Ömer ÇELEBİ
Gençlik nereye koşuyor/koşturuluyor-3
Resul-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam buyuruyor ki: "Sizlere gençler hakkında nasihatte bulunuyorum; onların yumuşak ve faziletleri kabul etmeye müsait bir kalpleri vardır. Allah, beni insanları Allah'ın rahmetine müjdelemem ve azabından korkutmam için gönderdi. Gençler benim davetime icabet ettiler ama yaşlılar davetimi reddederek bana muhalefet ettiler."
Gençlikle alakalı bizatihi gördüğüm, işittiğim ve dert edindiğim şeyleri daha önce sizinle paylaşmıştım. Efendimizin kudsi davetine ilk icabet eden gençler olmasına rağmen, bu asırda gençliğin düştüğü vahim durum, zahirde basit ve sıradan görünebilir fakat hakikatte ehemmiyeti oldukça büyük. Zira gençlik:
Hakikati arama dönemidir.
Zihnin, düşüncenin kemale eriştiği dönemdir.
Nefsin en çok hararetlendiği dönemdir.
Manevi imtihanın en şiddetlendiği, günahların oluk oluk aktığı ve bu günahlara mukabele etmenin en zor olduğu dönemdir.
Feryad-ü figanların, ah-u eninlerin, eyvahların arttığı ihtiyarlığımızın evvelindeki dönemdir.
Kıyamet günü sorgu meleklerinin, “bu elmas ömür sermayesini nerede ve nasıl harcadın?” şeklinde hesaba çekecekleri dönemdir.
Hz. Ömer’in: “Namaz kılan ihtiyarı severim ama namaz kılan gence aşığım” dediği dönemdir.
Allah katında ömür sermayesinin en kıymetli dönemidir.
Hülasa, gençlik her şeydir.
Ama elimizde durmayacak, gidecek.
Hem de şüphesiz.
Yazın, güze ve kışa yer vermesi; gündüzün; akşama ve geceye değişmesi kat'iyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek.
Peki ne yapılmalı?
Evvela, dini-ahlaki değerlere bağlı bir hayat tarzı benimsemeleri için gerekli önlemleri almalıyız. Bunun için de aileden başlamalıyız. Zira aileyi kurtarırsak gençliği, gençliği de kurtarırsak toplumu kurtarmış oluruz.
Bediüzzaman Hazretleri buyuruyor: “İnsanın, hususan müslümanın tahassüngahı ve bir nevi cenneti ve küçük dünyası aile hayatıdır.”
Bundandır ki, peder ve validelere büyük vazifeler düşüyor. Azami derecede şuurlu olmalı, evlatlarına olgun davranış biçimlerini, her iki dünya saadetini temin edecek şekilde onlara örnek olmalıdır.
Kanaatimce toplumun en büyük kanayan yarası ve gençliğin bu derece sefahete düşmesinin en büyük sebebi boşanmalar, parçalanmış aileler ve geride bıraktıkları çocukları.
Ne yapılırsa yapılsın! Gençlerden önce anne-babalar bilinçlensin, her önüne gelen boşanıyorum, huzurlu olacağım deyip, avukatlara, adli makamlara gitmesin.
İnternet…
Ah ah bu internet hem teknolojik bir nimet, muazzam bilgi hazinesi hem de baş belası. Doğru kullanılmazsa malayani şeylerle zaman harcamaktan, gereksiz bilgi sahibi olmaktan başka pek işe yaramıyor gençlerin nazarında. Hele bir de bu fesler mesler sayesinde gençlerin yalancı kimlikleri ortaya çıktı. Sahte dostluklar, münasebetler almış başını gidiyor.
İnternetle birlikte televizyon da büyük bir risk. Türkiye’de ortalama gençler beş saatini, çocuklar da üç saatini televizyon karşısında harcıyor. Haftasonları bu rakam daha fazla. Zaten dizilerdeki hayali karakterler gençlerdeki travmaların en büyük sebebi. Hatta çoğumuz biliriz, öğretmen sınıfta 6-7 yaşlarındaki öğrencilerine soruyor: “Evet çocuklar akşam eve gittiğinizde hangi programlara bakıyorsunuz? Evet, Fatmacan: “Kırık Kalpler”, Aycan sen neye bakıyorsun: “Adanalı, öğretmenim” ve öğretmen arka sıralarda ellerini arkaya yaslamış, iyice gerilmiş 6 yaşındaki Emir Ali’ye sorar sen neyi seyrediyorsun: “Polat, öğretmenim”. Yavrum bu yaşta Polat’a bakma ilerde sorun yaşarsın diyor. Çocuk da öğretmenine Polat’tan öğrendiği cümleyle cevap veriyor: “Sonunu düşünen kahraman olamaz, öğretmenim.” Bunlar gibi yüzlerce karakterler var ve hepsi gençler hatta çocuklar tarafından örnek alınarak hayat tarzı olarak kullanılıyor.
Çocukların ve gençlerin internete ve televizyonlara olan münasebetleri kısıtlamalı, bunların kontrollü bir şekilde kullanılmasını teşvik etmeliyiz.
Dini eğitim ve Kur’an kursları…
Güzel ahlakın temelinde din vardır. Halis-muhlis “dindar bir neslin” gençleri de zaten ahlaklı olur. Ancak milli eğitim sistemimizdeki dini eğitim çok yetersiz. Zaten din-kültürü hocaları gerektiği gibi yetişmiyorlar. O yüzden kanaatimce bir matematik öğretmeni sadece matematik anlatmakla yetinmesin, öğrencilerine ahlaktan da mevz-u bahis etsin. Coğrafyacı da, fizikçi de, felsefeci de…
Yazın camilerde yapılan Kur’an kurslarının ciddiyeti arttırılmalı ya da camilerde değil de okulda verilmesi icab ediyor. Çünkü camiye ilk gün 100 kişi gelse ertesi gün 60’a diğer gün 30’a sonuna doğru kimse kalmıyor ve gençler Kur’an öğrenmekten mahrum kalıyorlar. İnşallah yeni eğitim sistemi ile birlikte okuldaki Kur’an eğitimi yoğunlaşacaktır.
Evet, dostlar bunlar gibi müşahhas misaller arttırabilir. Ama yukarıdaki önerilerin önünü açmak için en büyük reçete, en büyük derman her gencin eline bir adet “Gençlik Rehberi” verip ve en az iki kere okunması teşvik edilecek. O zaman gençlerimiz gerçek manada başıboş bırakılmayıp, dini ve manevi değerlerden yoksun kalmayarak istikbalimizin temin olacaklar.
Ve inşallah ahirzaman gençlerimiz de efendimizin davetine ilk icabet eden Ali bin Ebu Talip, Usame bin Zeyd ve Mus’ab bin Umeyr gibi gençlerden ders alarak, onların yolunda ilerler.
Vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.