Gökyüzü, yağmurla Allah'ın birliğine şehadet eder

Gökyüzü, yağmurla Allah'ın birliğine şehadet eder

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl, ey Kâdir-i Mutlak,

Kur’ân-ı Hakîmin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tâlimiyle anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar Senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler. Öyle de, cevv-i semâ, bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra’dları ve rüzgârlarıyla ve yağmurlarıyla, Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.

Evet, câmid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına göndermesi, ancak Senin rahmetin ve hikmetinledir; karışık tesadüf karışamaz.

Hem elektriğin en büyüğü bulunan ve fevâid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder.

Hem yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra’dat dahi, lisan-ı kàl ile konuşarak Seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder.

Hem zîhayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek ve nüfusları rahatlandırmak gibi çok vazifelerle tavzif edilen rüzgârlar dahi, cevvi âdeta bir hikmete binaen “Levh-i mahv ve isbat” ve “yazar, ifade eder sonra bozar tahtası” suretine çevirmekle, Senin faaliyet-i kudretine işaret ve Senin vücûduna şehadet ettiği gibi, Senin merhametinle bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi, mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle senin vüs’at-ı rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder. (Lem'alar, Münâcat)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
âb-ı hayat : hayat suyu
azamet : büyüklük, yücelik
berk : şimşek
binaen : dayanarak
câmid : cansız, katı
cevv : hava, gök boşluğu
faaliyet-i kudret : Allah’ın sonsuz kudretiyle ortaya çıkan fiiller, işler
fevâid-i tenvir : aydınlatmanın, nurlandırmanın faydaları
Feyyâz-ı Müteâ : Hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmadan çok bereket ve bolluk veren Allah
feza : uzay
haysiyet : itibar, özellik
heyet-i mecmua : genel yapı, bütün
hikmet : fayda, gaye
imdad : yardım
istifade : yararlanma
katre : damla
keyfiyet : durum, nitelik, özellik
kudret : Allah’ın güç, kuvvet ve iktidarı
Levh-i Mahv, İsbat : bir şeyin yıkılıp tekrar kuruluşunu gösteren manevî levha, yaz boz tahtası
lisân-ı kal : sözlü ifade
mahiyet : temel özellik, nitelik
mahşer-i acaip : hayret verici şeylerin toplandığı yer
mevzun : ölçülü
muhalif : aykırı, zıt
muntazam : düzenli, intizamlı
Mutasarrıf-ı Fa’âl : Her zaman zatına has ve lâyık iş yapan, daima faaliyette bulunan, idâre eden ve tasarrufta bulunan Cenâb-ı Hak
nüfus : nefisler
ra’d : gök gürültüsü
ra’dât : gökgürültüleri
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rububiyet : Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi
suret : şekil, biçim
şefkat : acıma, merhamet
şehadet etmek : şahitlik etmek
şuur : bilinç, anlayış
şümûl : kapsamlılık, kuşatıcılık
takdis etmek : Allah’ın her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğunu ilân etmek
tasarruf etmek : dilediği gibi kullanmak ve yönetmek
tavzif etmek : vazifelendirmek
tenvir etmek : nurlandırmak
tesbihat : Allah’ı noksan sıfatlardan yüce tutan sözler
umum : bütün
vahdet : birlik
vücub-u vücud : Allah’ın varlığının zorunlu olması
vücûd : varlık
vüs’at-ı rahmet : rahmetin genişliği, büyüklüğü
zemin : yer
zîhayat : canlı, hayat sahibi