Mehmet Ali KAYA
Demokrasinin geleceği
Halkın idarecisini seçmesi anlamına gelen Demokrasi Hür seçimin ve Halkın tüm kesimlerinin iradelerini yansıtmasıdır. Demokraside ayırım gözetilmeksizin tüm insanların yönetime katılımı esastır.
Demokrasi tarihi yönüyle MÖ VIII. Yüzyılda Monarşiye ve Aristokrasiye karşı alternatif görülmüş ve kısmen de uygulama alanı bulabilmiştir. Demokracy kelimesi ancak MS XVII. Yüzyılda feodalite ve krallığa karşı yeniden ortaya atılmıştır. Ama ne ki, İngiltere, Fransa ve Amerikada gelişerek çeşitli uygulama şekilleri bulmuştur. Demokrasinin Referandum gibi yeniliklerle halk iradesinin daha çok yansıtılması sağlanmaya çalışılmıştır. Pratikte kamuoyunun görüşüne her zaman başvurulmanın zorluğu Temsilî Demokrasi şeklinde dört ve beş yıllık periyotlarla halkoyuna başvurmayı gerekli kılmıştır. Bu da Siyasi Partilerin doğmasına sebep olmuştur. Böylece siyasi partiler demokrasinin vazgeçilemez unsurları olmuştur.
Demokrasinin başlıca iki temel unsuru öne çıkmaktadır. Birincisi Çoğulculuk, ikincisi Hürriyet, yani Liberalizm... Demokrasi ile Hürriyet arasındaki ilişkiye ilk olarak dikkatimizi çeken MÖ V. Yüzyılda yaşayan Periklestir. Perikles demokrasiyi hoşgörü, yeteneklere saygı ve insanlığın öne çıkması prensipleri üzerine kurulmasını savunur. Hürriyetlerin sınırlandırılması konusu ise John Locke tarafından Allahın iradesi ile aynı olduğu düşüncesi ile insanların hak ve hürriyetlerini engellemeyecek şekilde olması gerektiği şekliyle savunulmuştur.
1930lu yıllardan sonra Franklin Roosevelt tarafından hürriyetin korunması ve yaşanması olarak demokrasi savunulmuştur. Ona göre demokrasinin işlevi hakların ve hürriyetlerin korunmasıdır. 1941 yılından sonra İlim ve Fikir Hürriyeti Din ve Vicdan Hürriyeti Ekonomik Gelişme ve Yoksullukla Mücadele ve Korkulardan kurtularak güven içinde yaşama hakkı olarak demokrasinin gelişimi savunulmuştur.
Demokrasi hürriyet içinde gelişir ve halkın iradesini yansıtır; ancak hürriyetin kendisi değildir. Hürriyet siyasi ideoloji ve sistemden öte bireyin haklarının kullanımı ile ilgili iken, demokrasi siyasidir ve yönetimle ilgilidir. Dolayısıyla demokrasi hürriyetle aynı şey değildir.
Bir siyasi sistem ve yönetim şekli olan demokrasinin pratikte dört temel ilkesi vardır:
1.Ferdi hak ve hürriyetlerin korunması,
2.Halkın yönetime katılımı,
3.Temsili sistemin gereği olan parlamento,
4.Yönetimin çoğunluğun rızasına dayanması.
Demokrasi çok kötü bir idarî sistemdir; ancak kendisine muhalif olan monarşi ve aristokrasi ile kıyas edildiği, halkın çoğunluğunun rızasını (iktidar ve muhalefet dâhil) esas aldığı ve şiddet kullanmadan iktidarın el değiştirmesini mümkün kıldığı için ehven-i şerdir denebilir.
Demokrasi geliştikçe devlet ferdin hak ve özgürlüklerini, şeref ve haysiyetini koruyan ve bağımsızlığını güvence altına alan koruyucu bir rol üstlenirler. Parlamento halkın temsil yoluyla yönetime katılımını sağlar. Parlamentonun diğer bir işlevi de hükümetin icraatlarını kontrol etmesidir. Bu da iktidarı sınırlama gibi bir özelliğin olduğunu ortaya çıkarır.
Sahabelerin uyguladığı Asr-ı Saadet Modeline baktığımız zaman günümüz modern hürriyetçi demokrasinin daha geniş anlamda uygulama alanı bulduğunu görürüz. Bunları maddeler halinde ele alacak olursak:
1.Hür Seçim: peygamberimizin halifelerinin hür seçim yolu ile halkın iradelerine baskı yapılmadan seçildiklerini görürüz. İslam bilginlerine göre halkın hür iradesi ile ve çoğunluğun rızasına dayanarak seçilen devlet başkanına Halife denir.
2.Meşveret: İslam dininde dinin zaruriyatı denilen ve nasslarla belirlenen esaslar dışındaki hususlar, kanunlar ve düzenlemeler meşveret kurullarında yapılır. Meşveretlerde ihtisas esastır. Yüce Allah Kurân-ı kerimde Müminlerin işleri aralarında meşveret iledir (Şûra, 42:38) buyurarak bunu emretmiştir. Müslümanlar bunu şuralar ve danışma kurulları ile yapmaya çalışmaktadırlar.
