Dersim tabusu yıkılıyor
Dersimliler ağlıyor. Bugünlerde daha çok ağlıyorlar. Ama umutlular. Çünkü Türkiye'de bir tabu yıkılıyor, siyah perde kalkıyor, herkes konuşuyor
Şengül Şenol'un yazısı:
Dersim tabusu yıkılıyor Türkiye özgürleşiyor
15 Kasım 1937'de oğlu ve arkadaşları ile Elazığ meydanında idam edilen Dersimlilerin lideri Seyit Rıza'nın kızı Leyla Ana 1938'i anlatırken gözyaşlarını hiç tutamıyordu: "Annem öldürülmüştü, kardeşlerim öldürülmüştü, babam neredeydi yaşıyor muydu bilmiyordum, benden biraz büyük olan amcamın kızı ile ağlaya ağlaya, ölülerin arasında dolaşıyorduk. Sağ kalan çocuklardan birisi ölen annesinin memesini emiyordu. Tam hatırlamıyorum, bizi bitli ve kirli bir halde oralardan toplayıp Hozat ve Elazığ üzerinden sürgüne gönderdiler."
Seyit Rıza'nın kızı Leyla Ana 1995 yılında Almanya'da kısa mülteci hayatına dayanamayıp Tunceli'ye geri döndü. Bize misafir olmuş ve günlerce, haftalarca hep aynı acıları anlatmıştı. Onu dinlemek acıtıyordu. Gözyaşlarımızı içimize akıtırken, günlerce ağlamıştık. 38'i yaşamış kişilerden olan annem ve babam, Seyit Rıza'nın yakınları olarak bu acıları yakından tanıyorlardı. Leyla Ana bir erkek kardeşinin yaşadığını, hatta askerde üst rütbelere geldiğini ve duyumlarına göre bir gün gelip Elazığ'da onları aradığını söylüyordu. Benden hep onu bulmamı istiyordu ve kaldığı her gece o görmediği kardeşini sayıklıyordu. Çünkü hayatta yalnızdı, kardeşi bir umuttu. Leyla Ana babası Seyit Rıza'ya çok benziyordu. Almanya'da çok kalamadı. Oniki imamlarda aşuresini ve kurbanını yapıp dağıttıktan sonra Türkiye'ye döndü. Buralarda öleceğinden, kutsal topraklar Munzur'a kavuşamayacağından korkuyordu.
Beni devamlı "Ölürsem götür beni memlekete, buralarda bırakma, sana kurban olayım." diye tembihlerdi. Leyla Ana şimdi mutlu olmalı. Çünkü Munzur'da yaşıyor ama hâlâ babasının, annesinin nerede gömülü olduğunu bilmiyor. Leyla Ana şimdi ne düşünüyor, Dersimliler ne düşünüyor? Çok üzgün ve umutlular mı? Çünkü Türkiye'de günlerdir Dersim ve yaşananlar konuşuluyor. Türkiye'de çok hızlı değişimler yaşanıyor. Bir gazeteci olmama rağmen ben bile çok şaşkınım, televizyonları açıyorsun Dersim meselesi, gazetelerde hep aynı konu. Yıllarca kavrulan, birbirinden koparılan, dağda taşta kurda kuşa yem olan kardeşlerimizin acılarını yüreğe gömerken, bu ülke hep sessizdi. Yıllarca bu ölü sessizliği devam etti.
Ailesinde ölmeyen Dersimli yoktur
Ne oldu Yarabbi, herkes şimdi Munzur'u konuşuyor? Vagonla sürgüne gönderilen Dersimli Cemal Süreya'yı konuşuyor. Hâlâ İsveç'te sürgünde ömrünü tüketen‚ 'Bir Kedim Bile Yok' şiirinin sahibi Kemal Burkay'ı konuşuyor. Dedesi Seyit Rıza'nın mezarını arayan sürgündeki torunu Rüstem Polat'ı konuşuyor. Konuştuğum tüm Dersimliler yaşadıklarının yine canlandığını söylüyorlar. O travmalar bugünlerde yine canlı. Başkalarını bilemem, ben gözyaşlarımı tutamıyorum. Babam 60 yaşından sonra '38' ile ilgili ancak konuşabildi. Siz düşünebiliyor musunuz, bir insan için ne büyük bir acı olduğunu? Aylarca dağlarda aç susuz dolaşmayı? Sonra sürgün. Siz bunun ne büyük bir dert olduğunu bilir misiniz? 37/38'de vurulan abisinin ve akrabalarının hâlâ nerede olduğunu bilmiyor ve onların mezarları da yok. Mezarları bulunsa en azından bir teselli bulurdu.
