Dünya saltanatının aldatıcılığı

“Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır. Âl-i Beyt ise, hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur’âniyeyi muhafazaya memur idiler. Hilafet ve saltanata geçen, ya nebî gibi masum olmalı veyahut Hulefa-i Râşidîn ve Ömer ibniAbdülaziz-i Emevî ve Mehdî-i Abbasî gibi harikulade bir zühd-ü kalbi olmalı ki, aldanmasın.”

Kısa bir süre önce Nebevî Nefes isimli bir romanımız yayınlandı. Ömer bin Abdülaziz’in hayatı çerçevesinde şekillenen bu roman neticesinde,Üstad Hazretleri’nin Mektubat’ta yer alan bu ifadesi benim dünyamda daha net tezahür etti.

Hicri birinci bin yılın müceddidi olup raşit halifelerden kabul edilen Ömer bin Abdülaziz, Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın vefatından az bir zaman sonra başlayan ve gittikçe de büyüyen bir çatlağı tedavi etmede büyük gayretler gösteren bir zattır. Üstad Hazretleri’nin ifade ettiği harikulade zühd-ü kalbi olmadan bu çatlağı gidermek neredeyse imkânsız... Çünkü hedefler dünya menfaatleri olursa ve onu elde etme uğruna insanlar büyük savaşlara maruz bırakılıyorsa, bunu giderme emelinde olan kişinin mümkün olduğu kadar bu arzî hedeften kaçınması icap ediyor.
Ömer bin Abdülaziz’in bu konudaki tespiti manidardır:
“Bu ümmet Allah’ı, Kitabı ve Peygamberi konusunda ihtilafa düşmedi. Onlar dünya menfaatleri ve nimetleri hususunda ihtilafa düştüler. Onun için devlet ve izzetlerini kaybettiler.”

Ömer bin Abdülaziz’in hayatına halifelik öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı başlıkta bakmak gerekir. Bu iki dönem birbirinden gerçekten de çok farklı. Halife oluncaya kadar hem kendisi, hem ailesi rahat bir hayat sürmektedir. Mesela pahalı ve rahat kıyafetler giymekten geri durmaz. Ama halifelik makamına geldiğinde birden değişir. Kendisi sert ve kaba kumaştan kıyafetler giyme pahasına kendi malvarlığının neredeyse tamamına yakınını beytülmâle, hazineye teslim eder. Bununla da kalmaz, kendi eşinden de bütün ziynet eşyalarını hazineye vermesini ister. Eşi de çok büyük bir imtihanla karşı karşıya kalır. Çünkü bu mücevherlerin önemli bir kısmı, babasının hediyesidir ve babası vefat ettiği için onda çok farklı anlamları vardır.
Fakat Ömer bin Abdülaziz kararlıdır, mücevherlerle kocası arasında tercih yapmak zorundadır eşi Fatıma. Büyük bir iç muhasebe neticesinde mücevhersiz yaşayabileceği kanaatine varır ve Ömer bin Abdülaziz’in çıktığı meşakkatli yolda ona hayırlı bir refika ve destekçi olmaya devam eder.

Böyle yapmasa olmaz mıydı? Hem dünya malına sahip olup hem de ümmetin özlem duyduğu adaleti getirme gayretine girse başarılı olamaz mıydı? Onu en iyi Allah bilir. Fakat zaten kırılma noktasının dünyevileşme olduğunu tespit eden Ömer bin Abdülaziz’in bunun üstesinden gelmesi ancak bunlardan içtinap etmesiyle mümkün olabilirdi.

Bunu şuradan anlıyoruz: Kendi akrabaları olan Emevî hanedanı sürekli yanına gelip dünya malından kendini mahrum etmemesi telkininde bulunuyorlar. Ve neredeyse tamamı bir şekilde gelip bu düşüncelerini ifade ediyorlar. Çünkü bunun bir adım sonrası da var, kendilerine de vermesini isteyecekler... Nitekim öyle de oluyor. Ömer bin Abdülaziz’i ikna edemeyince bu sefer hiç değilse Emevî hanedanının bu saltanattan mahrum bırakılmamasını talep ediyorlar. Fakat o, herkese hak ettiği kadar verileceğini söyler ve akrabalarını küstürme, onların saldırılarına hedef olma pahasına bundaki kararlılığını sürdürür.

Akrabaları bir tarafa, işin daha zor olanı, hayatının 37 yılını saray ortamlarında, rahat ve ferah içinde geçiren birisinin kendi iç dünyasında bu değişimi yapmasıdır. İşe ilk olarak kendinden başlamasıdır. Zaten ilk önce kendi iç âleminde zoru başardıktan sonra insanların daha âdil, ferah ve yüksek kalitede bir hayat yaşamalarını sağlamayı başarır. İşte zühd-ü kalbi...

Aslında biraz dikkatle nazar edince bütün saltanatların temelinde aynı şeyi görmek mümkün: dünya menfaati. Şan ve şeref saltanatı, makam ve mevki saltanatı, nefsin saltanatı...

İşte bütün bu saltanatların cazibesine kapılmamak için, aldanmamak için zühd-ü kalbi önemli. Bunun için Ömer bin Abdülaziz gibi müşahhas bir örneğin bilinmesi önemli...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum