Erdem AKÇA
Tarihî ve Siyâsî Rüyalar: Emevi Devleti Krallarına ve Dönemine Ait Rüyalar
1.Rüya: Sahabe-i Kiram’dan Abdullah bin Zübeyr’in Rüyası
Rüyaların içeriği gören kişinin manevi boyutuna göre şekil aldığı gibi, sosyal hayattaki konumuna, kişinin içe dönük ve dışa dönük yapısına göre de şekil alır. Bu temel bilgiye göre diyebiliriz ki herkes her rüyayı göremez. Sosyal hayatta ağır bir vazifesi olmayan bir kişi toplumun genelini ilgilendiren bir rüya göremez. Mısır Kralı’nın rüyası gibi… Çok sosyal ve dışa dönük bir karakter de, Hz. Yusuf (AS) gibi kişisel yeteneklerine dair derinlikli bir rüya göremez. Hz. Peygamber’den (ASM) sonraki yıllar içinde görülmüş bir rüyaya karşı o devrin rüya âlimi olan Said bin Müseyyeb’in tavrında bu teknik boyutu görebiliriz. Rüyayı İbn-i Sa’d, Tabakat-ı Kübra isimli kitabında şöyle anlatır:
Said bin Müseyyeb’in yanına bir adam geldi. “Ey Ebu Muhammed! Ben bir rüya gördüm” dedi.
Said: “Nasıl bir rüyadır?” dedi.
Adam, “Sanki Abdülmelik bin Mervan’ı tuttum; yere yatırdım ve sırtına 4 tane kazık çaktım” dedi. O esnada Emevi iktidarında kral Abdülmelik bin Mervan bulunuyordu. Onun otoritesine karşı başkaldıran Abdullah bin Zübeyr isimli bir sahabe vardı. Abdullah, halifeliğini ilan etmişti.
Bunları bilen Said bin Müseyyeb rüyayı anlatan kişiye, “Bu rüyayı sen görmemişsin” dedi.
Adam, “Evet, aynen böyle gördüm” diye ısrar etti.
Said: “Ben sana bunun te’vilini haber vermeyeceğim. Ya da sen bana bunun doğrusunu haber verirsin” dedi.
Bunun üzerine adam, “Bu rüyayı Abdullah bin Zübeyr görmüş. O beni gönderdi” dedi.
Bunun üzerine Said: “Eğer rüyayı doğru anlattı isen, Abdülmelik bin Mervan, onu öldürecek ve Abdülmelik’in soyundan da 4 kişi gelecek, hepsi de onun yerine geçecekler” dedi. Hadiselerin akışı Said bin Müseyyeb’i doğrular.
Rüyanın Tahlili: Bu rüyada kavga edip birbirini öldürmeye çalışan kişiler Abdülmelik bin Mervan ile Abdullah bin Zübeyr olarak görünüyor. Bu âlemde karşılığı ise, Abdülmelik ve temsilcisi olduğu ordu ile Abdullah bin Zübeyr ve temsilcisi olduğu taraftarlarıdır. Bir işin fikir babası, onun ruhu ve sembolü olarak rüyada temessül eder. Rüyanın zahir boyutu, Abdullah bin Zübeyr’in galibiyeti olarak göründüğü için, Abdullah bin Zübeyr rüya üzerine sevinir ve anladığı kadarıyla mücadelesi başarıya ulaşacaktır. Fakat anladığının doğruluğunu te’yid için döneminin en büyük rüya âlimlerinden biri olan ve rüya ilmini, Hz. Ebu Bekir’in[1] kızı Hz. Esma’dan ders alan Said ibn-i Müseyyeb’e sordurur.
Said bin Müseyyeb ise, rüyada toprağa sırtını yaslamak,[2] zafer getirecek derecede kuvvet kazanmak ve destek almak anlamına geldiğinden rüyayı görünenin tam aksine tabir eder. İnsan âciz düştüğünde güçlü bir kişi, kabile, iktidar veya konuma iltica edip ona sırtını yaslar. Bu şekilde korku ve çaresizlikten kurtulur.
Bu sır gereği, rüyada toprağa sırtını yaslamak, maddi dünyanın kanunlarına, eldeki maddi imkânlara sırtını yaslamak anlamına gelir. Rüyada İbn-i Zübeyr’in, Abdülmelik’i yere yatırması, Onun destek almasını sağlamak; Onu 4 kazıkla yere çakması ise, Abdülmelik iktidarını dünyada daha da başarılı hale getirmek demektir. Kur’an, Firavunların dünya iktidarında başarılarını “Kazıklar sahibi Firavun” şeklinde ifade eder.[3] İbn-i Müseyyeb, rüyadaki 4 kazığı, Abdülmelik’ten sonra iktidara geçecek, dünyaya bir kazık gibi saplanacak, 4 adet dünyevi iktidar sahipleri olarak te’vil eder. Ki rüya aynen gerçekleşmiştir.
2.Rüya: Emevi hükümdarı Hişam bin Abdülmelik (M.S. 691-743), İbn-i Sirin’e gelerek: “Elimde kınından çıkarılmış bir kılıç gördüm. Daha sonra kılıcın ucunu baston gibi yere dayadığımı gördüm” dedi.
İbn-i Sirin: “Hanımın hamile mi?” deyince Hişam: “Evet” dedi.
Bunun üzerine İbn-i Sirin: “İnşaallah bir oğlun olacak” dedi.[4]
Rüyanın tahlili: Bu rüya da doğum habercisi rüyalardan biridir. Sembolleşme mantığı farklıdır. Rüyadaki kılıç, savaşçı bir çocuk ve kişi anlamındadır. Hz. Peygamber’in (SAV) savaşçılığı ve kumandanlığı ile meşhur Halid b. Velid’e “Seyfullah” (Allah’ın kılıcı) lakabını vermesi[5], erkeklerin rüyada “kılıç” olarak temessül edebileceğini ifade eder. Kılıcın Hişam’ın elinde olması, doğacak erkek çocuğun Hişam’ın kontrolü ve duygusal terbiyesi altında olacağını ifade eder. Eller rüyada, kalbî ve ruhî duygular demektir. Erkek bir çocuk, bir kral için ruhuna teselli kaynağı bir “şehzade”, kalbini sevinçlere boğan bir “ünsiyet” menbaıdır. Hişam’ın kılıcı bir baston gibi yere dayaması, Hişam’ın doğacak çocuğa bir açıdan sırtını yaslayacağı ve ondan destek alacağı anlamına gelir. İbn-i Sirin rüyanın bu boyutuna dayanarak Hişam b. Abdülmelik’in hem bir çocuğu olacağını hem doğacak çocuğun erkek çocuk olacağı tespitini “kılıç” sembolüne dayanarak yapıyor.
Rüyalar Kur’an âyetleri ve vahiyler gibi İlahi bir konuşma hükmünde olduğundan aynı anda hem kişisel hem sosyal, hem siyasi hem manevi meseleler aynı rüya ile anlatılabilmektedir. Bu çerçevede İbn-i Sirin Hazretlerinin manevi müsaadesi ile bu rüyaya siyasi gündem boyutuyla da bakmak mümkündür.
Şöyle ki: Rüyadaki kılıç, Hişam dönemindeki Emevi iktidarının askerî gücünün sembolüdür. Bu askeri güç, Hişam’ın yönetimi ve kontrolü altındadır. Rüyanın bildirdiği üzere kılıç Hişam’ın elinde durmaktadır. Kılıcın kınından çıkartılması, Hişam iktidarının askerî güçle ülkede düzeni sağlayabildiğini, her an bir iç veya dış savaşa hazır bulunduğu anlamına gelir. Kılıcını bir baston gibi yere dayaması, Emevî iktidarının dünyevilikten destek aldığını ifade eder. Çünkü fıkıh ıstılahında fetvalar ya arzî veya semavîdir. Eğer dünyevi saadeti ve zenginliği elde etme gayeli ise “arzî” dir; eğer uhrevi saadet ve servet gaye ise “semavi”dir. Arz, Arapça’da, toprak küre; sema ise hava küre demektir.
