Doğrusu senin burada ne acıkman, ne de çıplak kalman vardır

Doğrusu senin burada ne acıkman, ne de çıplak kalman vardır

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tâ-Hâ Suresi 115-124. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

115 . And olsun ki, daha önce Âdem’e (yasaklandığı o ağaçtan yememesi için) emir vermiştik; fakat (o bunu) unuttu. (Biz) onda bir azim (bir isyan kasdı ve emrimizde sebat) da bulmadık.

116 . Bir zaman meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik; (cinlerden olan) İblis hâriç, hemen secde ettiler; (o İblis ise) diretti.

117 . Hem demiştik: “Ey Âdem! Şübhesiz ki bu (şeytan), senin ve zevcenin düşmanıdır; o hâlde sakın sizi Cennetten çıkarmasın (buna sebeb olacak bir günahla sizi kandırmasın); yoksa çok sıkıntı çekersin!”

118 . “Doğrusu senin burada ne acıkman, ne de çıplak kalman vardır.”

119 . “Ve şübhesiz ki sen, burada ne susarsın, ne de sıcakta kalırsın.”

120 . Derken şeytan ona vesvese verdi: “Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacına ve yok olmayacak bir mülk üzerine rehberlik edeyim mi?” dedi.

121 . Bunun üzerine ondan (o ağacın meyvesinden) yediler; böylece (Cennet elbiseleri üzerlerinden hemen alınmakla) avret yerleri kendilerine göründü ve derhâl (bir pişmanlık ve utançla) Cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Böylece Âdem, Rabbi(nin emri)ne âsî oldu da şaşırdı.

122 . Sonra Rabbi onu seçti; sonunda tevbesini kabûl etti ve (ona) doğru yolu gösterdi.

123 . (Onlara) şöyle buyurmuştu: “Birbirinize düşman olarak hep birlikte oradan inin! (1) Artık benden size bir hidâyet geldiğinde, kim benim hidâyetime tâbi‘ olursa, (o) ne dalâlete düşer, ne de bedbaht olur!”

124 . “Kim de benim zikrimden (Kitâb’ımdan) yüz çevirirse, artık şübhesiz ki onun için, dar bir geçim vardır ve kıyâmet günü onu kör olarak haşrederiz.”

1- “Hz. Âdem (AS)’ın Cennetten ihrâcı (çıkarılması) ve bir kısım benî Âdemin (Âdemoğlunun) Cehenneme idhâli (sokulması) ne hikmete mebnîdir (binâendir)?

El-cevab: Hikmeti, tavzifdir (vazîfelendirmektir). Öyle bir vazîfe ile me’mûr edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkıyât-ı ma‘neviye-i beşeriyenin (insanlığın ma‘nevî yükselmesinin) ve bütün isti‘dâdât-ı beşeriyenin (insanlığın kābiliyetlerinin) inkişaf (ortaya çıkması) ve inbisatları (genişlemesi) ve mâhiyet-i insâniyenin (insanın kābiliyetlerinin) bütün esmâ-i İlâhiyeye bir âyine-i câmia (Allah’ın bütün isimlerini kendinde gösterebilen bir ayna) olması, o vazîfenin netâicindendir (netîcelerindendir).

Eğer Hz. Âdem Cennette kalsa idi, melek gibi makāmı sâbit kalırdı, isti‘dâdât-ı beşeriye inkişâf etmezdi. Hâlbuki yeknesak (sâbit) makām sâhibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubûdiyet (kulluk) için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlâhiye, nihâyetsiz makāmâtı (makamları) kat‘ edecek (geçecek) olan insanın isti‘dâdına muvâfık (uygun) bir dâr-ı teklîfi (imtihan yerini) iktizâ ettiği (gerektirdiği) için, melâikelerin aksine olarak, muktezâ-yı fıtratları (yaratılışlarının gereği) olan ma‘lûm günahla Cennetten ihrâc edildi.” (Mektûbât, 12. Mektûb, 30)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.