Geçmiş ya 'ah' ya 'oh' dedirtir

Geçmiş ya 'ah' ya 'oh' dedirtir

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Bir iki Sözde beyan ettiğimiz gibi, her insan geçmiş hayatını düşünse, kalbine ve lisanına ya "ah" veya "oh" gelir. Yani, ya teessüf eder, ya "Elhamdülillâh" der.

Teessüfü dedirten, eski zamanın lezâizinin zeval ve firakından neş'et eden mânevî elemlerdir. Çünkü zevâl-i lezzet elemdir. Bazan muvakkat bir lezzet daimî elem verir. Düşünmek ise o elemi deşiyor, teessüf akıtıyor.

Eski hayatında geçirdiği muvakkat âlâmın zevâlinden neş'et eden mânevî ve daimî lezzet, "Elhamdü lillâh" dedirtir.

Bu fıtrî hâletle beraber, musibetlerin neticesi olan sevap ve mükâfât-ı uhreviye ve kısa ömrü musibet vasıtasıyla uzun bir ömür hükmüne geçmesini düşünse, sabırdan ziyade, şükreder,  -Küfür ve dalâletten başka her türlü hal için Allah'a hamd olsun- demesi iktiza eder. Meşhur bir söz var ki, "Musibet zamanı uzundur."

Evet, musibet zamanı uzundur. Fakat örf-ü nâsta zannedildiği gibi sıkıntılı olduğundan uzun değil, belki uzun bir ömür gibi hayatî neticeler verdiği için uzundur. (Lemalar, İkinci Lem´a, s.16)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
TEESSÜF : Üzülme, beğenmeme ve râzı olmadığını ifâde etme, eseflenme.
ELHAMDÜLİLLÂH : Her ne kadar hamd ve şükür varsa,ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi Allah\'a mahsustur.
LEZÂİZ : Lezzetler. Tatlılıklar.
ZEVAL : Zâil olma, sona erme.
FİRÂK : Ayrılık, ayrılma, hicran.
NEŞ\'ET : Çıkma, doğma, meydana gelme, kaynaklanma, yetişme.
ELEM : Ağrı, acı, keder, dert, gam, kaygı.
ZEVÂL-İ LEZZET : Lezzetin yok olması.
MUVAKKAT : Geçici; kısa bir zaman, vakitli, fâni.
MÜKÂFAT-I UHREVİYE : Âhiretteki mükâfat ve ücretler.
ÖRF-Ü NÂS : İnsanlar nazarında makbûl bir gelenek hâline gelen hususlar.