri hizmetleri ile ilgili bir tayfa görevlisi mesela temizlikçisi, işini bir müddet aksatsa, cezası ne olur? Neticede bu ihmal, geminin yürümesine engel olmamış, sadece bazı yolcuların memnuniyetsizlikleri söz konusu olmuştur. Bunun cezası da herhalde bir küçük tembih veya ikazdır. Fakat gemi seyir halindeyken dümenci neferi konumundaki kaptanın vazifesini aksatması, dümeni zamanında kumanda etmemesi, diğer görevliler ile aynı olur mu? Olmaz elbette. Çünkü birincinin ihmalinin neticesi cüz'idir ve telafi edilebilir. Fakat kaptanın görevini ihmal etmesi, geminin kayalara çarpmasına ve diğer tayfanın çalışmalarının da neticesiz kalmasına, sonuçta yolcuların mağduriyetine ya da daha büyük bir zarara sebep olmuştur. 

Şimdi vazifesini yapmadığından, geminin parçalanmasına ve yüzlerce çalışanın çalışmalarının neticesiz kalmasına ve bir sürü mağduriyet ve zarara sebep olan kaptan, bu fiilinden dolayı sorguya çekilince: "Ben bir şey yapmadım.Ne yaptım ki sadece bir saat kadar uyudum ve bu sonuç oldu. Bana vereceğiniz ceza da bir saatlik ihmal cezası olmalı diyebilir mi? Yani o kaptanın cezası ile bir çaycının ya da başka bir hizmet görevlisinin cezası, bir olur mu? Aynı olsa büyük bir adaletsizlik olmaz mı? Öyle ise buradaki adalet herkesin vazife ve mesuliyetine göre mükâfat ve ceza görmek olmak değil midir?

İşte bir insan, şu feza denizinde ilerleyen arz gemisinde şu muhteşem saltanat-ı Rububiyetin nihayetsiz güzelliğini, kusursuz kemâlini seyredip tesbih ve hamd ile vazifedâr halife-yi zemin mertebesinde ve bir dümenci nefer konumundadır. Böyle bir insanın ebedî âleme göre bir saat bile tutmayan dünya hayatındaki ihmali, asıl vazifesini terki, elbette ki bu terk süresine göre değil; tespih ve hamd ile vazifeli olduğu Zât-ı Ezeliye isyanına ve az bir ihmali ile netice verdiği büyük zarara göre cezalandırılacaktır. Yani bu terk ve ihmali ve isyanıyla hem gemi sahibini hem de yardımlarıyla yürüttüğü gemide çalışanları, bir nevi tahkir etmiş; bütün çalışanların emeklerinin zayi olması ve iptaline sebep olmuştur. Elbette gemi sahibi, onu kısa süreli ihmaline, terkine göre değil, terk ve ihmalinin neticesine göre, sayısız çalışanın hukukuna göre cezalandıracaktır. O da elbette ebedî hapistir. 

Başka bir misal üzerinden de gidebiliriz. Bir padişahın anlık, günlük, senelik ve bir ömürlük bütün ihtiyaçlarını karşılaması sayesinde varlığını sürdüren biri, her an, gün, sene ve bir ömür boyu onun yardımı ile ayakta durup nefes alıp yürüyüp varlığını sürdürdüğü bu padişahı, hiç tanımazsa; sahip olduğu bunca nimetlerin kaynağını hiç merak etmediği gibi, kendisini nazdar şekilde misafir eden padişahı anlatan, padişahın ona gönderdiği elçilerini de hiç dinlemezse, hatta kendisine hizmet eden diğer mevcudatı da sahipsiz ve başıboş görse, padişahın kendisine bildirdiği emirlerini de kale almazsa, onun bu fiili ne anlama gelir? Yani bu tanımamak ve kendisine verilen bunca nimetlerin yardımıyla onları ona verene isyan etmek için kullanmaya, nasıl bir isim bulabiliriz ve bunun cezası ne olabilir? 

Evet, raiyetin bu tutum ve bu fiilleri, her an padişahı ve padişahın merhameten ona ikram edip onun emrine verdiği bu pahalı cihazları ve ona hizmet eden mevcudatın, mahlukatın bu hizmetlerini değersiz görmüş olur? Haliyle onları aşağılamış ve yine tahkir etmiş olur. Peki sizi biri bir defa tahkir etse, siz ne yaparsınız? Peki devamlı, her an, durmadan tahkir etse, aşağılasa; olmadı sizin iyilik olsun diye ona verdiklerinizin yardımıyla size tahkirini sürdürse ne yaparsınız? ikramlarınızın, ihsanlarımızın kadr-ü kıymetini bilip size teşekkür edip kendini size sevdirmesi ve bu güzel ikram ve ihsanın seyr-u seyahatin hikmetini, bunların arkasındaki sırların hakikatini anlamaya çalışmak yerine, bu ihsanlara karşı tam bir isyan, inkâr ve kadirbilmezliği seslendiren: "Bütün bu ikram ve ihsanlar, lütuf ve yardımlar benim kendi ilmimle kudretimle gelen şeylerdir, bunların hakiki sahibi benim. Bunlarda istediğim gibi tasarruf edebilirim. Bu güzel şeylerden istifademi men edecek hiçbir sebep görmüyorum. O padişahı akıl gözümle de görmek yetmez, kafamdaki sınırlı gözümle de görmesem inanmayacağım." cümleleri ile mukabele etse, ne yaparsınız? Onun cezası sadece ona mahsus bir cüz'iyette mi kalır, yoksa onun bu isyanını seyreden ve bilen ve ona kızan diğer milyonlarca itaatkâr rayetinin hakkı, hukuku ve sana itaati namına mı bir ceza mı olur? Ya da bu edepsizliğin ona uygun cezası olmazsa, diğer hadsiz itaatkâr mevcudatın hukuku ve itaati tümden zayi olmaz mı? 

