Diriliş'in Ertuğrul'u: Tasavvuftan zevk alıyorum
Diriliş: Ertuğrul'un başrol oyuncusu Engin Altan Düzyatan, Lacivert Dergisi'ne dizi ve canlandırdığı karakteri anlattı. Dizi dışındaki yaşantısından da bahseden Düzyatan, tasavvufla ilgilendiğini ve 10 yıldır ney üflediğini belirtti.
Engin Altan Düzyatan, 'Diriliş: Ertuğrul' dizisinde 'Ertuğrul' karakterini canlandırıyor. Disiplinli ve iyi eğitimli bir oyuncu olarak tanınan Düzyatan; oynadığı karakteri 13'üncü yüzyılın ortalarında Oğuzlar'ın Kayı boyunun lideri ve Osmanlı Beyliği'nin kurucusu olan Osman Bey'in babası Ertuğrul Gazi'den esinlenerek oluşturmuş. Engin Altan Düzyatan, Lacivert dergisine; rol aldığı diziyi ve canlandırdığı karakteri anlattı...
'Ertuğrul' karakterini oynamak nasıl bir duygu?
Her oyuncunun hayatında dönüm noktası roller vardır. Ben de 'Ertuğrul'u hayatımdaki dönüm noktası olarak görüyorum. Maalesef biz özümüzdeki, kültürümüzdeki birçok değeri ve kahramanı kaybetmiştik. Özümüze yönelik bir kahraman eksikliğimiz vardı. 'Ertuğrul' karakteri işte bunu karşılıyor.
ÇOK AĞIR ÇALIŞIYORUM
Peki, diğer diziler ve o dizilerdeki tarihi karakterler bu açığı karşılamıyor muydu?
Başka bir dizi ile karşılaştırma yapmam doğru olmaz. Bu konuda doğru muhatap ben değilim; halk. Ama bu işin kahraman açığını karşıladığını düşünüyorum.
Bütün gün at üzerinde kılıç sallayarak vakit geçirip modern dünyaya nasıl uyum sağlıyorsunuz? Evde kılıç salladığınız oluyor mu mesela?
Çok ağır çalıştığım için evde sadece dinlenecek vaktim oluyor. Normal hayata da uyum sağlıyorum. Nihayetinde benim mesleğim bu. Tabii ki tamamen rolden kurtulmak çok kolay değil. Bu rolün yaşantıma kattığı şeyler olabilir.
Ne katıyor mesela?
Biraz daha sakin bir adam olmuş olabilirim.
'Ertuğrul' sakin bir karakter mi?
Bence sakin bir karakter, fevri değil. Fevriliklerinin arkasını planlayan biri. Ben çok plansız yaşayan bir adamdım özel hayatımda. Sonraya dair, hayatın geleceğine dair plan yapmayı değil; önümdeki anı değerlendirmeyi, önümdeki anı yaşamayı tercih ederdim. Belki özel hayatımla ilgili de olabilir bu değişim. Baba olacak olmanın getirdiği bir gelecek kaygısı da var.
BEN KARARLI BİR ADAMIM
Siz karakter için "Ertuğrul, planlı hareket eden bir adam" diyorsunuz. Ancak dizide 'Ertuğrul'un pervasızlıkla suçlandığını görüyoruz. Burnunun dikine de giden bir adam o. Bu sizi etkiledi mi?
Hayır, ben de kararlı bir adamımdır. 'Ertuğrul' pervasız olarak algılanıyor, evet. Pervasızlığından da bahsedebiliriz ama bu dönem için daha bilinçli stratejisi olan, savaşmayı öğrenmiş ve daha olgun bir 'Ertuğrul' izliyoruz.
İbn Arabi'den bahsedelim biraz. Aslında İbn Arabi ile Ertuğrul Gazi'nin gerçekte karşılaşmaları mümkün değil; bu bir fantezi. Ertuğrul; babasından savaşmayı ve devlet adamlığını öğrenirken, İbn Arabi ile manevi bir terbiyeden geçiyor. Siz bu sahneleri ilk okuduğunuzda ne hissettiniz?
Ertuğrul Gazi okuma yazma bilmiyor. O dönemde obada okuma yazmayı bilen çok az insan var. Yani Kuran-ı Kerim okudukları ve bu bilgiyi okuyarak öğrendikleri gibi bir şeyden yola çıkamayız. Doğal olarak manevi değerleri öğretecek bir öğreticinin olması gerekiyor.
Gerçekte de Ertuğrul Gazi'ye bu manevi değerleri öğreten biri var. O da Şeyh Edebali. Ertuğrul Gazi, Osman Gazi'ye Şeyh Edebali için "Benim söylediklerimi değil, onun söylediklerini dinle" der.
Aslında Edebali, Ertuğrul'un da hocası niteliğindedir. Şeyh Edebali'yi dünya görüşü olarak hoca kabul etmiştir ve oğluna da öğütler verir. Ama o dünya görüşünün özü aslında İbn Arabi'ye dayanır. İbn Arabi, dönemi itibariyle gerçekten inanılmazdır. Okuduğunuz zaman çok başka yerlere götürür sizi.
Okudunuz yani?
Dizi çekilmeden yıllar önce İbn Arabi okumuştum. İmam Gazali de okudum.
