Genç Said Tahiri Mutlu
Günlük Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur'aniyede kuvvetli arkadaşım.
Bu defa kahraman Tahir'i umumunuz namına gördüm ve onda, bir Lütfi, bir Hafız Ali, bir Hüsrev ve bir Said (fakat genç Said) müşahede ettim. Cenab-ı Hakka çok şükrettim. Bu defa onun kokusunu alıp, o daha gelmeden benim yanıma gelen komiser ve taharri adamları münasebetiyle, benden, talebeler tarafından sual edilen bir mesele, belki size de bir faydası var diye gönderildi.(Kastamonu L. Sh.107)
Yeni hurufla yazdığınız iki mesele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Meseleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur'ân'a ve Kur'ân hattına mahsus ve memur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasiptir. (Şualar Sh. 270)
Çok tecrübelerle ve bilhassa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste katî kanaatim gelmiş ki, Risale-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir. Meşgul olmadığım zaman o musibet tezâuf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder. Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev'i ve Hâfız Ali (r.h.), Tahirî'yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. "Acaba neden?" derdim. Şimdi anladım ki, onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar; mâlâyani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enâniyetten gelen hodfuruşluk ve tenkit ve telâş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itmi'nan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirtlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur'un mânevî kuvvetini gösterdiler. Cenâb-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin. âmin. (Şualar Sh. 282)
Hakikaten Hüsrev'in infikâki beni çok müteessir etmişti. Fakat Tahirî o parlak kalemiyle benim o teessüratımı izale eyledi. O bütün efrad-ı ailesiyle, peder ve validesiyle Risale-i Nur'un has talebeleri içinde her vakit hissedar olacaklardır.
Hem bu Tahir'in yüzünden bugünden itibaren Atabey'de, İslamköyü, Sav Köyü, Kuleönü karyeleri gibi Nurs karyesine arkadaş olup umum manevi kazancımıza hissedar oldu. (Kastamonu L. Sh. 70)
Mübarekler, Tahir ile beraber, Tahirî'nin bize o kıymettar kalemiyle Cennet taamları gibi çok tatlı ve huri libası gibi çok güzel yazıları, burada herkesi lezzetle mütalaaya sevk ediyor. Ve onun masume iki mübarek kızlarının yazdıkları nüshalar, burada kadınlar, kızlar âleminde geziyor, görenleri Risale-i Nur'a cezb ediyor. Çok çalışkan ve fedakar Tahirî'nin kesretli hediyeleri, bizleri çok borç altında bıraktı.(Kastamonu L. Sh. 86)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ESBÂB : Sebepler.
MÂLÂYÂNÎ : Mânâsız, faydasız, boş şey.
HODFURUŞ : f. Kendini beğendirmeğe çalışan. Övünen.
METÂNET : Kararlılık, dayanıklılık, sağlamlık.
İTMİNAN-I KALB : Kalben emin oluş, kalbî tatminkârlık, kalpten ve gönülden inanma.
ZINDIKA : Dinsizlik, inançsızlık.
MAHVİYET : Tevâzu, alçak gönüllülük.
SECİYE : Huy, karakter, güzel ahlâk.
TEŞMİL : İçine alma, yayma, genişletme, genelleştirme.
MÜTEESSİR : Tesir altında kalmış, üzülmüş veya sevinmiş, hissiyâtına dokunmuş, üzüntülü.
TEZÂUF : Kat kat artma, çoğalma.
İŞTİGAL : Bir iş işleme, uğraşma, çalışma.
KİTABETEN : Yazarak.
KIRAATEN : Okuyarak.
MAHSUS : Ayrılmış, tâyin edilmiş.
HATT : Yazı. El yazısı.
HURUF : Harfler.
İNFİKÂK : Ayrılma, ayrışma; yerini terketme; ayrı düşme.
MÜTEESSİR : Tesir altında kalmış, üzülmüş veya sevinmiş, hissiyâtına dokunmuş, üzüntülü.
İZÂLE : Ortadan kaldırma, yok etme.
EFRÂD-I AİLE : Âile fertleri.
KARYE : Köy.
HİSSEDAR : Hisse sahibi. Pay sahibi.
MÜBÂREK : Bereketlenmiş, uğurlu, hayırlı.
TAAM : Yemek, yiyecek, gıdâ.
LİBAS : Elbise.
MÜTÂLÂA : Bir işi düşünme; okuma; tetkik etme, etraflıca düşünme.
MÂSUME : Suçsuz kadın veya kız çocuğu.
NÜSHA : Yazılı şey, yazılı bir şeyden çıkarılan suret.
TAHARRÎ : Araştırmak.
MÜNÂSEBET : İki şey arasındaki uygunluk, yakınlık, bağlılık, yakışmak, vesile, alâka.