Hişam’ın kılıcıyla yere dayanması, arzîlikten kuvvet aldığı, ona iktidarını ve askeri gücünü dayandırdığını ifade eder. Hakikaten Emevî iktidarı selefi olan Hulefa-i Raşidîn dönemi idaresine göre çok dünyevî ve arzîdir. Arap halkına dünyayı vaad etmiş, vermiş ve müslümanları dünyevileştirmiştir. Dünyevileşmenin zaruri bir neticesi olan menfaatperestlik, menfaatperestliğin tabii sonucu olan çıkar kavgaları, kavgaların zaruri sonucu olan ihtilaflar, inşikaklar ve nefret duygusu İslam toplumu içinde baş göstermiştir. Günümüzde mevcut Emevi-Şii-Harici ayrımı şeklinde İslam içi bölünmelerin kaynağı, İslam tarihi kaynaklarınca ittifakla sabit olduğu üzere, Emevî sülalesinin siyaseti ve siyasi yapıya hâkim olmaya çalışmalarına dayanmaktadır. Bu çerçevede bu sahih rüya Hişam b. Abdülmelik dönemi Emevî iktidarının manevi portresini sunmaktadır, diyebiliriz.
3.Rüya: Ezd kabilesi ileri gelenlerinden birisi anlatıyor: Toplumun ileri gelenlerinden birisi cemaatte yatsı namazını kıldı. Namazı kıldığında sağlıklı ve görür idi. Sabah olduğundan gözlerinin kör olduğunu gördüler. Sebebi sorulduğunda “Rüyamda Resulullah Efendimiz’e götürüldüm. Önünde içi kan dolu bir tas vardı. Bana:
-“Sen Hüseyin’i (M.S. 626-680) öldürenlerden misin?” dedi.
-“Evet” dedim. Bunun üzerine iki parmağını önündeki tasa batırdı ve gözlerime soktu. Sabah olduğunda hiçbir şey göremez oldum” dedi.[6]
Rüyanın tahlili: Bu rüyanın bir benzeri rüya son devir İslam âlim ve mücahidlerinden Üstad Bediüzzaman’ın talebesi Mahmud Çalışkan’ın gördüğü rüyadır[7] ki, söz konusu rüyada Bediüzzaman, evine gelip ona saldıran SSCB lideri Stalin’in kafasına keserle vurarak onu öldürür. Ertesi güne ait Rusya gazeteleri Stalin’in o gece beyin kanaması geçirerek ölümünü haber yaparlar. Bediüzzaman’ın keserle Stalin’in başına vurması, fizik âlemde Stalin’in beyin kanaması geçirmesi şeklinde etkisini göstermektedir. Keser, Arapça’da kadûm demektir. Bu kelime, en kadim ve en eski anlamındadır. Te’vil mantığıyla bakıldığında Stalin’in başına vurulan keser, Bediüzzaman ve talebelerinin dinsizliği yayan kişi ve rejimler aleyhine yaptıkları makbul beddualardır. “Dua müminin silahıdır”[8] hadisi mucibince Bediüzzaman ve talebelerinin Stalin aleyhinde yaptıkları beddualar ve ölüm talepleri o gece “beyin kanaması” şeklinde İlahi iradece infaz edilmiştir.
Ezd kabilesinden kişinin aktardığı bu rüya da, Hz. Hüseyin’in katiline verilen bir cezayı gösteriyor. Rüyada görülen Hz. Peygamber (SAV) ya bizzat kendisidir veya İslam ümmetinin temsilcisi kimliğiyle görünmüştür veyahut Ehl-i Beyt’in temsilcisidir. Eğer bizzat kendisi ise sevgili torununa karşı yapılan bu zulme ve cinayete karşı tepkisini göstermiştir. Eğer ümmetin temsilcisi mahiyetinde görünmüşse bu durumda ümmet-i Muhammed’in (SAV) bu feci olaya karşı ettikleri bedduaların Hakk katında makbul oluşunu rüya göstermiştir. Eğer Ehl-i Beyt’in temsilcisi olarak görünmüşse, yine Ehl-i Beyt’in bedduaları ve ahlarının Hakk katında makbul oluşunu rüya göstermektedir. Hz. Peygamber (SAV) rüyalarda 8-9 farklı şahsiyet boyutuyla görünebilmektedir.
