Habibi Nacar YILMAZ
Es saihune: Dünyada yolcu gibi yaşayanlar
Bu yazı, İşârâtül İcaz'da geçen "Beşer, bir taraftan arzın şifası için bir ilaç iken, diğer taraftan ölümünü intac eden bir zehirdir" cümlesinden ilhâmen yazılmıştır.
Altıncı Söz, Tevbe Suresinin 111. âyetini tefsiri ediyor. Nefis ve malını Allah'a satmanın hem zarureti ve kârları ve satmamanın kârların kaybı ile beraber zararları anlatılıyor. Bir de aynı surenin 112. âyeti var. Diyanet tefsirinin meâli şöyle: "O tövbekârlar, ibadet edenler, hamd edenler, dünyada yolcu gibi yaşayanlar, rükûya varanlar, secde edenler, iyiliğe teşvik edip kötülükten alıkoyanlar, Allah'ın sınırlarını gözetenler; o muminleri müjdele.' Âyette geçen "sâihune" kelimesinin sözlük anlamı "seyahat edenlerdir." Bir hadisten yola çıkarak, bu kelimeyi 'oruç tutanlar' şeklinde yorumlayanlar da var. Yine bu kelimeye cihad edenler, hicret edenler, dünyayı dolaşanlar şeklinde açıklayan da var. Ama diyanet heyeti bu kelimeye "dünyada yolcu gibi yaşayanlar" anlamını vermeyi tercih etmiş. Biz de bu tercihten yola çıkıyoruz ve bu yolculuğumuzu anlamaya çalışıyoruz.
Dünyada yolcu gibi olmak... Bu hassasiyetin icabınca yaşamak...Hani "Dünyayı misafirhane-i askerî telakki etmek, öyle iz'an ve ona göre hareket etmek."
Yani "dışı sahray-ı kesette, içi umman-ı vahdette" olmak.
Bir çeşit "eli kârda, kalbi yârda" halinde bulunmak.
Başka bir yönüyle "aklı hüşyâr, kalbi müteyakkız" (uyanık tetikte)yaşamak...
Hadisatı geniş bir fikir, müteyakkız bir nazar ve muvazeneli bir basiretle değerlendirmek.
Evet, insan bir yolcudur. Fakat bu yolculuğu dünyada bitmeyen, önünde bir sürü acib âlemlerin onu beklediği bir yolcudur. Farklı türde yolcular içinde, âziz bir yolcudur. Şerefine, içinde eksik bırakılmayan sofraların kurulduğu bir yolcudur.
Koyunlar o yorulmasın diye bayırları gezer; içmesi için süt, yemesi için et, giymesi için deri ve yün, yakması için gübre getirir.Bir günlük arı, onun için kilometrelerce yol kat eder, binlerce çiçeklerden onun için bal üretir, ona ikram eder. Binlerce tür balık, deniz kazanında onun damak tadı için pişirilip önüne atılır. Tonlarca su, gökyüzünde buharlaşıp onu serinletmek görevini tamamladıktan sonra, ona ab-ı hayat olmak için, yine onu rahatsız etmeden tane tane yeryüzüne iner. Milyonlarca ağaç, yerinde sebat edip kendileri çamurlu suya iktifa ederek, elleri hükmündeki dalları ile eğilip bu yolcuya gözlerine, ellerine, dillerine göre meyve ikram ederler.
Yine binlerce kuş, onun yalnızlığına arkadaş, şiirlerine yoldaş, türkülerine sırdaş olmak için avazlarıyla kulaklarının pasını siler. Bu yolcu hürmetine Güneş, vazifesini şaşırmadan yaptığı gibi; Dünya deli divane yol almakta, Ay gece lambası olarak yay gibi şekilden şekile girmekte, yıldızlar, topluluktan topluluğa kayıp seyir için şölen oluşturup göz kırpmakta, şimşek yolunu şaşıranlara "Başını kaldır, kendini tanıtmak isteyen faal ve kudretli bir zâtın harika işlerine bak." cümlesini hatırlatmaktadır.
Bu yolcunun önünde, gündüzün parlaklığında sevimlileşen mevcudat, akşam karanlığında kaybolurken, kalbin alakasına değmediklerini ihtar etmekte; nihayet gecenin zifiri karanlığı, bir gün mutlaka gireceğimiz kabir yalnızlığını bu yolcunun gözünün önüne getirmekte ve sonunun ne olacağını kalp kulağına duyurmaktadır.
Neticede insan, bir yolcu garipliğinde olmalı. Bu dünya onun ebedi kalacağı bir mekan değil; bir müddetliğine şöyle gelip geçtiği,uğrayıp selam verdiği, ne var ne yok, kabilinden den göz kırptığı, iki kapısı açık bir misafirhane durumunda. Bu kadar kısa bir dünya için Rabbimiz, Kasas Suresinin 77. âyetinde kelâm-ı İlâhiye giren halkın Karun'a âhiret yurdunu hatırlatıktan sonra ona hitaben" vela tense nasibeke mineddünya" olan tavsiyesini bize de bildiriyordu.
Aynı hatırlatma, namazda tahiyyatta da dua makamında okuduğumuz Bakara Suresinin 201. âyeti olan "Rabbena" duasında da karşımıza çıkmıyor mu? Burada da dünya ve ahiret için iyilik ve esenlik istemiyor muyuz? Bu tavsiyeler kelâm-ı İlâhide bize bildirildiğine göre, bu dünya misafirhanesine nasıl bakmalıyız? Bütün bunlar, gelip yolcu olarak bulunduğumuz dünyanın "üç yüzünde" düğümleniyor. Bana göre, Nurlardaki en orijinal tesbit, bu dünya için getirilen "Dünyanın üç yüzü vardır." tespitidir.
Birincisi, aşka lâyık olan Allah'ın esmasına bakan yüzü. Çünkü her bir varlıkta Rabbimizin birçok ismi tecelli etmektedir, her şey Onu göstermektedir.
İkincisi, muhabbeti istenen "ahiretin tarlası olan" yüzü. Çünkü ahiret yani ebedî saadet burada kazanılacaktır. Onun için bu dünya bizim için bu yönüyle çok ehemmiyetlidir.
Üçüncüsü de, nefrete lâyık hevesâtımıza bakan yüzüdür. İşte buna dikkat edeceğiz. Geçici ve sonu sıkıntılı olan lezzetlerin ruhta, geride bıraktığı elemler de gösteriyor ki dünya saadeti de bu meşrû olmayan lezzetlerin terkiyle mümkündür. Değer mi sonu ruhta elem bırakan ebedî hayatımızı da berbat eden geçici lezzetlere kendimizi kaptırmak?
Bütün bunlara bakarak " nasibimizi unutmayacağız yüzü ya da yüzleri siz seçebilirsiniz.
Evet dostlar, seçim yapmamak için hiçbir özrümüz yok. Çünkü diğer misafirlerden ne melekler ve ne de hayvanlar böyle bir seçim hakkına sahipler. Takva üzerine kurulan bu arz üzerinde, bu seçimimizle ya 'arzın şifası' olup arzın devamına ya da zehiri olup ölümüne sebep olacağız.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.