Ey insan! Elindeki nefis sana emanettir
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Ey insan! Senin elinde bulunan nefis ve malın senin mülkün değil, belki sana emanettir. O emanetin mâliki herşeye kadîr, herşeyi bilir bir Rahîm-i Kerîmdir. O senin yanındaki mülkünü senden satın almak istiyor, tâ senin için muhafaza etsin, zayi olmasın. İleride mühim bir fiyat sana verecek. Sen muvazzaf ve memur bir askersin. Onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et. Odur ki, muhtaç olduğun şeyleri sana rızık olarak gönderiyor ve senin takatin yetmediği şeylerden seni muhafaza eder. Senin şu hayatının gayesi, neticesi, o Mâlikin esmâsına ve şuûnâtına bir mazhariyettir.
Sana bir musibet geldiği vakit, de: اِنَّا ِللهِ وَاِنَّاۤ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ Yani, “Ben Mâlikimin hizmetindeyim. Ey musibet! Eğer Onun izin ve rızasıyla geldinse, merhaba, safâ geldin. Çünkü, elbette bir vakit Ona döneceğiz ve Onun huzuruna gideceğiz ve Ona müştâkız. Madem herhalde bir zaman bizi hayatın tekâlifinden âzâd edecektir. Haydi, ey musibet, o terhis ve o âzâd etmek senin elinle olsun, razıyım. Eğer benim emanet muhafazasında ve vazifeperverliğimi tecrübe suretinde sana emir ve irade etmiş, fakat sana teslim olmaklığıma izin ve rızası olmazsa, benim takatim yettikçe, emin olmayana, Mâlikimin emanetini teslim etmem” der.
İşte, binden bir nümune olarak, dehâ-yı felsefînin ve hüdâ-yı Kur’ânînin verdikleri derslerin derecelerine bak. Evet, iki tarafın hakikat-i hali, sabıkan beyan edilen tarz ile gidiyor. Fakat hidayet ve dalâlette insanların dereceleri mütefavittir, gafletin mertebeleri de muhteliftir. Herkes her mertebede bu hakikati tamamıyla hissedemez. Çünkü gaflet, hissi iptal ediyor. Ve bu zamanda öyle bir derecede iptal-i his etmiş ki, bu elîm elemin acısını ehl-i medeniyet hissetmiyorlar. Fakat hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıyla o gaflet perdesi parçalanıyor. Ecnebîlerin tâğutlarıyla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onları körü körüne taklit edip ittibâ edenlere binler nefrin ve teessüfler! (Mesnevi-i Nuriye, Zühre)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âlem : dünya, evren
amel etmek : hareket etmek
âzâd etmek : serbest bırakmak, hürriyetine kavuşturmak
beşer : insan
beyan edilen : açıklanan
cem etmek : toplamak
cihan : dünya, âlem
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dehâ : felsefeyle eğitilmiş olağanüstü zekâ ve akıl
dehâ-yı felsefî : felsefeden güç alan yüksek akıl
esmâ : isimler
felsefe-i sakîme-i Avrupaiye : Avrupa’nın hastalıklı ve karanlık felsefesi
gayb-âşinâ : gaybı bilen, görünmeyenden haberi olan
hakikat : gerçek
hakikat-i hâl : bir durumun ardında gizlenen gerçek
hidayet : Allah’ın gösterdiği doğru ve hak yol, İslâmiyet
hüdâ-yı Kur’ânî : Kur’ân’ın gösterdiği hak ve hidayet yolu
irade etmek : istemek, dilemek
kadîr : gücü yeten iktidar sahibi
kıyas etmek : karşılaştırmak
mâlik : her şeyin hakiki sahibi olan Allah
mazhariyet : elde etme, edinme
muhafaza etmek : korumak
musibet : belâ, büyük sıkıntı
muvazzaf : görevli
mühim : önemli
mülk : sahip olunan şey
müştâk : düşkün, aşık
mütefavit : çeşitli, farklı
namıyla : adıyla
nazar : bakış
nefis : kişinin kendisi
nihayet : sınırsız
nisbeten : oranla, kıyasla
nümune : örnek
pest : aşağı
Rahîm-i Kerîm : sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan ve sınırsız bir cömertliği olan
rıza : memnuniyet, hoşnutluk
saadet : mutluluk
sabıkan : bundan önce
safâ geldin : hoş geldin
suret : biçim, şekil
şuûnât : fiiller, işler
takat : güç, kuvvet
tekâlif : yükümlülükler, ağır görevler
terhis : göreve son verme, serbest bırakma
tevazu : alçakgönüllülük
vazifeperver : vazifesini seven, işine düşkün
yek-çeşm : tek gözlü
zayi : kayıp