Rüyadaki kan dolu çanak, Kerbela’da şehit edilen Hz. Hüseyin ve taraftarlarının kanını temsil eder. Hz. Peygamber’in (SAV) rüyada kan çanağına daldırdığı iki parmağı, sağ elinin işaret ve orta parmaklarıdır. Rüyada sağ el işaret parmağı, “ruh” un; sağ el orta parmak ise kalb gözü diye de bilinen “sırr” ın sembolüdür. Hz. Peygamber (SAV), Ezdli kişiye “Senin ruhunda hiç mi şefkat yoktu, kalb gözün hakikati görmüyor muydu da, hakikat ve hak için meydana çıkan Hüseyn’imin kanını döktün, hak ve hakikat ehlini perişan ettin, zâlim Yezid’i sevindirdin” demek istemektedir. Hz. Peygamber’in (SAV) rüyada Ezdli kişinin gözüne parmaklarını sokması, kişinin gözlerini çıkartmak ve kör etmek amaçlı bir eylemdir. Rüyada sağ göz, manayı, hakikati ve Ahireti görmek anlamındadır; sol göz ise dünyayı, maddeyi ve her şeyin zahirini görmektir. Aynı zamanda sağ göz, entelektüel algı ve görüşü; sol göz ise rasyonel algı ve görüşü ifade eder.
Kerbela hadisesi öncesinde Ezdli kişi, hakikati göremediği için, hakikatte sağ gözü kör, sol gözü açık bir deccalî hüviyet sergilemekte veyahut kendince hakikati belli noktalarda görebilmekte, iktidarı meşru saymaktadır. Kerbela vakası ise bir turnusol kağıdı mahiyetinde Yezid iktidarının gayr-i meşru, Hz. Hüseyin’in haklı olduğunu belli etmiştir. Ezdli kişi, ümmet-i Muhammed’in (SAV) kıyamete kadar göz bebeği olduğu Kur’an ve hadisçe tescilli Ehl-i Beyt’e karşı yapılan bu katliama katılmakla rasyonel algı ve görüşünü kaybettiği, vaka öncesinde entelektüel görüş ve algısını da kaybettiğinden kinaye olarak rüyada Hz. Peygamber (SAV), onun gözlerini bürüyen Hz. Hüseyin’in kanının onu kör ettiğini ima etme amaçlı olarak rüyada iki gözüne parmaklarını sokmaktadır. “Hakkı ve hakikati görmeyen bu gözlerin kör olsun ve olmuş zaten” demek istemektedir. Rüyanın fizik cepheye yansıması ise, yaşanan manevi körlüğün cezasını ömür boyu hatırlatacak bir körlük olarak kişide tezahür etmiştir.
Bu Ezdli kişinin rüyası hem Bediüzzaman’ın talebesi Mahmud Çalışkan’ın Stalin rüyası göstermektedir ki fizik dünya metafizik dünyanın yoğunlaşan etkileriyle şekil alabilmektedir. Bu konuda görülmüş benzer rüyalara dair yapılacak istatistikî bir çalışma meseleyi netleştirecek bir mahiyet arz edecektir.
(Devam edecek)
[1] İslam âleminin en büyük rüya âlimi sayılabilecek Muhammed ibn-i Sîrîn Hz. Ebu Bekr’in rüya ilmine vukufiyetini şöyle ifade eder: “Allah Resulü’nden sonra bu ümmetin en iyi rüya tabiri yapanın Ebu Bekir’dir.” (Kenzu’l-Ummal Tercümesi, c. 14)
[2] Sultan 1. Ahmed’in, İran şahı ile güreştiğini ve tuş olduğunu görüp üzüldüğü rüyayı Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri, aynen İbn-i Müseyyeb gibi tabir etmiş, üzüntünün gereksiz olduğunu ifade etmiştir. Yaşanan siyasi mücadeleler Hüdai Hazretlerinin tabir ettiği şekilde gerçekleşmiştir.
[3] Fecr suresi, 10.
[4] Ebu Hafs Seyyid İbrahim İmran Hocaefendi, trc. Halil İbrahim SUNAR, İki İslam ÂlimindenGeniş Rüya Tabirleri Ansiklopedisi, s.586.
[5] Bkz. İbn Hacer, el-İsâbe, II, 98.