Evet o inkârcı, isyan sahibi belki küçük biridir. İsyan suresi kısa dünya hayatı müddetincedir. Fakat "bu küçüklük ve azlık içinde, nihayetsiz büyük bir cinayet işlemiştir." Çünkü o, bu isyan ve inkârı ile "kendi yalancı vehmini, hezeyancı aklını, aldatıcı nefsini tasdik edip" küçük büyük bütün kâinatın şahit olduğu, binler parmaklarla akıl gözüne gösterdiği, sıdkına ve hakkaniyetine şahit olduğu ve hiçbir cihetle yalan ve aldatma mecburiyeti olmayan Zât-ı Zülcelâlin izzetine ve haysiyetine dokunmuş, şahit olduğu mahlukat ve mazhar olduğu nimetler adedince cinayet işlemiş, hiçbir pişmanlık duymadan o inkârcı haliyle dünyadan göçüp gitmiştir. Ayrıca onun için daha büyük bir kayıp olacak yoklukla da değil, ademler ülkesi de olsa yokluğa göre çok cihetlerle nimet sayılabilecek bir ebedî cehennemle mükafatlandırılmıştır. 

Küfrün bu izah edilen tahkir yönünün dışında, bir de terzil (rezil etme) ve tezyif (küçük düşürme) cihetleri de var. Çünkü mevcudatın, bir sultanın memur bir vazifedârı olmak gibi âli bir makamı vardır. Onları bu küfrü ile böyle mânidarlık ve ulvî bir intisap ve vazifeden düşürüp tesadüfün oyuncağı yapıyor ve hiçlik, kıymetsizlik, ehemmiyetsizlik, vazifesizlik derecesine indiriyor. Bu yönüyle onları küçük düşünüp tezyif ediyor. İnsana yani kendisine ve vazifesine bakan yönüyle de bir terzil (rezil olma) durumu var ki bana göre en büyük kayıp ve kopuş da budur.

Bu tezyifin hem Allah'ın sonsuz isimlerini, sonsuz tecellilerini inkâr yönü de var ki "halidine fiha ebeda"  bile az düşer. Çünkü isim sonsuz, her an devam etmekte olan bir tecelli... Fakat sen, küfür ve inkârınla sonsuz tecellileri, alayla küçümseme ile göz yumma ile karşılıyorsun. Bunun karşılığı ancak ebedi hapistir. 

Bir insan küfrü ile bu tahkir ve tezyife bir de rezil olma hâlini de eklemektedir. Çünkü kendini halifelik, Allah'a muhataplık ve misafirlik gibi yüksek makamlardan bir "hayvan-ı fani" durumuna düşürmektedir. Zayıfsın, fakirsin, âcizsin üstelik sahibin yok, zelil durumdasın. Yani sahibini unutmuşsun, halifeliğini kaybetmiş, zelil bir dilenci olmuşsun. Bundan büyük rezillik olur mu? 

Belki her asırda vardır, bilemiyorum. Bir de bu asır, küfre bir maskaralık ilâve etmiş bulunuyor. Küfre düşmenin bazılarını yeni duyduğum ateizm, deizm, agnostisizm, heretizm gibi yeni adları da var. Geçen onlardan birinin "Allah biliyor ya ben ateistim." şeklindeki mesajını gördüm. Kendini ateist zanneden bir diğer profesör, ciğerparesini bir kazada ahirete yolcu edince, duaya sarılıyor. Kendisini "Yahu sen ateist değil miydin?" diye ikaz eden arkadaşa ise "Yahu ben kendimi öyle zannediyormuşum, meğer değil mişim."  itirafında bulunuyor. Tüm derslerinde "Her şeyi ilim çözecek, imanın vakti bitti" diye ders veren diğer bir Amerikalı kimya profesörü, yetmişini geçince elinden kutsal kitabını düşürmeyişini: "Her ilimin Allah'ı gösterdiğini kemâle erince gördüm." diyebiliyor.

Bir de küfür sarhoşluğunun değişik versiyonlarda yansımalarını da görebiliyoruz. Adam açıkça Rabbimizi inkâr edemiyor ama onun beğenmediği bir hükmüne itiraz edip hevasını ilahlaştırabiliyor.İşte onlardan biri, koca mecliste "Bu pandemide içkiyi yasaklayanları Allah'a havale ediyorum." dediği gibi; diğer bir hadsiz de Kur'an'da içki yasağı yok gibi antika cehaletini gösterebiliyor.

Evet dostlar, küfrün insanı ahirette ebedî maskara edeceğini, dünyadaki maskaralığından ve hazin sonundan da anlayabiliriz aslında. Onun için gayret ve duamız, kendimizi ve neslimizi hangi çeşidi olursa olsun bu maskaralıktan  uzak tutmak olmalı değil midir?

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.