Himmet UÇ
Dershane açmak
Bediüzzaman’ın hayatının gayesi eğitimidir. Öğrenmek ve öğretmek üzerine kurulmuştur. Daha gencecik yaşta İstanbul’a padişahla görüşüp doğu vilayetlerine bir darülfünun açmak maksadı ile gider. Onun kafasında klasik medrese sisteminin artık toplumun ihtiyaçlarına cevap vermediği takarrür etmişti. Ama o hiçbir zaman radikal olmadı, kurumları yıkmayı düşünmedi, alternatif düşünce veya ıslah fikri ile hareket etti.
Mustafa Kemal de medreselerin yetersizliğini gördü ama o radikal davrandı kaldırdı. Bediüzzaman, M.Kemal’e eğitim telakkisini izah etti, ona mektup gönderdi ama kabul görmedi. O da kendi kafasındaki alternatif eğitimi devreye soktu. Medrese-i Nuriye veya dershane. Medresenin ders programı var gibi yok. Bediüzzaman fenni ilimlerin okullarda okutulmasını istiyordu, medrese de buna dahildi. Bu yüzden kafasındaki fen-din-sanat üçlüsünü Risale-i Nur’a yükledi. Risalei Nur büyük bir din, fen ve sanat yorumudur. Ama bu yorum talebelerinin yorum dünyasına kusura bakmasınlar yansımadı. Ders okunur ama fen, din ve sanat üçlüsünün yorumu yapılmaz. Bu yüzden cazibesi çok zaman olmaz. Van’da Erek dağında eski talebelerine bile zaman zaman ders yapar, savaşırken suyun içinde ders yapar, at üstünde savaşırken eser yazar, bütün hayatı öğrenmek ve öğretmek, okumak, yazmak.
Niye anlamıyorsunuz kendini beğenmiş enteller, danteller? Anlamak istemiyorsunuz. Bu yüzden bunu hissetmiş olacak ki “Risale-i Nur’u anlamıyorlar veyahut anlamak istemiyorlar, beni skolastik bataklığına saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar” demiş. Bugün hala öyle. Bediüzzaman’ın skolastik olmadığını isbat etmek ancak anlatmakla olur. Bugün Risale-i Nur’u anlatmak üzerine kurulmamış tedrisi, hala aynı hikaye. Anlatmak ve anlamak yasak.
Bediüzzaman’ın hayatında her yer medresedir. Dağlar, denizler, ağaçlar, hayvanlar onun ilahi medresesinin üyeleridir. Bütün Risale-i Nur bu medrese hocaları ile büyük hoca Bediüzzaman’ın dialogları ile doludur. Onun bütün hayatı konuşturulmayan kainatı konuşturup dersler ortaya koymaktır. Siyasete oy verdik ama şu büyük adamı onlara izah edemedik. Ayet’ül Kübra, Haşir, Pencereler, 22. Söz, Uhuvvet, İhlas… Bu sınıfa girmeli yoksa çok 15 Temmuzlar servis edilir bu ülkeye. 150 senedir 15 Temmuzlar bayat pilav gibi önümüze konuyor. Kimsenin bir yeni nesil projesi yok. Arkasında güç olmayan siyasi beyanlar ile ömrümüz ne güzel gidiyor.
Hapishane Medrese-i Yusufiyedir. Bediüzzaman birinci, ikinci, üçüncü medreseler diye isimlendirir onları: “Bütün onların bu tazyikat ve istibdatları, envâr-ı Kur’âniyeyi ışıklandıran gayret ve himmet ateşine odun parçaları hükmüne geçiyor, iş’âl ediyor, parlatıyor. Ve o tazyikleri gören ve gayretin hararetiyle inbisat eden o envâr-ı Kur’âniye, Barla yerine bu vilâyeti, belki ekser memleketi bir medrese hükmüne getirdi. Onlar beni bir köyde mahpus zannediyor. Zındıkların rağmına olarak, bilâkis, Barla kürsî-i ders olup, Isparta gibi çok yerler medrese hükmüne geçti.”
Barla bir ders kürsüsü, orada ders kitaplarını yazar. Isparta, bütün memleket bir medrese, bir dershane hükmüne geçer. Bütün ülke şimdi bütün dünya medrese hükmüne geçti. Hadi Bediüzzaman’ı eleştirenler, siz de Ahmet Yesevi hazretlerinden bir medrese sistemi ortaya koyun. Mevlana’dan koyun, Yunus’tan koyun, Ali Şir Nevayi’den koyun. Ortada bir şey yok, olanı bitirmek dar kafalılığın daniskası.
O büyük zatlar gelmiş ki biz doçent, profesör olalım. Meydanı imtihanda bize “bizi makam-ı muallaniz için kullandınız millete yansıtmadınız eserlerimizi” diyecekler. Ey Türkçü kardaşlar yalan mı söylüyorum. Keşke yalan söylemesini bilseydim. Isparta’da gördüm. Rahmetli Necip Fazıl “bütün bir dünya yalana teslim” diyor, hakikat bu. Türkün de Kürdün de ahlakı bozuk, üç kuruşluk menfaat için koca koca adamların kafasında yalan cirit atıyor.
“Elbette, bize lâzım ve millete elzemdir ki: Şimdi resmen izin verilen din tedrisâtı için, hususi dershâneler açılmaya izin verilmesine binâen, Nur şâkirdleri, mümkün olduğu kadar, her yerde küçücük birer dershâne-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi, herkes kendi kendine bir derece istifade eder; fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. İmân hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim, hem Mârifetullah, hem huzur, hem ibâdettir. Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşaallah Nur medreseleri beş on haftada aynı neticeyi temin edecek; ve yirmi senedir ediyor.”
Bediüzzaman üniversitesinin sınıfları dershaneler. Burada eski medreselerin 5-10 senede öğrettiğini 5-10 haftada üretiyor. İşte yıkmadan yerine daha idealini koymak budur. Sen medreseyi kaldıra dur. Allah öyle bir Allah‘tır ki, bir garip adam hapishaneleri dershane yapar, toplumun döküntülerini ıslah eder Allah’ın dergahının önünde oturtur. Kavgasız, döğüşsüz, bir üniversitedir onun dershaneleri.
Ayet’ül Kübra’da bütün kainat bir medresedir: ”Hayat yolcusunun medrese-i nuriyesidir.” Suffe “medrese-i kudsiye-yi Ahmediyedir.” Talebeler Medreset’üz Zehra’nın kahramanlarıdır. Van’da medrese Horhor’dur, sonra Isparta medrese olur. “Medrese-i Horhor yerine Isparta’yı medrese…“ Bir öğretmen, bir yazar bu müderris gibi çalışmış. Sabah namazından sonra on saat ders okur, sonra talebelere “siz gidin ben okuyacağım” der.
Medreselerin kapatılmasını nasıl ılımlı bir şekilde yorumlar baksana. O kadar kıvrak bir dili var ki o kadar sanatçı ki dili plastik bir madde gibi kullanır. Adamı çekemiyorlar, ah bir okusalar ah bir okusalar! “Harb-i Umumîde Van şehrinin, Rus’un istilâ etmesi ve ihrak etmesiyle harâbezâr olması; ve ekser ahâlisinin şehâdet ve muhâceretle kay bolması ve Medrese-i Horhor’un harap olup vefâtı içinde, bu memlekette kapanan ve vefat eden bütün medreselerin, ‘Horhor’un başında duran ve yekpâre bir taş olan Van Kalesi’ kabir taşı olarak görünmesi…”
Dershaneler yani hapishaneler Medrese-i Yusufiyeler dünya tarihin en görülmemiş eserlerinin yazıldığı yerlerdir. Nazım, Necip Fazıl, Kemal Tahir daha niceleri hapishanede büyük eserler vermişler, onlar da kendilerine göre ama Bediüzzaman’ın o çile yurdunda yazdıklarına bak. Necip Fazıl Zindan’dan Mehmed’e Mektupları yazmış. Harika bir şiir.
Zindandan Mehmed’e Mektuplar
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.
Necip Fazıl ve Bediüzzaman… Zindan iki mahsülü hayat, ne güzel değil mi? Büyük adamların his dünyasına ortak olmak. Bir de Nazım’ın bir şiiri var. O da hapiste yazılmış, büyük şair ama yolunu bulamamış önce Mevlevi olmuş, sonra olduğu malum…
Karıma Mektup
Bursa Hapishanesi
Bir tanem!
Son mektubunda:
‘Başım sızlıyor yüreğim sersem! ‘ diyorsun.
‘Seni asarlarsa seni kaybedersem;
diyorsun;
‘yaşıyamam! ‘
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavallı bir çingenenin
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
Karım benim!
İyi yürekli
altın renkli,
gözleri baldan tatlı yarım benim:
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı…
Ne güzel edebiyat sağol Hocam Okay, sağol Kırkıncı Hoca bana edebiyatı düşünceyi sevdiren adam. Sağ ol Üstadım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.