Raşit YÜCEL
Endişeler
Gelecek ile ilgili endişelerimiz vardır.
Önce biz, sonra çocuklarımız, sonra torunlarımız...
Evimiz, barkımız, yolumuz ve sonumuz...
Bunlar, her insanın az veya çok endişeleridir. İnsanız... Endişeler ile dolu dolu geçer hayatımız.
Arzularımız, emellerimiz, çevremiz, akrabalarımız, annemiz, babamız, teyzemiz, amcamız ve halamız...
İnsanı bu denli endişelere sevk edip kahreden şeylerin çaresi, pozitif düşünceden geçiyor.
Pozitif düşüncenin en kolay yolu, hayatın gerçeğini ve mânâsını anlamak ve de uygulama alanına koymaktan geçiyor.
Eskiler, gelecekle ilgili kaygılara endişe-i istikbal diyorlardı.
Kimi ise günü yaşar. Günlük kazanır, günlük yer, günlük içer...
Avrupada hayat böyledir. Çocuk on sekiz yaşına geldiği zaman anne ve babanın kontrolünden çıkar.
Kendi kazanır, kendi harcar, kendisi evini yapar veya alır. Kendisi eşini bulup evlenir...
Biz millet olarak toplu yaşamayı seven insanlardık.
Yediğimizden yedirirdik, içtiğimizden içirirdik, giydiğimizden çevremizdekileri de giydirirdik.
Sonra bu hasletlerimiz yavaş yavaş azalmaya başladı. Yediğimizden yedirmemeye, giydiğimizden giydirmemeye, içtiğimiz şeylerden içtirmemeye başladık.
Bu gelecek endişesi, hepimizi sarıp sarmaladı.
Diller ayrıldı, yollar ayrıldı, evler ayrıldı, işler ayrıldı, eşler ayrıldı...
Himmetimiz milletimiz olması gerekirken, himmetimizi sadece kendimize has kaldı.
Önce iş, sonra aş, daha sonra bir ev, iki ev, toruna ev, oğlana ev, kıza iş, kıza aş, oğlana maaş, hanıma araba, çocuğa araba ve daha niceleri niceleri...
Bunların yanında ahirete ait endişelerimiz azaldı... Hakendiş değil, hodendiş olduk maalesef...
Ve âniden hastalık, âniden ölüm, âniden musibetler...
Gelecek endişesi o zaman bizi kayıtlı ve kelepçeli olarak yakaladı.
Yeni Asya
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.