Dinin baskı aracı olması ters tepiyor
İlahiyatçı-Yazar Peyman Ünügür’ün İran izlenimlerinin altıncı ve son bölümü
Risale Haber-Haber Merkezi
İlahiyatçı-Yazar Peyman Ünügür’ün İran izlenimlerinin altıncı ve son bölümü. Ünügür son bölümde genel bir değerlendirme bulundu:
Bilmediğimiz bir dünyaya şöyle bir dokunmak gibiydi üç haftalık bu İran ziyaretimiz. Yeni bir kültürle tanışmanın verdiği heyecanın yanı sıra, bir takım kıyaslamaların edindirdiği olumlu ve olumsuz izlenimlerin eşliğinde tamamladık İran günlerimizi. Bu ziyaret öncelikle ilmi gayeyle yapıldığından, İran’da İslamî ilimlerin merkezi olarak kabul edilen Kum’da geçiyoruz üç haftalık sürecin çoğunu. Kum dışında başkent Tahran ve nısf-ı cihan İsfahan’ı da görme fırsatı buluyoruz.
BAĞLILIK KÖRÜ KÖRÜNE, YENİLİĞE KAPALI VE FARKLILIKLARA TAHAMMÜLSÜZ OLURSA
Kum, diğer şehirlerle karşılaştırıldığında, ayrı bir ülkenin şehri olduğunu düşündürtecek kadar farklı bir şehir. İlk göze çarpan da şehrin ve insanların görünüşü oluyor tabi. Kum taassub derecesinde geleneğe bağlı bir kent ve geçmişten günümüze bu özelliğini hep sürdürmüş. Geleneğe bağlılık dış görünüşe de yansımış doğal olarak. Kadınların hepsinin üzerlerine “çâdur” denen çarşafı aldıkları şehirde erkeklerin çoğu da cübbe ve sarıkla dolaşıyor. Bu durum –geleneğe fikren ve görünüş itibariyle bağlılık- tek başına elbette bir olumsuzluk değil. Onu olumsuz yapan; bağlılığın körü körüne, yeniliğe kapalı ve farklılıklara tahammülsüz bir şekilde olması.
Kum bugün sahip olduğu ilim merkezleriyle, zengin birikimiyle çok büyük ve önemli bir ilim havzası durumunda. Ancak şehir, kendini iletişime kapatan bu gelenek anlayışı yüzünden, dışarıdan gelen farklı anlayışlara, fikirlere set çekmesinin yanında sahip olduğu derin birikimi de insanlığın hizmetine sunamıyor. Sunmaya çalışsa bile, aşırı taassubî tutumu, onun karşı tarafın antipatisini kazanmasına, dolayısıyla sunduğu şeyin de önyargıyla karşılanmasına sebep oluyor.
Kum bu özellikleriyle İslami bir rejim olduğunu savunan İran Cumhuriyeti’nin de dini merkezi durumunda. Savunan diyorum çünkü hâlihazırdaki rejim Kur’an’ın en açık hükümlerinden biri olan “dinde zorlama yoktur” ilkesini hiçe sayarak neredeyse en büyük mesaisini insanların kişisel olması gereken dindarlıklarıyla uğraşarak geçiriyor.
GENÇLİĞİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU DİNDEN UZAK, HATTA DİNSİZ
Devletin bu tutumu büyük bir halk kitlesini karşısına almasına yol açmış. Tahran’da karşılaştığımız çâdur giyen kadınların sayısı bir elin parmaklarını geçmediği gibi, bu şekilde giyinenlere karşı nefrete varan oldukça olumsuz bir hissiyat söz konusu halkın çoğunluğunda. Devletin zorunlu tesettür gibi kişisel dindarlığa yönelik uygulamaları dayatması, hatırı sayılır miktarda İranlı’nın devlete cephe almasına yol açmış. Gene devletin bu tür uygulamalarda dini, yaptıklarını meşrulaştıran bir araç olarak kullanması da halkı dinden büyük oranda uzaklaştırmış.
İran’da yaşayan Türklerle yaptığımız sohbetlerde vurguladıkları önemli noktalardan biri, özellikle üniversite sıralarındaki gençliğin bugün büyük çoğunluğunun dinden uzak ve hatta dinsiz oldukları gerçeği oluyor. Devlet şekilsel bir dindarlığı dayatırken aslında bir çeşit insanları dinsizleştirme politikası uyguladığının farkında değil ve sanırım dini siyasete, onu kendi yanlış politikalarının meşruiyet kaynağı olarak kullanmak suretiyle alet ederken, dine ne kadar zarar verdiğinin de farkına varamıyor.
İRAN’DA KADININ SAYGINLIĞI OLDUKÇA YÜKSEK
Bütün bu uygulamalarına rağmen İran’da kadının saygınlığı oldukça yüksek. Genellikle inanıldığının aksine kadın sosyal hayatta oldukça görünür durumda. Birçok
Arap ülkesinde ve hatta nispeten Türkiye’de de etkin olan ve kadını dini ve sosyal alanda söz söylemekten alıkoyan ataerkil anlayışın, Fars kültüründe egemen olmamasından kaynaklanıyor büyük ölçüde. Aynı zamanda Hz. Fatıma’ya atfedilen büyük değer ve onun on dört masumdan biri olarak kabul edilmesinin de payı büyük. (Şiiler 12 imamın ve Hz. Fatıma’nın da tıpkı Hz. Peygamber gibi ismet sıfatına sahip olduklarına inanıyorlar.)
Bugün İran’daki kadın okuma oranının Türkiye de dâhil birçok Müslüman ülkeden daha ileri seviyede olduğu bir vakıa. Bu durum mesleklere göre çalışma oranlarında da büyük ölçüde aynı. En çarpıcı örnek sanırım İran sinemasındaki gözle görünür kadın hâkimiyeti. Uluslararası alanda oldukça önemli bir yere sahip olan İran sinemasında, kadınların hem oyuncu hem de yönetmen olarak belirgin bir üstünlükleri söz konusu. Meclisindeki kadın sayısı bakımından da İran’ın Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülkeyi solladığını belirtmekte yarar var.
SİYASETE ALET EDİLMİŞ OLAN DİN BİR BASKI ARACI
Köklü bir medeniyete sahip olan ve tarihi süreçte bunu, kültür ve sanatın hemen her alanında verdiği en güzel örnekleriyle kanıtlayan İran, bugün siyasetin çarkları arasına sıkışıp kalmış, her şeyiyle politize olmuş bir görünüm arz etmektedir. Bugün İran’daki normalleşmenin, siyasete alet edilmiş olan dinin bir baskı aracı olmaktan en kısa sürede çıkarılmasıyla mümkün olacağı artık fark edilmesi gereken bir gerçek. Temennimiz mevcut düzenin kanlı süreçleri beraberinde getirmesine fırsat kalmadan böyle bir normalleşmenin İran’da sağlanması yönünde.
İLGİLİ BÖLÜMLER:
İsfahan dünyanın yarısıdır