3.Adalet: İslam dininin idareciden istediği şey adaletle hükmetmesidir. Adalet ilkesi ise adalete yardımcı olması ile tam olarak uygulanabilir. Bu sebeple Hz. Ömer (ra) Seni kılıçlarımız ile doğrulturuz diyen gençlere dua etmiş ve Allaha hamd etmiştir. İdareciyi murakabe eden halkın olduğu yerde zulme imkân yoktur demiştir.
4.Kanun Hâkimiyeti: İdareci ve halife kendi hevasına göre değil, adalet ilkelerine göre hareket eder. Adalet ise ancak kanunların eşit şekilde uygulanması ile sağlanır. Herkes kanun karşısında eşit olmalı ve idareci tarafsız bir şekilde kanunları uygulamalıdır. Kanun hâkimiyetinin olduğu yerde kanunlar adil olduğu ve adaleti sağladığı sürece zulüm olmaz. Asr-ı Saadet bunun en güzel örneğidir. Peygamberimiz (sav) ayrıca Medine Sözleşmesi yaparak gayr-i Müslimlerin de sözleşmeye uymalarını sağlamış ve uymayanları cezalandırmıştır.
5.İdareciye İtaat: Adil idareciye itaat etmek Allaha itaat etmek demektir. İdareci Allaha isyanı emretmediği sürece idareciye itaat farzdır. İdareci Allaha isyanı ve zulmü emrederse buna itaat edilmez; ancak bu isyan etmek ve baş kaldırmak anlamında değildir. Asayişi korumakla beraber emre uyulmaz.
6.İşlerin Ehline Verilmesi: İşlerin ehline verilmesi dinde esastır. İşler ehline verilmezse maddi ve mânevi kıyametin kopması, yani işler istenildiği gibi sonuçlanmaz ve başarı elde edilemez. Bunu sağlayacak olan da Adama iş değil, işlere uygun adam bulmaktır.
7.Anayasa: Peygamberimiz (sav) Medineye hicret ettiği zaman Medine Toplumunu temsil eden çeşitli kabilelerden ileri gelenler ile bir araya gelerek 47 Maddelik bir Sözleşme yapmıştır. Bu bir nevi Anayasa sayılmaktadır. Bunu uygulamaya koyan peygamberimiz (sav) daha sonra bunlara uymayan Yahudi Kabilelerini cezalandırmıştır. Bu uygulama peygamberimizin (sav) Anayasa ile devlet idaresine örnektir.
8.Kuvvetler Ayrılığı: Devlet organları içinde kuvvetler ayrılığı ilkesini ilk olarak uygulayan Hz. Ömerdir. (ra) Devleti yapılandırma çalışmaları yapmış, Şurayı sistemleştirmiş ve Eğitim ile Kaza (Mahkeme) işlerini ayırmıştır. Ordu ve askeri yapılandırmıştır.
9.İnsan Hakları: Peygamberimizin (sav) Veda Hutbesinde ortaya koyduğu haklar ile Evrensel İnsan Hakları arasında çelişki yoktur. Buna göre:
a.Devlet vatandaşların canlarını, mallarını ve namuslarını korumakla mükelleftir.
b.İnsanların hürriyeti ve suçsuzluğu esastır. Hiç kimse suçu sabit olmadıkça suçlu sayılmaz ve hürriyet hakkı elinden alınamaz.
c.Herkes fikir ve ilim hürriyetine sahiptir. Fikir hürriyeti düşünme hürriyeti denemez. Zira düşünceye kimse müdahale edemez ve sınırlayamaz. Burada ifade edilmek istenen fikrini ifade ve yayma hürriyetidir. Buna basın ve yayın hürriyeti de denebilir. Hiç kimse fiilen teşebbüs etmedikçe, kan dökmedikçe ve zulmetmedikçe fikrinden dolayı sorumlu tutulamaz. Hz. Ali (ra) kendisini ölümle tehdit eden Hâricilere Sizler kan dökmediğiniz, can yakmadığınız ve zulmetmediğiniz sürece fikrinizde hürsünüz demiştir.
d.Devlet ve idareci vatandaşlarının zaruri ihtiyaçlarını gidermekle mükelleftir. Bunda Müslüman olmayan zımmiler dâhildir. Peygamberimiz (sav) Kim bir zimmiye zulmederse ben onun hasmıyım; ahirette mutlaka hakkını alır ona veririm buyurarak bu konuda din ve ırk ayırımı gözetilemeyeceğini açıkça belirtmiştir.
İslamda devlet başkanını Meşveret ve Adalet ilkesini uygulamakla yükümlüdürler. Bu ilkelere uymayan devlet başkanı azledilir. Seçme yetkisi olan azletme yetkisine de sahiptir. Bu da ancak Seçim yolu ile olur. Bunun için dört veya beş yılda bir seçimin yenilenmesi hem devlet başkanının halka sorumlu olması, hem de icraatlarının halk tarafından onaylanması açısından gereklidir. Demokrasinin gereği olarak partilerin kurulması muhalefetin olması ve iktidarın halkın oyu ile belirlenmesi sahabelerin Asr-ı Saadette uygulamaları ile örtüşmektedir. Hatta bizce Demokrasi Asr-ı Saadetin çok gerisindedir. Bu sebepledir ki batılı hukukçular Batıda demokrasi gelişmeye devam etmektedir. Biraz daha ilerisi İslamiyettir deme hakkaniyetini göstermişlerdir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.