Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

En büyük hamiyet

80'li yılların ortalarına kadar, Karadeniz'de bir ilin hizmetlerine çok katkıda bulunan bir kardeş, arkadaş, samimi dostumuzu uzun bir telefon taraması ve sorgulaması ile buldum ve aradım. Bu uzun arada, kitaplar yazmış epeyce de değişmiş olarak gördüm. Bulduğuma sevindim. Fakat bu samimi kardeşin "Abi ben çok değiştim, tevhid inancı hariç çok şeylerden koptum. Sadece Risale-i Nur'un sayesinde kazandığım tevhid inancından kopmuş değilim." ifadelerine ise, ziyadesiyle üzüldüm.

Elbette tevhit inancından kopmaması önemliydi. Fakat benim zihin ve hayalimdeki gayretli, müdakkik, müdebbir örnek kardeş, takdir edici yoldaş yerini; aklını bizim gibi naylon insanlara, su-i misallere takmış, hatta bu kötü örnekleri bu uzaklayışına medar yapmış bir kardeşe bırakmış. Birtakım yaş baş sohbetinden sonra, kısaca "Ömür sermayesinin bir defalığına verildiğini, bu işte gencin yaşlının fark etmediğini, başkasının dalâlet ve yanlışlarının bizim istikametimizi etkilememesi gerektiğini ve bu tür bahanelerin ahirette geçerli olmadığını" anlatmaya çalıştım. Sonra da bir iki yazımızı gönderdik.

Böyle kardeşlerle karşılaşınca, kendimden çok korkmaya başlıyorum. Ya biz de bu hizmetten uzaklaşırsak veya gevşemeye başlarsak. Akıbetimiz belli mi arkadaş, Garantin var mı? Aklıma hizmetteki geçmişimiz geliyor. Biraz teselli buluyor gibi oluyoruz. O zaman da "Bir şeyin devamı, zâtından daha değerlidir." cümlesi önümüze çıkıyor. Devamlı olmak, şevk ve gayreti eksik etmemek... Akarı olmayan bir göl de olsa sonra kuruduğu gibi, her gün beslenmeyen mânevi hayat da kuruyor böylece. Bizim Erzurum'da kışın odalarda sobalar yanar ve ortalık ısınır. Soba sönünce, oda buz keser. Sobanın sönmemesi için, devamlı içine odun atılması gerekir. Onun gibi, sürekli dolmayan ruh ve aklımız da sönen soba gibi bitiyor ve işlevsiz kalıyor. Mesela bir gün okumazsam, şaşmalar gözümden başlıyor. Ağız odunlaşıyor, dil ise malayaniyat ile şaşkına dönüyor.  Derslere katılamazsan, şevkim bitiyor, ümitsizliğe kapılıyorum. Demem o ki sürekli dolmamız, doldurmamız icab ediyor. 

Şevkin sönmemesi, diri tutulması önemli. Çünkü hayat şevke binerek faaliyetini sürdürüyor. Şevk sönünce, varlığın yokluğuna eşit oluyor. Değer mi dünyanın bir iki günlük küçük meselelerini büyütüp kırıp kırılmaya? Ne şevki bitenlerden ne de bitirenlerden olmayın, derim âcizane.

Dünyevî işlerimizde şevkimiz pek sönmüyor. Fakat şeytanın bolca cirit attığı ve maalesef alan da bulduğu mânevî hayat ve hizmetlerde, bazen şevkimiz azalıp sönebiliyor. Hâlbuki en büyük hamiyet, dinî aşkla yanmaktır. Değerimiz de saadetimiz de buna bağlı. Kendimizin kurtuluşu, başkasının kurtuluşu ile çok ilgili.

