Cemil KARAKULLUKÇU
Dostuma mektup (2)
Sevgili dostum;
Bir önceki mektubumda, yalnızlığımda özgürlüğü daha net tattığımı söylemiştim. Sana rağmen asla yalnızlığı vurgulamak istemedim. Sen bir başkasın. Senin yanında yabancı düşünceler, iç huzurumu bozan takıntılar, bön bön bakmalar, fısıltılar, ara sıra iğnelemeler asla yaklaşamaz bana. Biliyorum; sen özgürlüğümün bir parçasısın. Öyle değil de özgürlüğümsün sen desem daha doğru.
Yalnızlığımın güzelliklerinden, rahatlığından söz ederken, asla seni bir çırpıda atarak iç dünyamdan atmak istemedim. İstemem de. Nedenini sormak istersen, özgürlüğüme beni kavuşturan sensin. Senin sıcak nefesinle içimin bin bir türlü takıntılarından daha yeni kurtuldum. Yok, kurtulmaya çalışıyorum.
Şunu dobra dobra itiraf edeceğim. İtiraf etmekten de çekinmem ben; bunu bilirsin. İç dünyamın tutsaklığını gizleyecek değilim senden. Zaten beni biliyorsun. Biliyorsun ki, beni o tutsaklığın cenderesinden çekip kurtardın. Ben öyle miydim? Bütün kapılar bana kapalıydı. Bedenim muşambalara sarılı gibiydi. Derimin delikleri bile tıkanmıştı; sanki ne içeriye nefes alabiliyordum ve ne dışarıya nefes verebiliyordum. Boğulacak gibiydim. Bedenimi bir şey sıkıyordu ahtapotun kolları gibi. İnan ki seni görüp de birkaç kelime ile de olsa konuşmasaydım öleceğimi sanmıştım. Ben seni unutur muyum kolay kolay, sevgili dostum! Hayır hayır, senin yerin içimin en müstesna yerindedir. Sen herkesten farklısın benim için. Seni benden farklı görmüyorum. Sana olan banadır, bil.
Ne söyleyeceğimi unuttum. Sen konu olunca her şeyimi unuturum ben. Yalnız olsam da sensiz geçen bir günüm, mübalağa etmiyorum, bir anım bile geçmez ki. Şu satırları bile senin hayalinin üzerimde bıraktığı enerji ile yazıyorum. İnan buna. Seninle dertleşmeden, sen iç dünyama misafir olmadan, seninle diyalog kurmadan, senin o sıcak yaklaşımınla beni moralle doldurmadan ve konuşmalarında ulvi duygularla dolmadan önce, duygusal alışkanlıklarımın baskısı altında adeta nefes alamayacak kadar zor durumdaydım. Bütün olumluluklarımın kapakları kapalıydı. Bir aralanmaya dursunlar, ne kadar içimin süprüntüleri varsa, bir anda oraya hücum ediyorlardı, orayı dolduruyorlardı. Bütün delikleri kapalı bir oda düşün, sanki ben o odanın içinde günlerce imişim gibi nefessizdim. Çevremde insanlar vardı. Ne de güzel diyalog kurmuşlardı. Hep gülüyor, hep oynuyor ve hep şakalar ediyorlardı. Ben mi? Bense bir zindandaydım, havasız hücre hapsindeydim. Onların yanında da bir hiçtim ya da kendimi bir hiç sayıyordum. İşte seninle karşılaştıktan sonra, hücre hapsinin dışında hayat olduğunu fark ettim, nefes aldığımı, bir canlı beden taşıdığımı ve hiç olmazsa bir ot kadar varlığa sahip olduğumu.
Yalnızlığın ne olduğunu ve ne olmadığını biliyorsun ya. Ama yine de bana neler olduğunu karalayayım. Belki bana göre bir zaman için de olsa yalnızlığıma hükmedersin. Biraz olsun hak verirsin. Ben kalabalıkların tam ortasındayım aslında. İçimin kalabalıklarından asla yalnızlık çekmiyorum. Dış kalabalıklardan sıyrıldığım anda onlarla baş etmek için fırsat kolluyorum. Duygumun birisini yakalıyorum. Onu sıkı tutuyorum. Onu benden kurtarmaya üşüşen başka duyguları yanıma yaklaştırmıyorum. Ama onlar uzaktan sırtlan gibi dişlerini gösteriyorlar. Ben oralı olmamaya çalışıyorum. Bu duygular birbirine de ne kadar da bağlı, tutkun, birbirine ne kadar kenetli. İnan ki saatlerce onunla uğraşıyorum. Bir yolunu bulup onunla barışıyorum. Ben onunla barıştıkça sırtlan bakışlar daha da üzerime yoğunlaşıyor. Arkadan bana saldırsalar da, ben onlara arkamı dönüyorum. Yok sayıyorum onları. Yakaladığım duygumla barıştıkça da ben rahatlıyorum.
Sevgili dostum! Barış ne güzeldir. Bir düşmanlığı dostluğa çevirmek bunca rahatlamayı sağlarsa, ya düşmanca bakışların olmadığı bir beden ne kadar rahattır! Onu düşünüyorum da senin gibi bir dosta sahip olmamdan ötürü şükrediyorum.
Barışacağım daha çok sırtlanımsı duygularım var; bir hayat boyu kendime düşman ettiğim duygular. İnan ki, yalnızlığımı bunun için istiyorum. Yoksa senden uzakta kalmayı değil. Sen ruhum kadar önemlisin! Nasıl olur da senin o sıcak nefesinden uzakta kalabilirim ki! Seninle daha iyi dostluklar kurmaktır amacım. Ben duygularımın bu baskısıyla yanında olmaktan utanıyorum. Bunu harbi söylüyorum. İkide bir bunu yineliyorum. Zaten sen beni biliyorsun ya. Ama olsun, yinelememin kendim için olduğunu bil. Ben içimi açacağım sana hep. Başını da ağrıtacağım. Of bile dedirteceğim sana belki. Ama ne olur, bunu bana fazla görme! Görmeyeceğine inanıyorum. Gülen gözlerinin içini görüyorum. Zaman ve mekân farklılığı buna engel değil asla. Görüyorum güldüğünü. Ben de gülüyorum. Oh dünya varmış. Ben yaşıyorum. Ben bir şeylerin farkındayım şimdi. Bir et külçesi, bir ot değilim şimdi.
Bırakacağım tuşları şimdi istemesem de. Daha çok söyleyeceklerim var. Sana açacağım içimin daha çok düğümleri var. Arapsaçına dönmüş içim! İçimin ahengi, armonisi bozuldu. Sana yazacağım mektuplarla bu bozguna dur diyeceğim.
İstemeyerek de olsa son veriyorum şimdilik. Kal sağlıcakla sevgili dostum!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.