Ailesinden ölmeyen Dersimli neredeyse yok. Annem ise yakınlarının bulunduğu Munzur Dağı'nın Zini Gediği olarak bilinen bölgesindeki Sürban, Ergen, Kismikör, Magacur gibi Alevi köylerindeki tüm ileri gelen erkeklerinin toplanıp dağa götürülüp kurşuna dizildikleri söylüyor. Daha sonra sürgüne gittikleri Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde de nasıl horlandıklarını anlatıyor. Basının kendilerini Dersim eşkıyaları, 'bunlar adam yiyor' diye tanıttığını söylüyor. Önceleri sadece köyün delilerinin evlerinin kapısına geldiklerini ve sonra nasıl dostluk kurduklarını anlatıyor. Ayrıldıktan yıllar sonra 2004'te mezarları ziyaret amacıyla tekrar oraya gittiğinde oradaki komşularının kendilerini nasıl bağırlarına bastıklarını yaşlı gözlerle anlatıyor.
Dersimliler ağlıyor. Bugünlerde daha çok ağlıyorlar. Ama umutlular. Çünkü Türkiye'de bir tabu yıkılıyor, siyah perde kalkıyor, herkes konuşuyor. Nihayet; Dersim meselesi Parlamento'da da konuşuluyor. 4 Mayıs 1935 ölüm fermanının (Tunceli kanunu) alındığı yerde konuşuluyor. Tunceli milletvekilleri konuşuyor. Kendisini tutamayan CHP'li Onur Öymen çarkı geriye çevirmek istiyor. "Analar Dersim'de ağlamadı mı? Ama isyanı bastırdı devlet, başardık." diyor. Katliam ve gözyaşı başarı olur mu? Utanç verici sözler. Bunu söyleyen, Tuncelililerin yıllarca desteklediği CHP'nin başkan yardımcısı. Sadece yazık.
1935 ile 1938 arasında Dersim'in tam yüreğinden vurulduğunu bilmiyor mu? Dersim'de bir isyanın olmadığını, Kızılbaş Alevilerini ortadan kaldırmak için bu kıyımın yapıldığını ve Cumhurbaşkanı Gül'ün zenginliğimiz dediği o kültür ve inancın böyle heba edildiğini bilmiyor mu? Türkiye'nin çok zaman kaybettiğini, çok yiğit evlatlarını yitirdiğini, o asılan Seyit Rıza'nın Rus işgaline karşı savaşmak için Erzincan Ergen/Oğulcuk köyünü üç yıl mekân tuttuğunu ve Rusların peşine arkadaşları ile düşüp sınıra kadar yiğitçe kovaladığını. Dersimlilerin o dönemde ve bu dönemde de topraklarını ve ülkelerini kimseye peşkeş çekmediklerini bilmiyor mu acaba? Cumhuriyetin kuruluşuna destek verdiklerini ve bu kralın bugün de geçerli olduğunu araştırmadı mı? Bu toplumun geri kalanının ise şimdi daha iyi anlaşılan 'planlı bir şekilde oluşturulan anarşi' tarafından üç askerî darbe döneminde zamanla yok edildiğini, sürgüne gönderildiğini bilmiyor mu, bilmiyorlar mı?
