Erdem AKÇA
Risale-i Nur Okuma Notları-33: İnsanın Fıtratında İman ve İbadetin Fonksiyonu
İnsanın duyguları mutlaktır, yayılmacı ve istila edicidir. Mazluma şefkat ettiği gibi zalime de edebilir. Bu manada birçok kişi İlahî şefkat ve merhametin hikmet ve adaletle tecelli ettiğini göremediklerinden "Mutlak Merhameti olan Allah nasıl ebedi ceza ve azap verebilir?" diye sorguluyorlar. Allah, merhameti gereği değil adaleti ve hikmeti gereği Cehennem hapsini ve cezalarını veriyor. Hatta mazlum ve mağdurların haklarını bu şekilde alarak onların mağduriyetini gidermesi de bir merhamettir. Fakat mazlumlara merhamettir. Zalime şefkat etmek, mazluma zulmetmektir.
Küfür, nifak ve şirkin nasıl bir yıkım, nasıl büyük bir suç olduğunu göremeyen insanlar ebedî Cehennemi yersiz görüyorlar. Oysa küfrün ne olduğunu bir düşünseler meselenin masumiyeti ortadan kalkar. Küfür nedir? Küfür, anne kucağından tâ ölümü anına kadar aldığı nefesle ve verdiği solukla sürekli lezzet alan, yediği ve içtiği bin çeşit ve milyonlar sayıda gıdalarla lezzet ve zevkin milyon çeşidini tadan, gördüğü sayısız şey kendisine bir göz zevki, duyduğu sayısız şeyden işitme zevki, kokladığı sayısız şeyle koku zevkini iliklerine kadar zevk eden, bütün bunları insana tattıran hayat mekanizmasının varlığına âşık olup onun hiç bitmemesini her an isteyen bir insanın hayat mucizesini ona tattıran, ona bütün sayısız güzellikleri tattıran ve yaşattıran, sayısız güzellikleri gösteren Allah'ı inkar etmesi küfürdür ve inançsızlıktır.
Küfür, insanın “Zerre zerre bütün kâinatı, bütün geçmişi ve geleceği, sayısız boyutları, zamanın altına girenleri, zamanüstü ve zamansızlık âlemlerini, sonluları sonsuzu, sınırlıları ve sınırsızlık âlemlerini inceledim, gözümle değil aklımla da bir Allah ve bir Yaratıcı, bir Sanatkar bulamadım” demesidir. Oysa bu sonsuz büyüklükte bir yalan ve hıyanettir. Sonra insan imansızlık gereği, gözünün önündeki her biri bir sanat mucizesi olan, tek bir hücresini ve çekirdeğini yapmakta âciz olduğu sayısız nimetleri kendisinden daha âciz, daha câhil, ölü, kör ve sağır sebeplere, tabiat kanunlarına, tesadüflere dayandırsa, Allah'ın malını onlara taksim etse elbette sonsuz zulümleri, sayısız nankörlükleri yapmış olmayacak mıdır? Hangi adalet hangi akıl bu hükme “Evet, doğru” der. Küfür, bir inkârdır; aynı zamanda bir ikrardır, karar ve irade beyanıdır.
Din, hakikati aramaya izin verir, teşvik eder. Fakat hakka ve hakikate muhalif fikirleri "Doğru bu" dediği anda insanı mes'ul eder. "İspat et" der. Bu manada kişi ikrarından, irade beyanından sorumludur. İnançsızlık, aynı zamanda her biri İlâhî antika bir sanat olan mahlukatın her birine hakarettir. Onları değersiz ve kıymetsiz, önemsiz ve manasızlıkla suçlamaktır. Düşünce özgürlüğü vardır, fakat "hakaret özgürlüğü"ne insanın hakkı yoktur. Hakaret, değil semavi hukukta beşeri hukukta bile suçtur. İnsanlık dünyasında değeri yüksek olan şahıslara hakaret 2-3 yıl hapis cezasıyla cezalandırıldığı ve hak olduğu bir mesele iken, bütün varlık âleminin Sanatkâr Yaratıcısına hakaret etmek, onun her biri şuurlu sanat eserlerine hakaret etmek de bir cezaya kişiyi çarptırır. Onun yarattıkları ise ezelden ebede kadar olduğu için cezası da ezelî ve ebedî olmak zorundadır.
