Mehmet Yusuf AKBAŞ
Dindar bir cumhuriyetçi
Kendisini “Dindar bir Cumhuriyetçi” olarak tanımlayan Bediüzzaman Said Nursi henüz çocuk yaşlarından itibaren Cumhuriyeti biliyor, Cumhuriyetin değerini takdir ediyordu. 14-15 yaşlarında karıncalarla olan ibretli diyalogu şöyledir. Kubbe-i Hasiye’de küçük kardeşi Mehmet her gün yemeğini getiriyordu. Meşhur Said de ekmeğini çorbaya banarak yiyor; çorbanın tanelerini karıncalara veriyordu. Bir gün kendisine niçin böyle yaptığı sorulunca şu cevabı vermişti: “Bunlarda hayat-ı içtimaiyeye (toplum hayatı) mâlikiyet ve fevkalâde vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahede ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine mükâfaten kendilerine muavenet etmek istiyorum.”
Sosyal bir varlık olan karıncaların cumhuriyetçiliği, Bediüzzaman’ın hayatı boyunca savunduğu fikirleri daha o dönemde edinmiş olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Cumhuriyet milletin kendi kendini yönetmesidir. Hakiki adalet, şer’i hürriyet, hukukun üstünlüğü, yardımlaşma gibi üstün fıtrî hallerdir. Karıncalar bu anlamda cumhuriyetin simgesidir. Karıncalar soğukta yaşayamaz. Kutuplarda, hele de kutuplaşan toplumlarda hiç yaşayamaz. Şimdilerde karıncalara kıyılıyor. Karıncalar ezildikçe dünya karıncalanıyor, duyarsızlaşıyor. Dünyanın dört bir yanında cumhuriyetçi karıncalar açlıktan ölüyor. Sözde cumhuriyetçilere ve demokratlara yem oluyor. Şimdilerde dindar cumhuriyetçilere ve demokratlara ne çok ihtiyaç var.
Bediüzzaman Said Nursî, sosyal ve siyasî hayatın olmazsa olmazı olan; adalet, hukuk, hürriyet, demokrasi gibi meseleler için canı pahasına bir mücadele vermiş, hak ve ilim adamına yaraşır vaziyette bir temsiliyetle benzersiz bir duruş sergilemiştir. Hiçbir müdafaasında kendini savunmamış inandığı değerleri hep savunmuştur. Yani dindar bir insanın da cumhuriyet ve demokrasiyi savunabileceğini göstermiştir.
İslam hakikatlerinin önünde duran en büyük engellerden birisi de istibdat, yani dikta ve zorba rejimlerdir. Yönetim ve siyasi noktadan İslam aleminin saadet ve geleceği ancak İslam’a uygun bir cumhuriyet ve demokratik rejimdir. Yoksa istibdadın farklı versiyonları olan krallık ve saltanatın vb. İslam alemine bir faydası olmamıştır.
Bugün İslam dünyasında maalesef hep istibdadı temsil eden dikta ve dayatmacı rejimler hakimdir. Doğru İslam’ın en sevmediği şeylerden birisi de bu tip yönetim rejimlerdir.
Siyasal kültürümüz içinde, cumhuriyet ve hürriyet gibi kavramların tartışılması 200 yıllık bir geçmişe dayanıyor. Bu zaman sürecinde oluşan birikimin istenilen seviyeye ulaştığını söylemek mümkün değil. Cumhuriyetin 97. yılını doldurduğu şu günlerde ferdi, toplumsal, ekonomik ve siyasal veriler, cumhuriyete yakışacak özellikleri taşımıyor. Bu sonucun oluşmasında etkili olan siyasal ve sosyolojik gerçekliğin kökleri asırlar öncesine kadar uzanmaktadır.
Said Nursi şöyle der: “Cumhuriyet ki, adalet ve meşveret (danışma) ve kanunda inhisar-ı kuvvetten (otoriter olmadan) ibarettir… Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat (baskı, despotluk) tevzi olunmuş olur.”
Buradan şunu anlıyoruz, her şeyden önce, cumhuriyetin dayanması gereken en önemli prensip “Adalet’tir. Bir devletin zulümle payidar olması mümkün değildir.
Kur’an’a uygun olan cumhuriyetin bu meşveret prensibi, diktatörlüğü engelleyici bir özellik taşımaktadır. Bu sistemde fertlerin ağızlarından çıkan kanun değildir. Kanunlar bir danışma organında alınan kararlarla ortaya çıkar. İdareciye ise o kanunları icra etmek düşer. Bu sebeple meşveret keyfi idarenin önünde bir set oluşturmaktadır.
Cumhuriyetin üçüncü bir prensibi de kuvvetin kanunda olmasıdır. Buna göre böyle bir sistemde kuvvetli olanlar haklı değil, haklı olanlar kuvvetlidir. Çünkü kanunlar haksızdan yana değil, haklıdan yana olmak mecburiyetindedir.
Cumhuriyet idaresi, kanunlara istinat etmezse, o ülkede en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün birimlerde keyfilik ve istibdad hükümferma olur. Bu anlamda imana yapılan hizmet cumhuriyete yapılan hizmettir. Bediüzzaman Said Nursi, ömrü boyunca insan hak ve hürriyetlerini üstün tutan, din ve vicdan hürriyetine mutlak manada saygılı, bireyin hakkını devlete teslim etmeyen, çoğulcu, meşverete dayalı bir devlet anlayışını müdafaa etmiştir. İsmi ne olursa olsun, kendi tabiriyle "manasız isim ve resime" değil, bizzat uygulamaya önem vermiştir. Meşrutiyeti ve Cumhuriyeti bunun için övmüş ve bu rejimleri mutlaka demokratik sıfatları ile birlikte düşünmüştür. Bu rejimler isimleri ile müsemma olmadıkları zaman da onları acımadan eleştirmiştir.
Demokrasi, Cumhuriyetin kemale ermiş halidir. Otoriter rejimler İslam ve insanlık dışıdır. Demokrasi insanlığın tecrübe ve deneyim ile keşfettiği en mükemmel yaşam biçimidir ve ana esasları Kur'an'ın şura ve meşveret esasına dayanır.
Cumhuriyet rejiminin hakikî manasının herkes tarafından anlaşılması ve yaşanması tüm insanlığa yeniden bir mutluluk asrı yaşanacağına inanıyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.