Anlaşılan o ki, Öymen, hâlâ resmi yalanın devamını istiyor. Çünkü onun partisi ve dönemin başbakanlarından İsmet İnönü, 1935 Kürt raporunda, yürürlüğe konulacak planda şöyle ifade ediyor: "Dersim vilayetini yeni usulde teşkil edeceğiz... 1935 ve 36'da yolları, karakolları yapılacaktır. 1937 ilkbaharına kadar hazır olursa mürettip (düzenlenmiş) ve seferber iki fırka kuvvet ilbaylığının (valiliğinin) emrine 1937 ilkbaharında verilecektir. Süratle bütün Dersim silahtan tecrit olunacak, İlbaylığın o zamana kadar tetkiki neticesinde kuvvetle yapılmasını tasavvur ettiği, hükümete bildirdiği icraat da yapılacaktır. Bundan sonra Dersim'e verilecek şeklin safhası başlayacaktır. Bütün bu tasavvurlar gizlidir."
Mezarların nerede olduğu açıklanmalı
Sayın Öymen, İhsan Sabri Çağlayangil'in "Neticeyi söylüyorum... Mağaralara iltica etmişlerdi... Ordu zehirli gaz kullandı. Bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. Dersim böyle bitti!" itirafından da habersiz olamazsınız.
Bu icraatları yapanların belgelerine inanmıyorsanız Onur Bey, ölülerin altından kurtulan canlı tanıklar bu acıları ve gerçekleri anlatıyorlar ve hep anlatacaklar kuşaklar boyu. Bir daha bu acıların bütün Türkiye'de yaşanmaması için. Ama sizin hemen Dersimlilerden özür dileyip istifa etmeniz gerekiyor. Hem de hiç zaman kaybetmeden istifaya çağırıyorum sizi. Hangi cüret ile yapılan katliamları savunuyorsunuz, hiç mi vicdanınız yok sizin? Zaten vicdan olsa yıllardır hem Dersim hem başka yerlerde yapılan katliamların, parti siyasetiniz ile üstünü örtmezdiniz. Türkiye değişti, artık gerçekler gizlenmiyor. Dersimlilerin lideri Seyit Rıza idam sehpasındaki son sözlerinde Dersimlilere yapılan bu haksızlığı "Evladı Kerbelayıh. Bihatayıh. Ayıptır, zulümdür, cinayettir." diyerek özetlemişti.
Bugün konuşulduğu gibi tarih gizliliği kabul etmiyor, gerçekler ve adalet mutlaka yerini buluyor ve bulacak. Ondan dolayı kim ne derse desin AK Parti mi, AKP hükümeti mi diyorsunuz, ben şahsen sevdim bu açılımı. Başbakan'ın bu açılım projesi umarım başarıya ulaşır.
Türkiye'nin Kızılderilileri olan Dersimlilerin konuşulması Türkiye'de değişimin sinyali. Binlerce insanın öldüğü ve sürgün edildiği bu toplumdan devletin özür dilemesinin zamanıdır. Dersimlilerin kırgınlıkları, kanayan yaraları bu resmi özür ile bir nebze azalır.
Bu hafta Seyit Rıza ve ocakzadelerin idam edilişlerinin (15 Kasım 1937) ölüm yıldönümleri. Bundan dolayı asıldığı Elazığ Buğday Meydanı'nda ve birçok yerde anma yapılıyor. Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezarlarının nerede olduğu ortaya çıkarılmalı ve ailelerine iade edilmeli. Diğer toplu mezarlar ortaya çıkarılmalı. Kaybolan çocuklar, ailelerinin elinden alınıp evlatlık verilen kızların nerede olduğu zaman kaybedilmeden arşivlerden çıkarılıp söylenmeli. Hükümet tüm bu olup bitenleri araştırmak için "Yuvarlak Dersim Masası" oluşturmalıdır. Buna özellikle Dersim sivil kurumlarını katmalı. Orada olup bitenler konuşulmalı ve bu yaşananlara elbirliği ile zaman kaybedilmeden çare aranmalı ve çözüm önerileri birlikte geliştirilmelidir. Türkiye ancak böyle özgürleşecektir ve iç barışını ancak böyle sağlayacaktır.
Zaman
İLGİLİ HABERLER: