Misafir Kalem
Ergenekon ve Türk sineması klasiği
Yusuf Beyaz'ın yazısı
Türk Sinemasının klasik mükerrer senaryosu başlarken sonucun tahmin edilmesidir.
Fakir oğlan zengin kız veya zengin oğlan fakir kızın aşkının mutlu sonu…
Ergenekon olayı son gündem içinde sulanmaya başladı… Tam son denilecek zaman Cüneyt Arkın uzaktan görünür..Yayına hedefe altığı adam sayısı kadar ok yerleştirir, yayı gerer ve çeker kaç adam varsa her birine ayrı ayrı saplanır… Hikayenin yönü değişir…Orta okul yıllarında çok sinemaya giderdim… Hacı Murat filmini kaç defa seyrettiğimi hatırlamıyorum…
Gelelim Ergenekon efsanesine…
Bu olay kurgu değil belgeseldir… Halaskaran-ı zabitan (kurtarıcı zabitler) meselesi ve tekerrür eden militer müdahele Ergenekon kurgulayıcılarının gerçek hikaye olduğundan toplumun en az üçte ikisi emindir.
Fakat son sürpriz operasyonlardan sonra insanların zihninde soru işaretleri zuhur etti…”Acaba, uydurma senaryolar, kayıt, montaj vb… gibi malzemelerle mi bu Ergenekon davasında koca koca paşalar mahkum oldu?”
Hikayenin yazılmayan arka planında muhtemel etkenler konusunda şöyle bir rivayet vardır… Hadiselerin akışından karine çıkarmak mümkündür.
Bilindiği üzere 1 Mart 2003 tezkeresi var ya… Olayın o karara dayanan yönü vardır.
Bugünkü hükümet yeni kurulmuştu. Henüz devlete ve bürokrasiye hakim değildi. ABD Irak a girecek, askeri levazımatı da İskenderun Limanından Kuzey Irak’a taşıyacaktı. Bunu için meclisten karar çıkması gerekiyordu. ABD kararın kesin çıkacağını var sayarak limana malzemeler getirmiş taşıyıcı firmaları bile belirlemişti. Taşıyacak olan firmayı ve sahibini de yakından tanıdığım için bunları net yazabiliyorum.
Fakat tezkere meclisten geçmedi. Hükümet zahiren ister gibi teklifi meclise getirdi ama bağlayıcı karar almadı. Vekilleri serbest bıraktı… Genelkurmay fatura hükûmete çıksın diye meseleye mesafeli nötr durdu…Amerika bu işe çok bozuldu… Bu hiç hesapta yoktu bu sonuçla ABD hem hükümete hem askerlere çok kızdı… Wolvofitz mi neydi, neconlardan bir herif geldi Türkiye’de bu konuya dair çok ağır konuşmuştu.
Aslında tezkerenin çıkmayışı Türkiye’nin İslâm dünyası üzerinde prestijini çok yükseltmiştir. “One minute” olayı da üzerine sos olmuştur.
Bu olayın ardından askerler de kendi aralarında darbe çeşitleri, eldiven, sarıkız vs.. planları yapıyorlardı…
Amerika bu darbe teşebbüsleri hazırlıklarında askerlerin arkasında durmadı… Yani vize vermedi…
12 Eylül 1980’de “Our boys done” (Bizim çocuklar başardı) demişlerdi.
Darbe günlüklerini yayınlayan Nokta dergisi kökten kapatıldı, Alper Görmüş açığa çıkmıştır.…Askerlerin kudretli olduğu bir zaman yani…
27 Nisan 2007 bildirisi ve hükümetin “Genelkurmayın açıklamasını tanımıyoruz” demesi siyasi tarihimizin akışını ilk defa değiştirdi. Ezberleri bozdu..
