‘Filistin meselesinde yapılan hatalar’

Büyük kumandan Selahaddin Eyyubi Cuma Hutbesi verirken cemaatin içinden bir genç hiddetlenerek bu büyük kumandana;

‘Kudüs’e cihadı emret, başka konulardan bahsetme!’ diye sert bir eda ile karşı çıkar. Cihanın bu büyük kumandanı bu gence hiç bir şey olmamışçasına karşılık vermeden Cuma hutbesini okumaya devam eder.

Ertesi gün yani Cumartesi sabah namazına durmadan evvel Selahaddin Eyyubi; ‘Hani, dün Cuma namazında bana cihadı emretmemi söyleyen genç nerede?’ diye sorar.

Ancak cemaatten hiçbir ses çıkmaz. Cuma’da hiddetlenen o genç yoktur. Daha doğrusu sabah namazında genç yoktur!

Kudüs fatihi Selahaddin’i Eyyubi şöyle der:

‘Vallahi Cuma namazına gelenler, sabah namazına gelmedikçe Kudüs’e cihadı emretmeyeceğim!’

İşte ibret dolu bu hadise aynı zamanda 1000 yıl sonrasına da aynı mesajı veriyor.

Yani zaman değişse hatta başkalaşsa bile sorun aynı sorun…

Filistin; insani bir mesele olduğu kadar imanî ve itikadî bir meseledir aynı zamanda.

Kudüs’ün fethi sadece coğrafik olmamalı. Nasıl mı?

Manevi fethi de gerek. Cihad emrinden evvel hata ve kusurları düzeltmek gerek.

Peki, Filistin meselesinde ne hatalar yapıyoruz da Müslümanlar İsrail’le baş edemiyor?

Kudüs’e bakışımız İslamî olduğu için kendi eksik ve kusurlarımızı düzeltmeden Allah’ın İsrail’i yerle yeksan etmesini istiyoruz.

Durun orda! Allah’ın bu gezegende ‘Adetullah kanunları’ var.

Yağmurun yağması için bulut, depremin meydana gelmesi için de fay hatlarının kırılması gerek.

İşte Allah, bu dünyayı ve içindekileri belli sebeplerle, kanunlarla ve adaletle idare ediyor yani Müslüman’ın her dilediğini kabul etmiyor ya da cevap vermiyor.

Etmez de…

Biz Müslümanlar da Müslüman olduğumuz için Allah’ın bize torpil yapacağına inanıyoruz.

Ya da kendimizi öyle şartlandırıyoruz.

Kendimizi Allah’ın emrettiği şekilde düzeltmedikçe Filistin meselesini çözmememiz suhuletle olmayacak.

Bir diğer husus da Filistin gibi İslam coğrafyasında yetim kalmış milletlerin ‘ayniyle, samimane’ hak ve hukukunu savunmalı ve muhafaza etmeliyiz.

Ümmet, her yerde ümmettir.

Evet, ümmet birliğini, ittihad-ı İslam’ı, siyonizme karşı güçlü bir birlikteliği sağlamak için dünya mazlumlarına ve de coğrafyalarına ayniyle yaklaşmak gerekiyor.

Ayrıca bizim Türkiye’de çok meşhur olmuş İsrail markalarına karşı her dönemde bir hıncımız var.

Sosyal medyada boy boy listelenmiş markalar, renkli renkli görsellikle dikkat çekilmeye çalışan bu kara listedeki malları boykot edersek Filistin ve Kudüs için özgürlük getirecek mişiz?

Heyhat!

Dönemsel bir öfke birikmesinden sonra gerçekten başlıyoruz bu markalardan almamaya. Sonra ortam sakinleşince eski usul ve esaslara devam ediyoruz.

Zaten Siyonistlerin de arzusu bu…

Müslümanları bir hareketlendirmek sonra da hemencecik alıştırmak…

Yahu bu mallara alternatif biz ne ürettik de bu malları boykot ediyoruz?

Kolaya alternatif bir markamız oldu da ben mi bilmiyorum!

Hem bu malları ülkeye sokan devlet, satan ve evine ekmek parası götüren de Bakkal Mehmed Efendi, Tornacı Hasan Usta ve Dondurmacı Kemal Abi…

Yani siz mallara değil bu garibanların rızkına mani oluyorsunuz boykot etmekle.

Diğer bir husus da geçen yine sosyal medyada rast geldim. Amerika ve İsrail’in Kudüs kararına öfkelenen bir grup genç; gariban bir eşeğin üzerine Amerika ve İsrail bayraklarını boyatarak eşeğe şiddet uyguluyor.

Bazıları eşeği kırbaçlıyor bazıları da taşlıyor.

Allah, eşeğe dil verseydi ya da insanlarla konuşmayı uygun görseydi herhalde; ‘ben eşeğim ama siz benden daha eşeksiniz’ diyerek karşılık verecekti.

İşte Filistin meselesinde yıllardır yaptığımız hatalar bunlar…

Belki daha çok var.

Türkiye’nin lokomotifinde Birleşmiş Milletler; Amerika ve İsrail’e, ‘Orda dur!’ işareti yaptı ama Siyonistler hiçbir zaman boş durmayacak.

Yine öfke katsayımızı artırmak için her türlü kirli yola tevessül edecekler.

Ama bizim de artık alışılmışın dışında mücadele yöntemini değiştirmek gerekiyor.

Kudüs fatihi büyük kumandan Selahaddin’in; ‘Vallahi Cuma namazına gelenler, sabah namazına gelmedikçe Kudüs’e cihadı emretmeyeceğim!’ deyişi gibi hakiki cihada yönelmek gerekiyor.

Yahudi mallarını ekarte edecek üretim sistemini geliştirerek dışa bağlılığı minimize etmek vazifemiz olmalı.

Bediüzzaman’ın; ‘Bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslam’dır’ deyişi gibi tüm İslam coğrafyasının ve mazlumlarının derdi ile dertlenen, sıkıntısına çözüm üreten ve yetim bırakmayan, sunî olmayan güçlü bir birlikteliği oluşturmak…

Birleşmiş Milletler oy sonuçları bunun belki bir miladı idi.

Devamı hep gelsin inşallah.

Twitter: https://twitter.com/omercelebiresmi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.