Günümüz insanına Peygamberi anlatmak-3

Peygamberi anlatmak

Bütün bunlardan sonra işte o kritik soru zihnimizde belirginleşiyor. Acaba Peygamberimizi bu çağın idrakine uygun şekilde anlatırken onunla ilgili çalışmalarımızda nasıl bir usul, üslup ve esası takip etmeliyiz?  Bu soruya hemen her mesleğin, meşrebin, eği-limin, cemaatin, cemiyetin, hatta hemen her müminin vereceği bir cevap vardır. Hz. Peygamberi Risa-le-i Nur ile tanımış birisi olarak benim önereceğim tarz Risale-i Nur’un tarzı.

Kur’an’ın bu asırdaki bir müfessiri ve hayatı Kur’an’ın tercümesinden ibaret olan Allah Resülünün hayatını hayatına hayat yapma gayesi güden Risale-i Nur’un mesleği acz, fakr, şefkat ve tefekkürdür. Bu minvalde günümüz insanında kemal derecesinde bütünlüklü bir Peygamber algısının oluşması için başta 19. Söz, 19. Mektup ve 31. Lem’a Risaleleri olmak üzere Risalenin Peygamberimize vurgu yapan diğer tarafları dikkatle tetkik edilmelidir.

Kanaatimizce Risalenin Peygamberimizle ilgili sözle-rinin özeti; tefekkürün O’nun insaniyetinin, ubudiyetinin ve Risaletinin merkezinde olduğu yönündedir. Şu halde Peygamberimizle ilgili bir eser yazarken te-fekkürün O’nun insaniyetinin, ubudiyetinin ve Risaletinin merkezinde olduğunu anlatarak işe başlanmalıdır. Bu amaçla Peygamberimizin gündelik hayatı, tefekkürü, tezekkürü, “sıradan” bir günü nasıl yaşadığı hakkında siyerlerden ve ilgili diğer kaynaklardan geniş çaplı araştırmalar yapmak gerekiyor.

Bu araştırmaları yaparken Risaleden beslenen bir şakirdin muhakeme, tefekkür ve teyakkuzu ile O’nun hayatı mercek altına alınmalıdır. Aklı göz ardı edip, “bürhan”dan ziyade “tasvir-i müddea”ya dayanan bir duygusal anlatım tercih edilmemelidir. Peygamberimizi sadece övmeye çalışmak yerine, akıl ve kalbin dengede olduğu akleden bir kalb ve ruh ile Pegambere muhatap olarak, onu anlamak ve anlatmak gerekir. Yani muhabbet merkezli bir dili esas almak yerine, Risale merkezli bir duyarlığın karşılığı olan dil ile O’na muhatap olunmalıdır. O muhatabiyetten muhabbet hasıl edilerek, lezzet-i ruhaniye verilmeye çalışılmalıdır.

Kitabın hemen her satırına nakil ile aklın, rivayet ile dirayetin dengede olduğu bir üslup hakim olmalıdır. Bu durum, imani dil ile insani dil arasında gidip gelen bir sesle birleşerek, okuyucuya, sözü yormayan, sade, anlaşılır ama derinlikli bir metin ile karşı karşıya bulunduğu hissini vermelidir.

Peygamberin (s.a.v.)  günlük hayatını anlatırken, “O güne nasıl başlar, ne zaman kalkar, ne zaman ye-mek yer, ne zaman uyur, hangi saatte ne yapar, bir gününü nasıl geçirir… gibi” zaman (planlaması), ki-şisel gelişim ve başarı odaklı soru ve cevaplar üzerinde durmak yerine Peygamberin bir gününde dikkati çeken müşahede, tefekkür, tezekkür, namaz, dua, merhamet, ahlak ve esma-i hüsna gibi temel hususlar ele alınmalıdır.

Yine “Peygamberimiz ne kadar mükemmel bir in-sandı” gibi nispeten ezber kokan bir kanıyı besleye-cek bir üslup yerine, “Peygamberimiz niçin mükemmel bir insandı?” sorusunu cevaplayacak bir üslubu tercih edilmelidir. Onu kulluğun zirvesine taşıyan, âlemlerin efendisi kılan incelikler anlatılmalıdır. Onun herhangi bir günde karşılaştığı herhangi bir fiil, söz, olay, olgu veya duruma nasıl bir ruh hali ile yaklaşarak, sözünü zikir, suskunluğunu tefekkür, nazarını ibrete çevirebildiği hususu, nefsi, aklı, kalbi ve ruhu ikna edecek bir üslupla anlatılmalıdır.

Hayatın içindeki Nebi’nin her anını Rabb’inin huzu-runda olmanın şuuruyla yaşadığını, her anında her şeyden ve her oluştan O’na giden bir yol gösterdiğini, her anın, her şeyin, her işin ve her oluşun O’nun dilemesi, izni, iradesi, ilmi ve kudretiyle olduğunu gösterir bir dil kullanılmalıdır.

