Misafir Kalem
Eneye karşı Lafzullah
Songül Arslan'ın yazısı
Hz. Adem'den, günümüze kadar insanlığın en önemli meselelerinden biri olan enaniyet meselesi dünyamızı da, ahiretimizi de ya imar edecek veya imha edecek en önemli konulardan biri olarak süregelmiştir.
Bediüzzaman'ın tespitine göre, ene bir eliftir. Yani varlığı çok belirgin değildir. O, elif'in iki yüzü vardır. Bir yüzü hayra bakan ene insanı, ahsen'i takvim mertebesine yükseltirken şerre bakan yüzü ise firavunların, şeddadların seviyesine düşürüyor.
Risale-i Nur külliyatının fidanlığı olan Mesnevi-i Nuriye kitabında, Bediüzzaman hazretleri, enenin şer yönüne çok kısa bir şekilde değinmiş ve büyüyüp firavunlaşmasına engel olacak çareyi sunmuştur. Daha sonra külliyatın en önemli kitaplarından biri olan Sözler'de, hayır ve şer tarafını tafsilatlı olarak ele almıştır. (30. Söz) Adeta tohumunu yıllar önce Mesnevi'ye ektiği bu konu, yıllar sonra Sözler'de nevşu nema bulmuştur.
"Tohum olacak bir habbenin kalbi, yani içi delindiği zaman, elbette sünbüllenip neşvü nema bulamaz, ölür gider. Kezalik ene ile tabir edilen enaniyetin kalbi, Allah, Allah zikrinin şuâ ve hararetiyle yanıp delinirse, büyüyüp gafletle firavunlaşamaz. Ve Hâlık-ı Semavat ve Arz'a isyan edemez. O zikr-i İlahî sayesinde, ene mahvolur." (Mesnevi-i Nuriye-103)
Sadece "Allah Allah" diyerek böyle bir tağuttan kurtulmak her ne kadar kolay gözükse de işin aslı bu kadar da basit değildir.
Allah lafzı kıymetli bir mücevher kutusu gibi bütün isim ve sıfatları içine alır ve her bir isim ve sıfata da işareti vardır. Yani isim ve sıfatlara tek tek mana olarak işaret eder. Bu kapsamlı ihata ve kuşatıcılık manası Allah’ın diğer has ve özel isimlerinde yoktur. O has ve özel isimler sadece kendi manasına işaret ve delalet ederler, başka isimlere ve sıfatlara işaret etmezler. Kısacası her Allah dediğimizde bütün isim ve sıfatları da beraberinde düşünmemiz gerekiyor. Mesnevi-i Nuriye'de Üstad, La ilahe illallah kelimesi ile buna dikkat çeker.
"Lâ ilahe illallah" kelâmı, esma-i hüsnanın adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delalet ettiği sıfatlar itibariyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor. "Lâ Hâlıka illallah", "Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka, Lâ Kayyume illallah" gibi... Binaenaleyh terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor. (Mesnevi-i Nuriye - 236)
Tam da bu noktada belirtmek isterim ki Üstad, enenin yaratılma sebebini de buna dayandırır. Kul, yeryüzünde Allah'ın sıfat ve isimleri ile meydana getirdiği, mükemmel düzeni gördükçe, bu sonsuz kudret karşısında sonsuz bir acizlik hissederek Allah'ın azametine şahitlik eder.
"اَنَا ile tabir edilen benlik, yani kendisine bir vücud, bir kıymet vermektir ki; bu ene, Cenab-ı Hakk'ın sıfâtını, şuunatını bilmek için bir santral ve bir vâhid-i kıyasîdir." (Mesnevi-i Nuriye-52)
Enenin, insan üzerindeki hayır ve şer tezahürlerini yaşanmış bir olay ile tasavvur edelim.
Yer; Bedir Savaşı'nın yapıldığı meydan. Ensardan iki genç Ebu Cehil'e öldürücü darbe vurdukları halde Ebu Cehil halen ölmemiştir. Daha sonra Muavvez Bin Afra ona vurup yere düşürür ama son darbeyi indirmez. Savaş sona erdiğinde Resulullah (sav), Ebu Cehil'in durumunu öğrenmek ister. Ashab onu aramak için dağılır. Abdullah Bin Mesud tarafından bulunur. Ebu Cehil henüz son nefesini vermemiştir. Abdullah, ayağını onun boynuna koyarak başını kaldırmak için sakalından tutar. "Ey Allah'ın düşmanı! Allah seni rezil rüsva etti mi?" diye sorar. Ebu Cehil, "keşke beni bir çiftçi yaralamasaydı" der.
Anlaşılacağı üzere, Allah tarafından rezil rüsva olmaktan ziyade sıradan bir çiftçi tarafından vurulmak enaniyetine ağır gelmiştir. Ayağını boynuna koyan Abdullah'a, "Ey koyun çobanı! Çok yüksek bir yere çıkmışsın" der.
(Abdullah Bin Mesud Mekke'de iken koyun güderdi.) Abdullah, onun başını koparır, Resullah'a götürür.
"Ya Resulullah bu Allah'ın düşmanı Ebu Cehil'in başıdır!" der.
Resulullah, "Ondan başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'ın düşmanı mı diye üç defa sorar. Sonra da Allahu Ekber vaadinde sadık olan, kuluna zaferi ihsan eden, küfür gruplarını yenilgiye uğratan Allah'a hamdolsun" der ve İbni Mesut'tan Ebu Cehil'in kesik kafasını kendisine göstermesini ister. Onu görünce, "Bu ümmetimin firavunudur!" buyurur. (Rahiku'l mahtum. s: 213)
Ebu Cehil'in son nefesini vermek üzereyken bile vücudunun tüm zerreleri ile ene kesilmesine karşılık, Resulullah, çok büyük zorluklarla kazandığı bu savaşı ne kendine mal eder ne de arkadaşlarına. Enesini, Allah'a karşı bir ayna yapan, o aynaya yansıyan her türlü iyiliği ve başarıyı Allah'tan gelen bir ihsan ve ikram olarak gören ve yemin ederken bile "Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki" diye söze başlayan, kendi deyimi ile bir an olsun bile Allah'ı unutmayan biri elbette ki alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber olmaya lâyıktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.