Herkes sorgulanacak, dediğinden de yediğinden de, ettiğinden de sorgulaya çekilecek. "O gün diri diri gömülen kız çocuğu sorgulanır, ‘Hangi cinayetinden dolayı sen böyle katledildin?’ diye." (Tekvir suresi) Gömülen masum çocuk sorguya çekilsin de, onu katleden anne-babası ve buna şahit olan toplum fertleri sorguya çekilmesin mi? Hayır. Elbette sorulacak ve sorgulanacak. Fakat herkes bulunduğu şartlar ile sorgulanacak ta ki adalet tam tecelli etsin. Allah, Âdil-i Mutlaktır. (Kastamonu Lahikası, Bir Mektub)
"Allah'ın ne ihtiyacı var ki bu kadar ısrarla namazı ve ibadeti emrediyor. İbadeti terk edeni Cehennemle tehdid ediyor?" şeklinde bir soru temelinden yanlıştır. Çünkü,
- Bütün varlığı ve hayatı yenilenen ihtiyaçlardan ibaret olan, Allah değil, insandır.
- Maddi midesi sayısız gıdalara muhtaç olan insandır.
- Geçmiş zamanın hüzünleri, gelecek zamanın endişe ve telaşları içinde kavrulan insandır.
- Depresyon ve melankoli içinde acı çeken insandır.
- Her canlı güven ve sükunet içinde iken kendini kâinatın en bedbahtı hissedip hakikati bulamadığı için hayata geldiğine bin pişman olan insanoğludur.
Her insanın geçmiş ve gelecek algısının, acz-i mutlak ve fakr-ı mutlaktaki mahiyetinin neticesi olan korku ve üzüntüler, onun mutluluğunu mahvediyor. Her bir insan için korku ve üzüntülerden mutlak manada kurtulmak en büyük ihtiyaç ve arzudur. Mutluluk bu kurtuluşa bağlıdır. Saadet, her ruhun ebedî aşkıdır. İnsanı bu aşkına kavuşturacak mahiyette olan şey yalnızca ibadetlerdir. Çünkü aklın, kalbin, nefsin, ruhun ve cismin ibadetleri insanı doğrudan Ezel ve Ebed Sultan'ı olan Allah'a bağlarlar.
Bu bağlantı sırrıyla ibadetler, insana bütün geçmiş ve gelecek mahlukatın O’nun kontrolünde olduğunu görecek bir gözü hediye ettiği gibi, bunu hissettirecek bir şuuru da ona verir. Bu nur-u imanla insan, eline gelen bütün güzellikleri baki ve sonsuz bir rahmet hazinesinden ve ağacından görebilir. “Nimet gitse de ağacı bâki” deyip ağaca odaklanır. Karşılaşacağı ve yaratılacak her şeyde hikmetleri görebilecek şuurlu ve uyanık bir hale yükselir. Hikmeti, her nesnenin sırrı ve onun ayrılmaz parçası olarak görür. Bu manada, ibadet eden bir insanın dünyasında “manasızlık” ebediyen ve mutlak manada ölür. Bu manada ibadetler, kâinattaki her şeyin kemal üzere yaratıldığını gösteren bir gözdür. (Lem'alar, 23. Lem'a, Tabiat Risalesi, Hatime)
İslam âlemi, farzlarında ihmal yapmaya başladığında Cenab-ı Hakk onlara İslam düşmanlarını musallat eder. "Zâlim Allah'ın kılıcıdır. Onunla intikam alır. Sonra döner ondan intikam alır" hadisi İslamiyetin emirlerini yerine getirmemekle nefislerine, fakir halka zulmeden müslümanlar hakkında tahakkuk eder. 1. Dünya savaşı buna bir misaldir.
Namaz, nefsin zekâtıdır. Hayatın şükrüdür. Dinin, kıvâmıdır. Ahlakın mimarıdır. Şuurun tealisidir. İdrakin külliyetidir.
Oruç, nefsin terbiyesidir. Kendini tanımaktır. Fıtratına dönmektir. Haddini bilmektir. Merhamete uyanmak, şefkatle dirilmektir. Kudsiyet iklimine girmek, maddeci algıdan sıyrılmaktır. Maddeden tecerrüd, mekandan münezzehiyet sırlarına açılmak, hakikatlerin kadrini bilecek ufka yükselmektir.
Zekat, malın esaretinden kurtulmaktır. Medeniyetin direği, tutkalıdır. İslamın köprüsüdür. Fakirin iman sigortasıdır. Kazancın hikmetidir. Fukaranın hakkıdır. Zengini günahtan kurtaran sırdır.
İslamın bu güzelliklerinin hikmetini bilmeyen, görmeyen, ihmal ve tembellik hastalıklarıyla bulaşan kişiler hayatı kendilerine zindan ettikleri gibi, başlarına belaları da çekerler. (Mektubat, 22. Mektub, 2. Mebhas)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.