Şevkin sönmesi, irtibatın kesilmesi (maazallah) yönümüzün ebedî hayattan dünyaya dönmesi, sadece tek hayatlı olmaya meyletmemiz gibi arızalar, başta bu fakir, derece derece hepimizin derdi. Özellikle zamanın sel dolaplarını hızlı çevirdiği, ellerimize, gözlerimize batan ve kalbe kadar uzanan zehirli dikenlerinin çoğalması, gayret ve sabrımızı artırmamızın gereğini gösteriyor. Mânevî giderimizi; okumamızı, tefekkür ve teşekkürümüzü birkaç katına çıkararak ancak de dengeleyebiliriz . Aksi takdirde sel dolapları büyüleyici bir cellat gibi bizi, sonra görünmez ve bilinmez sahillere çekebilir ve itebilir. Bu da hiçbir dünyevî kazançla telafi edilemez, edilemeyecek bir zarar bizim için. Cenab-ı Allah'ın bizi bilmesini, anmasını istiyorsak, hiçbir izafete ve nisbete, (güzelliği kendimizden görmemek) girmeden bilinmenin yolunun silinmekten geçtiğini idrâk edelim başta . Fıtrîlik, hasbilik ve safilik ise bu hizmette devamın taşları konumunda. Kendini beğenmek, kâfi görmek ise, büyük bir riski taşıyan tehlike. Her yeni günün bize sunduğu fırsatları ise, yeni ganimetlerimiz olarak görmeliyiz. 

Başta söz ettiğim kardeşimiz yaşlandığını, yaşça kemale erdiğini söylemişti bize. Bununla ne demek istediğini tam idrâk edemedim ama üstatta olduğu gibi yaş, enerjimizi arttırmalı değil mi?  Yani imtihan ve hizmetteki sebat riski, son nefese kadar sürmüyor mu? Bu yolda, bazı şeylerde yaş başı bahane edersek, sonra 'saç baş' yolabiliriz. 

"Hemen ümitsizliğe dönen gayret, gayret değildir." diyor Münazarat'ta Üstad. Gayretin zamana ve kişilere ayarlı olmamalı. Yani "Hamiyet' ve gayretin ne kadar değerli olduğunu bilseniz bir dakikanızı bile boş geçirmezsiniz." diye Zübeyir abiye ait bir söz de hatırlıyorum. "Burada okuyun, kabirde okuyamazsınız." cümlesi de ona ait.

İhlas Risalesi baştan sona ve sonuna ilave edilen "Zindan-ı atalete (tembellik zindanına) düştüğümüzün sebebi nedir?" sualinin cevabı da bu konuda rehber niteliğinde. Kısa fakat önemli ölçülerin verildiği bu sual cevaptaki bir iki hususu paylaşacağım ama bu kısmın ihlas gibi periyodik okunmasını tavsiye ediyorum.

Bizi şaşırtan ve tembelliğe atan ilk şey, hizmet ile neticeyi karıştırmamız. Yani hizmetten çok neticeye odaklıyız biz. Hâlbuki en büyük netice, hizmetteki hasbiliktir, bunu anlamakta zorlanıyoruz. Buna bizi götüren de biraz aceleci olmamız. İnsana yatırım sabır istiyor. Bizden başkasının yönü, hâl ve gidişi de bize mihenk olmamalı. Kabir ve mahşerde başkasını hâli, tembelliğimizin özrü olamayacak. Başkasının tembelliği, alakasızlığı da özür değil. Bu bana "Sen niçin namaz kılmadın? sorusuna geçersiz olan "Ahmet de kılmıyordu." cevabını hatırlatıyor. Başkasın hiçbir hâli, tavrı, sözü senin için geçerli değil ne burada ne de uhrada. Bu, ancak âcizliğin, nefse itimatsızlığın, biraz da şeytanın munis kılıktaki basit ve geçersiz mazeretleri olabilir. Fakat bu ninni, kulağa, nefse hoş geliyor, bazen de felaketimiz oluyor.

Üstad bu kısa ve özlü parçayı rahat meylini anlatarak bitiriyor. Rahat meyli için "büyüleyici cellat ve meşakkatin anası, rezaletin yuvası" tanımlarını kullanıyor. Hepsi tamam da bu "rezaletin yuvası"  kısmı bu fakiri çok düşündürüyor. Rezalet olarak imandan, Kuran'dan, hizmetten, himmetten, aşktan, nurdan ayrı kalmak yeter artar bile. Elbette düşünenler için.

Evet dostlar, düşünenler için dedik. Daha ne diyelim. Teklif de düşünenlere yapılmış zaten. Yalnız bizler düşünmeyi bir zamanla kayıtlı görmeyelim. Her an düşünme üzerine olmalıyız. Çünkü teklif ve imtihan her an, yaşadıkça devam ediyor.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum