Senai DEMİRCİ
Gıybet, kardeşimizi kuyuya atmaktır...
Kardeşleri Yusuf'u kuyuya atarken, "gayb" olmasını yani kaybolmasını ümit ettiler. Öldürmediler ama diriliğini gözden düşürmeyi hedeflediler. Kıymetinin ancak kendilerinin bildiği Yusuf'u ucuzcu kervanların insafına bıraktılar. Kıymetini kardeşlerinin bilmediği bir kardeş, Yusuf da olsa ucuza satılmaya değmez mi?
Diyeceğim o ki, biz de gıyabında bir kötülüğünü andığımız kardeşimizi Yusuf gibi kuyuya atıyoruz. O kuyu ki, bir "gayb" yeridir. İnsaf ehlinin, kıymet bilenlerin uğramayacağı bir yerdir. Gıybetini yaptığımız kardeşimizi işte biz böylece ucuza satıyoruz. Değersizleştiriyor; çok az pahaya satılacak bir köleye dönüştürüyoruz.
Soralım kendimize... Kim Yusuf'u kuyuya atma suçundan masumdur? Kim kuyuya atılmış Yusuf'ları ucuza satmaktan ve satın almaktan sakınabilmiştir? Kimin dilinde kardeşi Yusuf'a ait sahte kanlı bir gömlek yoktur?
Anlaşılan o ki, şeytan yaptıklarımızı bize süslü gösteriyor... Nefsimiz bize gıybetimizi lezzetli yapıyor. Her gıybet bir masum Yusuf'u pazarda ucuza satılan bir köle eyliyor. Yabancı ve insafsız gözlerde, aldırışsız ve izansız dillerde yağmalandıkça yağmalanıyor kardeşimiz Yusuf...
Not: Yusuf'un atıldığı kuyuyu, Kur'ân, "gayâbet'ül cubb" diye tarif eder: gayâbet ile gıyab/gıybet aynı kelimedir. "Görünmeyecek derinlik" ya da "içindekini görünmeyecek kadar saklayan çukur" demektir. Kardeşimizin gıyabımızda olduğu zaman ve mekanlar, tıpkı o "kuyu" gibidir. Hem kardeşimizi kimseye görünmeyecek kadar saklar hem yaptığımız gıybeti bize göstermeyecek kadar bizi bizden saklar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.