Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

“Dem”inde bir kitap

Sevgili Sadık Yalsızuçanlar’ı otuz yıldan fazla bir süredir tanırım.  Bu kadar zaman içerisinde sürekli kendini yenilediğine ve geliştirdiğine şahit oldum.  Ankara’da bir Üniversite öğrencisi iken başlayan yazı hayatında sürekli çıtayı yükselterek ulaştığı bu noktayı, gönülden tebrik etmek gerekir.

Mütevazı bir edebiyat aşığı olarak Sadık’la ilk tanışmam bir hikâye vasıtasıyla oldu. Köprü dergisinde yayınlanan ‘’Elif Gibi Yapayalnızım’’ başlıklı hikâyesini defalarca okuduğumu hatırlıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam, Köprü dergisi tarafından düzenlenen hikâye yarışmasında bu hikâye birincilik ödülünü kazanmıştı.

Bu hikâyede Elif’in hayatı, duygularının ustaca ifade edilişi, dramı beni çok etkilemişti. Bu hikayeyi bir şiir akıcılığı ve lezzetinde, hem ben defalarca okumuş, hem de çok hoşuma gittiği için dostlarıma da çok kez okuyarak bu duyguları paylaşmalarını istemiştim. Hatta öğretmenlik hayatıma yeni başladığım yıllarda görev yaptığım kız lisesinde bir derste bu hikâyeyi öğrencilerime okumuş ve bunun da uzunca bir yorumunu yapmıştım. Öğrencilerimin hikâyeden çok etkilenmiş olmalarına de çok sevindiğimi hatırlıyorum.

Daha önce Sadık’ın yazmış olduğu birçok kitabı okudum. Özellikle ‘’Yolcu’’ ve ‘’Gezgin’’ kitaplarının benim için ayrı bir yeri olduğunu belirtmek isterim.  ‘’Yolcu’’  kitabında Risale-i Nur Külliyatındaki temsil ve hikâyelerden yola çıkarak keşifler yapan bir Yolcu’nun müşahedeleri anlatılıyor. Hikâye üslubunda anlatılan ve insanın ruh âleminde güzel izler bırakan bu ‘’Yolcu’’luğu hepimizin yaşaması gerekir.

Gezgin, Muhyiddin-i Arabî’yi anlatan bir kitap. İbn-i Arabî’nin hayatı da hep okumak, düşünmek, yazmak ve gezmekle geçmiş. Bu nedenle Gezgin ismi İbn-i Arabî’nin serencamına tam da uygun bir isim olmuş. Gezgin’i okurken, Endülüs’te başlayıp Şam’da sona eren ibret ve tefekkür dolu bir hayatın sırları arasında buluyorsunuz kendinizi. Şu satırlar, Gezgin’in keşfettiği sırlardan: ‘’Beni isteyen Beni arar. Beni arayan Beni bulur. Beni bulan Beni sever. Beni seven Bana âşık olur. Bana âşık olana Ben de âşık olurum. Ben âşık olduğumu öldürürüm. Öldürdüğümün diyetini ödemek bana düşer. Onun karşılığı da bizzat Benim.” Zevkle okunacak bir kitap olduğunu ifade etmek isterim.

Bu satırları Sadık’ın Timaş Yayınları arasında kısa bir süre önce yayınlanan son kitabı ‘’Dem’’ için kaleme alma ihtiyacı hissettim. ‘’Dem’’ i elime alınca bir solukta okumaya çalıştım. Şiirsel akıcılığı, nefis üslubu,  kısa ve net ifadeler, kitabı elimde bırakmamı engelleyen en büyük etkenler.

‘’Dem’’de hayatını, çocukluğunu, Risale-i Nur’u tanıdığı zamanı, bunun hayatında yaptığı büyük değişimi anlatıyor yazar. Tabi Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hayatını da bölüm bölüm anlatarak. Özellikle kendisini çok etkileyen safhaları çarpıcı bir biçimde kaleme almış. Her zamanki akıcı ve insanı sürükleyen üslubunun ustalığını kullanarak yapıyor bütün bunları. Sizi de alıp sürüklüyor. Kendinizi de bütün bunları yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz.  Okurken ‘’Dem bu demdir’’ diyorsunuz….