Sonra Ümraniye’de bir gecekonduda el bombalarının bulunmasıyla başlayan “Ergenekon davası” yolculuğu… Bazı basın organları bu konuda oldukça heyecanlı yayınlar deliller dosyalarla olayı sos yaparak toplumsal algı yapılanmasında etkili oldu…
ABD niye askerlerin arkasında durmadı?… 1 Mart 2003 tezkeresinin dolaylı intikamıdır… Bu arada Kuzey Irak’ta bizim askerlerin kafasına geçirilen çuval meselesinin de tezkere ile alakası vardır…
Ergenekon davası sonuçlandı… Beyinlere ulaşılamadı… Tetikçiler –sözde- Atatürkçüler içerde, senaryo yazarları ve teknik yönetmen masasındakiler dışarıda ve meçhul…
Bu arada Ergenekon davasına destek veren camia da iktidar nezdinde çok yüksek itibar kazandı… Kadrolaşmada açık çek aldılar… Hak ettikleri düşünüldü elbet. Memleketi darbe belasından kurtarılmasında ciddi himmetleri olmuştu… Referandum ve seçimlerdeki heyecanlı taraftarlık karşılıksız kalmamalıydı… Siyasi ve ticari kazanımlar küresel boyut kazandı… Artık kurşun geçirmez, bıçaklarının iki tarafında keser bir yapı ortaya çıktı… Bürokraside siyasi iktidarın en güçlü bakanların bile referansı işe yaramıyordu…
Ergenekonun sponsorları sayılan büyük sermaye bu arada camia ile işbirliklerini geliştirdi… Dış ve iç konjonktür tam da; Voltran adlı çizgi filmdeki gibi “Gölgelerin gücü adına güç bende artık!” demenin zamanı gelmişti.
MİT Müsteşarının emniyete daveti meselesinde ipler koptu… Atama yapılmadan perde arkasında başlayıp devam eden çekişme dershaneler meselesiyle su yüzüne çıktı… Perde yırtıldı kılıçlar çekildi…
Bir altın vuruşla hükümete asıl hedef olan baş aktörüne haddini bildirmenin tam zamanıydı!
İşte 17 Aralık altın vuruşun ardından gelecek artçı vuruşlarla öldürücü darbenin çok boyutlu planlandığı bir vakadır…
Yumuşak karın yolsuzluk ve rüşvet… Bu rezaleti kimse savunamazdı… Bu çamurdan kimse kurtulamazdı…
Hesap edilemeyen bir husus şudur ki;
Operasyonda rol alan camia, dine hizmet için yapılanmış bir camianın açık çek aldığı sınırsız güvene mazhar olmuş bir kesimi veya kişiyi sebep her ne olursa olsun sırtından hançerlemesidir. İşi operasyon olmayan manevi hizmet eksenli bir algının hakim olduğu bir toplumda, yapılan operasyona konu yüzde yüz rüşvet dahi olsa gerekçesini izah etmek mümkün değildir.
Evet yılların çilelerinin neticesi küresel çapta bir hizmet hangi saiklerin etkisiyle olduğu bilinmeyen bir yanlışlıkla kendi elini kolunu yaralamış, bindiği dalı kesmiştir, ayaklarına kurşun sıkmıştır… Toplumda var olan hüsnü zanlar sui zanlara çevirmeyi nasıl başardılar hayret…
İsrail politikalarıyla örtüşen irade beyanının Türkiye toplumunda nasıl bir karşılık bulacağı düşünülemedi mi? Çok kötü ters köşeye yatırıldılar…
Gelişen hadiselerin seyrinde selden kütük kapmak kabilinden bu havadan istifade etmek isteyen kişi ve kurumlar zil takıp oynamaktadırlar…
Samimi inanan bütün hizmet grupları bu manzaradan çok ciddi derecede rahatsızdırlar…
Siyasetin karşısında siyasi yapı ve siyasi araçlarla mücadele edilir… Cemaatin sahip olduğu imkan ve araçlar siyasi amaç için kullanılırsa elinde ters tepen silah gibi tesir eder…
Öyle de olmuştur… Kayıt dışı siyasetle kayıt içi meşru siyasetin başa çıkması mümkün değildir…
Hadiselerin bir de kader yönüyle bakmak lazım… Hangi fiiller bu musibetlerle maruz kalınmasına kader fetva verdi diye düşünmek zamanıdır…
NT mağazalarında sadeleştirilmiş risaleleri inadına kule gibi kapı girişine yığmanın ne anlama geldiği bir gün anlaşılacak ama iş işten geçmiş olacak…
Netice itibarıyla bunlar normalleşme sürecinin tabiatından gelen ve yaşanması gerekenler olabilir…
İnşallah yarınlarda iyi şeyler olacak ümit ediyoruz…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.