Gençlik Kongresi Sonuç Bildirisi-2

Gençlik Kongresi Sonuç Bildirisi-2

Risale-i Nur Gençlik Kongresi sonuç bildirisi-2

I. Ulusal Risale-i Nur Gençlik Kongresi’nde hazırlanan, “İçtima-i Hayatta Gençlik” masasının sonuç bildirisi:

Gençlik dönemi

İnsanlar her şeyin en iyisini, en güzelini istediği için birbirlerine muhtaçtırlar. Bu da sosyal hayatı netice verir.

İnsanı tarif eden en kapsamlı sıfatlardan birisi de ‘yolcu’dur. Bu yüzdendir ki zaman-ı âdemden bu güne kadar insanların kafasını kurcalayan; “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” sorularıdır. Gençlik, gerçek soruların peşinde koşup, izini sürüp yaratılış esprisini yakalamak için verilmiş en kıymetli nimetlerden biridir. İşaratü’l İ’caz tefsirinde ifade edilen “Evet, beni âdem, büyük bir kervan ve azim bir kafile gibi mazinin derelerinden gelip, vücut ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kainatın nazar-ı dikkatini celb etti. ‘Şu garip ve acip mahlûklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?’ diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükumeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı”

İnsan hayatının en verimli evrelerinden biri gençliktir. Gençlik; buluğ çağıyla başlayan, yirmili yaşların ortalarına kadar devam eden, çocukluktan erişkinliğe köprü olan dönemin adıdır Gençlik, insanın bir daha asla elde edemeyeceği bir fırsattır Sanki hiç tükenmeyecekmiş gibi gelse de çok çabuk tükenen bir dönemdir.
Heyecan, coşku, aksiyon, açık sözlülük gibi özelliklere sahip olan genç bu özelliklerini hayırlı yerde kullanabileceği gibi, yanlış mecralarda kullanma eğiliminde de olabilir Her gencin birtakım zaafiyetleri yanında güzel yönleri, üstün özellikleri de vardır
Gençlik, bir nevi belirsizlik, arayış ve şekillenme dönemidir İsyankârlık, macera, kuruntu, alınganlık, tepkisellik ve dağınıklık gibi davranışlar görülebilir

İnsanın yapısında hayır ve şerre yönelme istidadı birlikte bulunmaktadır İnsan hangisini geliştirirse o baskın olur Hayırdan habersiz yetişen gençliğin kaçınılmaz durağı şer olacaktır Bediüzzaman Hazretleri bu konuda hayır tarafının ağır basması noktasında şu tavsiyede bulunuyor: “Akaidi ve imani hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdani ve akli olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hale, alem-i İslamın hal-i hazırdaki vaziyeti şahittir.”

Ailenin Önemi

Kişiliğin şekillenmeye başladığı ilk yer ailedir Gençlerin sorunlar yaşamaması, kimi tuzaklara düşmemeleri için en başta iyi bir aile terbiyesi verilmelidir Karmaşık çok sayıda sorunla karşılaşabilecek olan gençliğe en başta aileler anlayışla yardımcı olmalıdırlar Gençlere tavsiye edilen doğruları aileler öncelikle kendileri yapmalıdır Aksi takdirde yapılan nasihatlerin tesir ve etkisi ya hiç olmaz ya da sınırlı seviyede kalır

“İşte, tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler, ‘Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme.’ Yani, ‘Fıtratını değiştir’ gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, ‘Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz’; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.”

Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyuruyor: “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imani alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkanlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslamiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevi fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir.”
Eğitim

“Vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder ” Gençlerin farklı özellik ve güzelliklerini fark edebilmek ve buna göre strateji belirlemek eğitimcinin ve davetçinin görevidir İlim öğreniminde ve öğretiminde cinsiyet farkı gözetilmez Sadece pozitif ilimlerle yetinilmemeli, yeterli bir dini eğitim de alınmalıdır Sadece pozitif ilim insanı şüpheye götürür Eğitimde gaye, ahlaki değerleri benimseyen, vatanını ve milletini seven, topluma faydalı, Rabbimizin razı olacağı birer fert yetiştirmek olmalıdır Eğitimcilerimiz ve eğitim kurumlarımız, gençliğimizin gönül ve ruhlarını da geliştirmek ve güçlendirmekle görevlidirler

Gazeteler, dergiler, radyo, televizyon sinema ve internet gibi araçlar da her insanı olduğu gibi gençleri de çok etkilemekte ve onların hayatlarına yön vermektedirler

Gençleri Bekleyen Tuzaklar ve Çözümleri

Yalan

Gençleri ve bütün insanları alakadar eden ahlakın temeli olan yalan söylememek konusu çok önemlidir. Bir genç yalana başvurursa daha onun güvenilecek bir tarafı kalmaz.
Bediüzzaman Hazretleri Münazarat adlı eserinde bize en fazla lazım olan şeyin doğruluk daha sonra yalan söylememek olduğunu söylemekle yalan söylememenin önemini vurgulamaktadır.

Müzikte Ölçü

“Evet, beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı.”
İslamiyette bazı sesler helal bazı sesler haramdır. “Evet, ulvi hüzünleri, Rabbani aşkları iras eden sesler helaldir. Yetimane hüzünleri, nefsani şehevatı tahrik eden sesler haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.”

Giyim

Giyim sektörü modayı kullanarak gençleri israfa sevk etmiştir. Ölçü, israfa kaçmamak ve islamiyete uygun biçimde olmalıdır.

Sinema

"Ekmek yemek, yaşamak gibi zarurî ihtiyaçlar haricinde başka hangi zaruret var? Su-i ihtiyardan, gayr-ı meşru meyillerden ve haram muamelelerden tevellüd eden hareketler haramı helâl etmeye medar olamazlar. Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuşsa, mutlak zaruret olmadığı ve su-i ihtiyardan geldiği için, haramı helâl etmeye sebep olamaz”. Bunun yanında islamiyete uygun, müsbet içerikli mesaj veren filmler izlenebilir.

Anarşiyi önleme yolları

Özellikle gençleri ilgilendiren konulardan biri his ve heveslerin yüksekliğinden dolayı, sürü psikolojisiyle bazı grupların arkasından giderek kendilerine yazık ediyorlar.
Bu önleme yollarından biri kalblere manevi yasakçı bırakmak.
Anarşiyi önlemenin yollarından biri de uhuvvet duygusunun geliştirilmesidir.
Gençleri bekleyen tuzaklardan bir kaçı ve çözümleri
Fuhuş               Evlilik
İçki                   Günah içindeki elemi göstermek.
Hırsızlık             Meslek yönlendirmesi
Ümitsizlik          Şevk, tevekkül, dua
Dünya sevgisi   Ahirete yönlendirme
Hırs ve israf      Şükür ve kanaat

Günahlara karşı koyma

Dünyanın öyle baş döndürücü kıskaçları ve tuzakları var ki, insanın, Allah’a sığınmaktan, ehl-i iman lehine “imdat!” demekten ve mağfiret istemekten başka hiçbir çaresi kalmıyor. Çünkü bütün kıskaçlar, bütün tuzaklar, şeytanın yolumuz üzerindeki duraklarından ve tezgâhlarından başka bir şey değildir. Gençlik döneminde akıldan ziyade hisler ön plandadır. Bundan dolayı çok kolay günah tuzağına düşülüyor.

Kötü yollara ve günahlara karşı duyarlı olmak, onlardan uzaklaşmaya çalışmak, bunu gündemimizin ilk sıralarına almak ve bu uğurda gayret sarf etmek şüphesiz amellerimizin en hayırlılarındandır. Bediüzzaman Hazretleri bu tahribât, sefahet ve cazibedar hevesât zamanında davranışlarımızda temel hareket noktamızın şerleri def etmek ve günahları terk etmek olduğunu beyan eder ve takvanın tanımını buna göre yapar. Takva, yüreğimizde Allah korkusunu duyarak kötülüklerden ve günahlardan kaçınmaktır. Bunu başarmak ise, zamana, yere, çevreye, isteğimize, niyetimize, duâmıza ve temâyülümüze doğru orantılı gayretlerimize bağlıdır. Binlerce günahın kendiliğinden hücumda bulunduğu bu zamanın ağır şartlarında, Üstad Hazretleri:
1- Az bir salih amel, çok hükmündedir.
2- Farzları yapan, günahlardan kaçınan kurtulur.
3- Bir haramın terki vaciptir ve bir vacibi işlemek çok sünnetlere tercih edilir.
4- Az bir amel göstererek yüzlerce günahı terk etmekle, yüzlerce vacip işlenmiş olur.

5- Böylece takva namıyla ve günahlardan kaçınmak niyetiyle hareket etmek, bu zamanda salih ameldendir.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir.

“Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki; bir adamın bir günde harab ettiği bir sarayı, yirmi adam yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek hârikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu'cizevari muvaffakıyet ve fütuhat görülecekti.”