Tam bir içtenlikle Nigar’ı anlatmış olması da romana büyük bir samimiyet katmış. Bu gibi yaşanmışlıklar, hayatın bir parçası olan, her insanın yaşaması mümkün ve belki de bazen gerekli olan, bazen de önüne geçemediğimiz, adeta sürüklendiğimiz, sonu belirsiz bir maceranın içinde, med-cezir duygularını yaşayarak kemale erdiğimiz bir süreç olarak, anılarımız arasında buruk ve özel bir yer tutuyor.

Hulusi Yahyagil ve Bayram Yüksel Ağabeylerin hatıralarından hareketle yazmış olduğu bölümler de gerçekten çok nefis. Nurun bu iki kahramanının Üstad ile olan hatıralarını Necmeddin Şahiner’in Son Şahitler kitabında teferruatlı olarak okumuştuk. Bir de Sadık’in ifadeleri ile okumanın ayrı bir lezzeti var. Fevzi Çakmak’ın Üstad’ı takdir ettiği düşüncesine katılmıyorum. Tarihçe’de, Fevzi Çakmak’ın Burdur ziyareti sırasında bu manaya gelen bir ifadesi geçiyor olsa bile, hayatının sonuna kadar ikame edilmek istenen hayat tarzının üçayağından birisi olarak gösterdiği sadakat ve yapılan anti demokratik ve İslam aleyhtarı icraatlara Genel Kurmay Başkanı olarak her türlü desteği vermiş olması, bu takdir duygularının çok sathi olduğunun bir işareti gibi görünüyor. Kazım Karabekir konusundaki görüşlere ise katılıyorum.

Kitapta dikkatimi çeken bir noktadan da bahsetmek isterim. Üstad’ın Mela Ehmedê Cezeri’nin Diwan’ı üzerine bir şerh yazmaya başladığını, elli sayfa kadar yazdığını ve daha sonra bu yazdıklarını yırttığını da bu vesile ile öğrenmiş bulunuyorum. Bilmiyorum, belki de bu hatıranın kaynağı Hulusi Ağabey olabilir. Üstad ile Melayê Cezeri üzerinde konuştuklarını Son Şahitler’deki hatıralarından biliyoruz. Üstad’ın bu konudaki gerekçesi de şöyle ifade ediliyor: ’’Bunlar Molla Ahmed ile Allah arasında olan sırlardır. Bunlarla niçin ilgileniyorum ki. Bırakalım onlar sır olarak kalsın.’’

‘’Dem’’ şu sözlerle başlıyor ve aynı sözlerle bitiyor. Gene elif ve mazhar olduğu derin manalar. ‘’Dilimiz gönlümüzde ne varsa onu anlatıyor. Gönül deniz, dil kıyıdır, derler. Denizde ne varsa kıyıya o vururmuş. Yazarken bazen böylesi bir duruluk hisseder gibi oluyorum. Ama baştan sona bunu hissettiğim bir şey hiç yazmadım. Belki bunu yazmak için onca kelime israfı yapıyorum. Tek harfle yazmak. İlk ve son harfin elif olduğu bir şey yazabilmek. Belki de bütün harfler bir noktadan doğdu. Elif, yedi noktanın üst üste gelmesiyle oluştu. Be örneğin, yan yana yedi nokta idi, uçları yukarı kıvrıldı. Belki bizler de bir noktadan doğduk. Her şey bir nokta idi, onu bizler çoğalttık. Neyse… aynı şeyi dönüp dönüp anlatmanın bir manası yok. Zaten bu da bir hikâye değil. Öylesine yazıldı.’’

Hoş bir ‘’Dem’’ geçirmek için bu güzel kitabı okumaya ne dersiniz?

Kitaba ulaşmak için TIKLAYINIZ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum