Gözünde yüz korkusu varsa yüzünde göz korkusu var

Bu korkular hep boşluktan arkadaşım. Varolana fenasının sezdirilmesinden. Nereye varacağını kestirememekten. Hani mürşidin demişti sana: Şer ademîdir/yokluksaldır. Hayır vücudîdir/varlıksaldır. İşte insan boşluk gördüğü herşeyde şerrin ko(r)kusunu hisseder. İhtimale dahil olan herşey bir parça endişelendirir seni. İşte iradenin bedeli. Ne çok şeyden korkuyorsun hem. Sadece karanlıktan, öcülerden, gelecekten, cehennemden, ölümden değil verdiğin sözlerden de. Onları da boynunda zincir gibi hissediyorsun. Sardıkça sıkışıyorsun.

Sanki her söylediğin ayağını bağlıyor/bağlamış. Kıpırdayacak serbestin kalmamış. Geçmişte çok konuşmuşsun. Kelimelerden duvarlar örmüşsün habire. Şimdi içinde susuyorsun. Diri yüzlere bakmayı sevmeyişin de bundan belki. El açıp yeterince dua etmeyişin de. Dikkat edilsin istemiyorsun varlığına. Sen bile dikkat etmek istemiyorsun. Kumun altında kalmalı kafan. Aynada görünmemeli asl-ı ben. Gözünün içine bakan herkesin çelişkilerini/zaaflarını göreceğini sanıyorsun. Tereddüt tereddüt incelmişsin. Acaba acaba yaralanmışsın. Hassaslığın kırılganlığa dönüşmüş.

Buna karşı kendini kandırmak için çok yalan söylemişsin. Tasannularının ardına saklanmışsın bitevi. Sanki ‘yokmuş gibi’ yapınca geçecekler gibi. Geçmemiş. Yalan söyleyenler geçmişi sevmez. Yalan söyleyenler göze bakmak ve gözüne bakılsın istemez. Geçmişi unutsun istiyorsun herkes. Sen de unutmayı seçiyorsun. Duan kabul olmuş. Hafızan zayıflamış. İlk delili: Arkadaşlarının soyadları. İkinci delili: Mutlu olduğun anlar.

Unutkanlık, utangaçlık ve tevazu korkularının kılıfı olmuş. Asosyal falan da değilsin halbuki. Uzaktan seversin kalabalıkları. Fakat sayılarla yüzleşmeye cesaretin yok. O kadar çok şey ahdettin ki. Bizzat kendine karşı dahi tutamadığın o kadar çok sözün var ki. Bir sürü de gerçekleşmemiş hayal. Hadi bakalım. Heyula gibi. Birileri hatırlar veya hatırlatır diye korkuyorsun. İster inan ister inanma: Kur’an dinlerken sıkılman da bu yüzden. Nasihatten kaçman da. Sana kaçırdıklarını anımsatan herşeye karşı var aynı korunma hissin. İnsanlara eyvallah etmez görünürsün yine bu yüzden. Sana yapılan yanlışları unutmaz, verilmiş hediyeleri ise anmazsın, işte bu yüzden. Öyle ya: Nimeti anmak borçlandırır insanı. Sorumluluğu en(s)esine yükler. Sense ölmekten çok kendine karşı tutamadığın sözlerden korkuyorsun.

Sözünü tutamayanlar neden sıkılır biliyor musun? Fıtrat ahdini unutmaz da ondan. Vicdansa cevap anahtarın. En sağlam ‘sağlama’ yöntemi. Yapışkan bir bekçidir o. Onu ikna etmenin tek yolu geçmişi hatırlamamak. Yahut da şöyle söylemeli: Geçmişin güzelliklerini hatırlamamak. Seni borçlu çıkaracakları. Hesabı sana yazacakları. Anınca karşılık bekleyecekleri. Fıtrat vefayı ister. Vicdan onu talep eder. Onları hiç anmazsan belki(!) bundan da kurtulursun. Eh, felahın devekuşu felahı, ‘memnuniyetsizliği’ bir kalkan gibi kullanıyorsun hepsine karşı. Sen müzmin bir memnuniyetsizsin. Memnun olursan kaçtıkların üzerine çullanır.

Sana kızmıyorum. Ben de geçtim aynı yollardan. Ama dostum, inan bana, kaçırılanların acısı hiç geçmiyor. Sadece sana yapılanların değil, senin yaptıklarının da. Taşı doğru yere koymadığını hissediyorsun. Birşeyler yanlış geliyor. Birşeyler hep yanlış gidiyor. Bir ince sızı her tenhada batıyor kalbine. Beynamazlık da aynen öyle. Beynamazın gün gelip ezandan rahatsız olması kaçınılmazdır. Çünkü o vefasızlığını hatırlatır.

İnsan nefisten ibaret değil. Sırf ona göre de yaşayamaz. Nefsin planı da rahatı da hep kısavadelidir. Asıl, zaman uzayıverince, geçince günler birbiri ardına, nefsin de lezzet ümidi kesilince amelden, işte o zaman defterler açılıyor arkadaşım.

Ah o defterler ne yaman açılıyor! O zamana kadar tutmadığın her sözle o anda yüzleşiyorsun. Evet. Rabbin sana mutluluk vaadetti, doğru, varolduğundan beri de peşindesin. Fakat dostum yine o güzel Allahımız buyurmuyor mu bize: “Lutfettiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size verdiğim ahdimi tutayım. Ve yalnız benden korkun.” Ona vefalı olmadığını sana verilen sözlerin tutulmamasından anla işte. Kendine verdiğin sözleri tutamamandan anla. Ne ki, tam olmuyor, senden dolayı olmuyor. Bu hesap önce sende görülmeli. Yarım kalanlar hep korkudur. Yarım kalanlar hep korkutur. Yarım bırakan sensin. Her korkun tutmadığın bir sözden imal edilmiştir. Sen sözlerinde sâdık olsaydın elbette Allah’ı Sâdıku’l-Vaad olarak bulacaktın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.