[6] Ebu Hafs Seyyid İbrahim İmran Hocaefendi, trc. Halil İbrahim SUNAR, İki İslam ÂlimindenGeniş Rüya Tabirleri Ansiklopedisi, s.538.
[7] İlgili rüya için bakınız Ömer ÖZCAN, Ağabeyler Anlatıyor-7, Mahmut Çalışkan kısmı… Rüyanın tam metni şu şekildedir: “1953 senesi geldi. Ben bir rüya gördüm. Rüyamda, Stalin Emirdağ’ına Üstad’ımızı öldürmeye gelmiş. Stalin, Üstad’ın oturduğu evin dış kapısından içeri girmek istiyordu. Ben, Ceylân ve Zübeyir Ağabey üçümüz, Üstad’ımızın kapısında bekliyoruz. O, Üstad’ımızın namaz kıldığı Hükümet binasının oradaki meydandan gelmeye başladı. İri yapılı gür bıyıkları var. Askeri üniformalı, omuzları, beli de kemerli. Böyle görkemli bir şekilde geldi, geldi; tam Üstad’ımızın evinin hizasına gelince içeri girmek için ani bir dönüş yaptı. Kapıda biz varız, mani olmak istedik, kollarımızla savuşturduk. O birkaç adım geriye çekildi, sonra biraz durdu tekrar ikinci bir hamle yaptı. Bu sefer bizi kollarıyla savdı ve kapıdan içeri girdi. Biz arkasından bırakmayalım diye uğraştık ama bir türlü mani olamadık. Bahçe ile Üstad’ımızın evi arasında 10 metre mesafe vardı. Boşluğu geçti, daha sonra merdivenden yukarı çıkmaya başladı. O arada da Üstad’ımız yukardan aşağıya inmeye başladı. Tarihçe-i Hayat’taki resimdeki kıyafetiyle idi Üstad. Sağ elinde bir keser var. Üstad’ımız aşağı iniyor, Stalin yukarı çıkıyor. Tam merdiven sahanlığına birleştiler. Üstad’ımız elindeki keserle Stalin'in başına vurmaya başlamıştı. Vurdu, vurdu, vurdu... Stalin içeriye giremeden, orada düşüp öldü. Ben rüyadan uyandım.” Mahmut Çalışkan rüyayı gördüğünde 15 yaşında bir gençtir. Bediüzzaman, kendisi bir rüya âlimi olarak rüyayı şu şekilde yorumlamıştır: “Rüyayı anlatınca Üstad’ımız karyolanın üstünde birden ani bir atakla iki dizi üzerine geldi. Yüksek sesle 'Fesübhanallah! Fesübhanallah!' dedi. Sonra elini kaldırdı, “Bak Zübeyir kardeşim, Mahmut evladım! Risale-i Nur
Komünizmin belini kırdı, başını parçaladı, daha kendisini doğrultamaz. Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi olarak ben gözüküyorum, komünizmin ve dinsizliğin şahs-ı manevisi olarak da Stalin gözüküyor” dedi.” Bediüzzaman, rüyadaki Stalin’in başını parçalayan keseri, Arapça karşılığı olan kadûm lafzından giderek te’vil eder. Kur’anın “Ela ya’lemu men halaka ve hüve’l-latîfü’l-habîr” (Yaratan yarattığı şeyi hiç bilmez olabilir mi? O herşeyin hakikatine nüfuz eden Latîf, yarattığı şeyin her halinden haberdar olan Habîrdir) (Mülk suresi, 14) âyetinin net olarak bildirdiği “ilim ve hakikatin, vücuddan kadim olması” sabit hakikatine ve “hakikatsiz ve ilme dayanmayan hiçbir varlık olamayacağı” değişmez hakikatine dayanarak, fen ve felsefeyi dinsizliğe âlet eden Stalin liderliğindeki komünist düşüncenin başını “kadûmiyet-i ilim ve kıdem-i hakikat sırrı” yla darmadağın etmek olarak rüyadaki keserle öldürmeyi te’vil etmiştir.
[8] Hadisin tam metni şu şekildedir: “Dua, müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.” (bk. Hakim, Müstedrek, I, 492)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.