TASAVVUFTAN ZEVK ALIYORUM
İkisi de bu topraklar için müthiş değerler ve maalesef biz onları yeterince tanımıyoruz, değil mi?
Aynen öyle. Ancak İmam Gazali'yi okuduğunuzda ağırlaşırsınız ve çok daha zorlar, sizi başka bir yere doğru götürür. Biraz buhran halidir İmam Gazali. Ama İbn Arabi'yi okuduğunuzdaki rahatlık, o rahatlama hissi ve ne olursa olsun o maneviyatın verdiği huzur hissedilir. Bu dizi başlamadan önce İbn Arabi okumaları yapmıştım zaten.
'Ertuğrul: Diriliş' ile birlikte bu insanları hatırlatma şansını bulduk. Ben tasavvuftan zevk alıyorum. Anlayacağınız, yeni bir zevk değil bu benim için. Yaklaşık 10 yıldır ney de üflüyorum. İnsanlar benim tasavvufla, sadece bu işle birlikte ilgilendiğimi zannediyorlar. Daha önceki dizilerde görmedikleri için o tarafımızı bilmiyorlar. Halbuki o taraflar manevi taraflar ve sadece yaşanır; gösterilmez. Üstelik gösterilmemesi üzerine de yaşanır. Bizde nedense gösterilmesi bekleniyor.
Dizide vatan, memleket, bayrak değerleri işleniyor. Dizide oynamaya başladıktan sonra bu kavramların üzerinde tekrar düşündünüz mü?
Daha önce de o değerler bende gerektiği yerde duruyordu. O değerler bu diziden sonra bir numaraya geldi ama bu diziden önce de vardı.
Canlandırdığınız karakterle ilgili izleyicilerin tepkileri nasıl?
'Ertuğrul' olarak kimsenin aklına gelmemişim ama şimdi 'Senden başkasını düşünemiyoruz' diyorlar. Biraz oyuncuları kısıtlıyoruz; Türkiye'de bunu yapımcılar da, seyirci de yapıyor. Oyuncu bir rolde gördükten sonra sadece aynı tip rollerde görmek isitiyor, oyuncunun başka bir şey olamayacağını düşünüyoruz.
Sürekli diyafram sesi ile konuşmayı nasıl başarıyorsunuz?
Oyunculuk mezunuyum ben. Dört yıl çok ciddi nefes çalıştım.
BEN OPTİMİST BİR ADAMIM
Yabancı dizilerden 'Tudors'; bir hanedanı ve tarihi anlatıyor. Yabancı dizilerdeki tarih ve hanedan anlatımı ile 'Diriliş: Ertuğrul'daki hanedan anlatımı arasındaki benzerlikler ve farklar neler?
Benzerlik derseniz, aslında tüm hanedan işlerinde mutlaka belli duyguları görüyorsunuz. Bu belli duygular; gücün, iradenin olduğu her yerde var. Olağan, asal duygular ve bunlardan vazgeçemiyorsunuz. Türk dizisinde de, Finlandiya dizisinde de aynı duyguları görürsünüz; hırs, arzu, entrika, kıskançlık... Bu duyguların hepsi var.
'Ertuğrul' çok mu etkiledi sizi? Optimist misiniz?
Genel anlamda da optimist bir adamım ben. Sonuçta ben şimdiye kadar 'Vay be, ne kadar kötü ama ne kadar iyi bir durumda' diye özendiğim kimseyi hatırlamıyorum.
O yüzden de haksız değilim bence. Kötülük olacak ki, iyiliğin değerini anlayacaksınız. Açlık olacak ki, tokluğun değerini anlayacaksınız. Sonuçta yaşadığımız, dualite dünyası. Her duygunun bir karşıtı var, o yüzden de yaptığımız her işte duyguların karşıtlıklarını da kullanıyoruz. Zaten bir işin izlenebilir olması için çatışma gerekiyor. Birinci kuralıdır bu işin. İyi, her zaman iyi olmak zorundadır. Kötü ,her zaman kötü olmak zorundadır. Kötüyü biraz iyileştirmeye kalkarsanız kavram kargaşası çıkar. Olmaz yani. Arada iyi, biraz kötü gibi bir kavram yoktur çünkü bu dünyada.
TÜRK DİZİLERİ ÇOK UZUN OLDUĞU İÇİN İZLEMİYORUM
Yabancı dizi izliyor musunuz?
Arada sırada ama Türk dizisi izleyemiyorum. Türk dizileri çok uzun; 2 saat 15 dakika bir diziyi izlemek çok zor.
Sizin rol aldığınız dizi de uzun...
Evet. Bu Türkiye'nin gerçeği sonuçta. Aslında reklam pastası gerçeği, bizim değil. Türkiye'deki ekonomik durum, altyapının böyle olması, bununla ilgili bir kanun çıkmamış olması ile kanalların doğru orantılı para kazanması... Özetle kapitalist ortam. Düşündüğümüz zaman Türkiye'nin ekonomisi henüz dizilerin 45 dakika olmasına hazır değil. Doğal olarak biz de o uzunluğa uyup ona göre çekiyoruz. Birey olarak benim o uzunlukta bir diziyi seyretme tahammülüm olmayabilir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.