“Aziz kardeşlerim! İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisata karşı, ihlas kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz; iştirak-i a'mal-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemler ile, herbirinin a'mal-i sâliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi, lisanlarıyla herbirinin takva kal'asına ve siperine kuvvet ve imdad göndermektir.”

“Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. Meselâ: Utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicab ettiği zaman, melaike ve ruhaniyatın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emare ile onları inkâr etmek arzu ediyor. Hem meselâ: Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennem'in tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennem'in ademini arzu ettiğinden, küçük bir emare ve bir şübhe, Cehennem'in inkârına cesaret veriyor.”

Bediüzzaman’ın verdiği bu örneği daha iyi anlamak için bir adam düşünün. İman esaslarına inanıyor; fakat bazen günah işliyor. Sonra bu günahların cezasını çekeceğini düşünüyor. Eğer tövbe ile bu günahlar izale edilmezse ve günah işlemekten vazgeçilmezse insan cehennem azabından dehşetli bir şekilde korku çekiyor. Bu günahı işlemeye devam edip cehennemde ceza göreceğini düşündükçe istiyor ki öyle bir yer olmasın ve insan da ceza çekmesin. Git gide böyle bir azap yerinin olmamasını istiyor ve yavaş yavaş inkâra meylediyor. Böylece haşri ve cehennemi inkâra başlıyor ve küfre giriyor. Bu sebeple bir günah işlediğimizde hemen tövbe ile o günahın kirlerinden temizlenmeli ve günahlardan uzak durmalıyız.

Gaye-i hayal

İnsan hedefsiz kalırsa, nefsinin çevresinde dolaşmaya ve çirkin bir kısım zevk istekleriyle boğuşmaya başlar.
Her canlının bir var oluş gayesi vardır ve hayatı boyunca bunu gerçekleştirir.
Öncelikli ve en temel amacımız hayata geliş gayemize uyun yaşamaktır. Geliş gayemiz Allahı tanımak, sevmek, rızasına uygun bir ahlaklı yaşayıp ebedi mutluluğu kazanmaktır. Bunu başarmak yaşama gerekçesinin yüzde doksan dokuzunu başarmak sayılır. Geriye kalan yüzde bir, sadece hayata tutunmakla ilgili olan, meslek aile, evlilik para kazanma gibi boyutlardır.

Gaye ve amacı olmayan ve yüksek amaçlar ve hedefler peşinde koşmayan bir insan bencilleşir. Artık enaniyeti kalınlaşmaya başlar. Sadece cismâni ve bedensel zevkler peşinde koşan ve amacı bunu gerçekleştirmek olan bir insan aklı, ruhu ve bütün hissiyatı ile bu basit amaçlarını gerçekleştirmek için çalışacaktır. Bu durumda onda kendini düşünme, kendi geleceğinden endişe etme, kendi menfaatini takip etme gibi basit duygular gelişecek ve bunun için başkalarına zarar vermeye, düşmanlığa, hasede, gıybet ve dedikoduya başlayacaktır. Duyguları da buna göre basitleşecek ve gaye-i hayali olmadığı için de bütün zihniyeti ile bencilliğe yönelecektir. Her şey kendine ve kendi menfaatine alet etmeye ve çevresine zarar vermeye başlayacaktır. İste “ezhanın enelere dönmesi” bu suretle gerçekleşmiş olacaktır.

Bu zamanın gençlerinin problemlerinden bir tanesi de kendi kabiliyetlerine göre yönlendirilememeleridir. Cemaat olarak bu konuda bize çok görev düşüyor. Eğer gençlerin kabiliyetlerine göre onlara görev verirsek hem gençlerin kabiliyetleri inkişaf etmiş olur hem de cemaat olarak gelişiriz.

Gaye-i hayal, ideal anlamındadır. İnsanın mutlaka bir gaye-i hayali olmalıdır. Böyle ideallerden mahrum olanlar, bencillikten kurtulamazlar. Ene merkezli bir hayat yaşarlar. “Yaşadığım topluma, ülkeme ve bütün insanlığa faydalı bir fert olacağım. Kendim için değil, onlar için yaşayacağım.” diyen insanın gaye-i hayali toplumun refah ve saadetidir. Her mümin için rızay-ı İlahiyi kazanmak ve ebedi saadete ermek gaye-i hayal olmalıdır. Ayrıca, her fert kendi kabiliyeti doğrultusunda belli bir alanda zirveye çıkmayı hedeflemelidir.

Mü’min olarak iman hizmetini hayatımızın merkezine alarak sosyal hayatımızı ona göre şekillendirmek ve iman hakikatlerini yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak gerekir.