Peygamberimiz ile ilgili günümüz kitaplarına baktı-ğımızda Allah Resûlünün hayatında  tefekkürün, özellikle de kâinat  tefekkürünün yerine dair bir iz ve hatıranın zihinlerde ve kalblerde hakkıyla yer etme-diğini fark ediyoruz. Bu sorunu aşmak için Peygam-beri, kâinat  kitabının kullanma kılavuzu olan Kur’ân’ın (kitabullah) nasıl okunacağını gösteren bir rehber olarak tarif ederek,  “Allah’ım! Bana eşyayı olduğu gibi göster” hadisine gönderme yapılmalı, Fahr-i Kâinatın (a.s.m.) kâinat kitabı ile kitabullahın kavşağında bulunduğuna işaret edilmelidir. İnsan için uykuyu dinlenme, geceyi örtü, gündüzü maişet vakti kılan Rabb’imizin Kur’ân’da defalarca tefekkürü emrettiğini hatırlatarak, tefekkürün tıpkı gün gibi üç hali ve üç vakti olduğuna, bu üç vaktin de günün tamamı olduğuna dikkat çekilmelidir. Bu minvalde gece, gündüz, mehtap, gurup, sofra, yüz ve ene ile ilgi-li ayet ve hadisler çerçevesinde Peygamberimizin enfüsi ve afaki (kâinat ) tefekkürüne vurgu yapılma-lıdır. 

Rivayete göre, Hak Nebinin Risalet ile vazifelendiril-diği ilk gün Cebrail Aleyhisselam ona kulesti ve na-mazı öğretmiştir. Risalet tefekkür ve namaz ile başlamış; Peygamberimizin son sözleri de namaz üze-rine olmuştur.  Bu gerçekten hareketle namaz ve namazın bir günde muayyen beş vakte tahsisinin hikmeti üzerinde durulmalıdır. Bu konu “Her şey insan için, insan namaz içindir” tespiti ile genişletilerek, farz, nafile namazlar ile kuşluk ve gece vakti gibi vakitlerde kılınan namazlardan hareketle, namazın Peygamberin bir gününün hemen her karesinde karşımıza çıktığı belirtilmelidir.

Kudsi Nebinin namazdan sonra üzerinde en çok durduğu husus “dua”dır. “Dua ibadettir”, “Dua ibadetin özüdür” gibi hadisler hemen çoğumuzun malumudur. Fakat “Sizden herkes ihtiyaçlarının tamamını Rabb’inden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar” hadisini kaçımız biliriz veya bilsek bile kaçımız bu hadisin kıymetini anlayabiliriz. Oysa dua, her zaman, her durumda, her şey içindir. Şu halde Peygamberimizin mezkur hadiste de belirtildiği üzere günün her anında, her ihtiyacı için o anın o ihtiyacına ve o an insanın taşıdığı halet-i ruhiyeye muvafık bir dil ile Rabb’ine dua ettiği örneklerle anla-tılmalıdır.

Peygamberin konuşması zikirdir. Onun dilinde masivayı çağrıştıran hiçbir ses yoktur.  Onun zikir sözlerinde, karşılaşılan durum ve halet-i ruhiyeye göre hamd ve şükür, tesbih ve  tenzih, tekbir ve tehlil, dua ve iltica, istiaze ve münacat ya tek tek ya da hep beraber bir ahenk içinde çıkar karşımıza. Bu ahenk hemen her satıra yansıtabilmelidir.
Bismillah her hayrın başıdır. Peygamberimiz “bismillah”ı biliyor ve onu yaşıyordu. Bu gerçeğin rehberliğinde okur Peygamberin bir günündeki “bismillah (Allah’ın ismiyle)” izleklerinden, esma-i hüsnaya doğru kâinat  içinde bir yolculuğa çıkarılmalıdır.

“Beni Rabb’im edeplendirdi. Ne de güzel edeblendirdi!” diyen Peygamberin, insanlarla, kâinatla ve Rabb’i ile olan ilişkisi ahlak ve edep ölçeğinde değerlendirmelidir. Onun hayata ve varoluşa olan saygısı ve kalbin sesine hicreti hatırlatan merhameti gözler önüne serilmelidir.

Peygamberin bir gününden gündelik hayat manzaralarını anlatarak, hayatın içindeki Nebinin her anını alemlerin Rabb’inin huzurunda olmanın şuuruyla yaşadığı, her anında her şeyden ve her oluştan O’na giden bir yol gösterdiği, her anın, her şeyin, her işin ve her oluşun O’nun dilemesi, izni, iradesi, ilmi ve kudretiyle olduğu hususunun altı çizilmelidir. Peygamberin gününü üçe ayırdığını, gününün üçte birini uyku, istirahat, ibadet, tefekkür ve tezekkür için kendisine, ikinci üçte birlik dilimini hanımlarına, çocuklarına, yakın akrabalarına, kalan kısmını ise ashabına ve ümmetine ayırdığı hatırlatılmalıdır. Yine Pey-gamberin bizim gibi bir hayat yaşadığı, yiyip içtiği, ruhunun inşirah bulduğu günler yaşadığı gibi, hüzünlü günler de yaşadığı, çevresindekilerin doğumlarına şahit olduğu gibi, ölümlerine de şahit olduğu, Hz. Hatice, Ebu Talip ve -Hz. Fatıma hariç olmak üzere- çocuklarının hepsinin vefatını gördüğü hatırlatılarak, Peygamberin herhangi bir insanın yaşayabileceği bir çok şeye nicelik ve nitelik itibariyle muhatap olduğu, zaten bu yüzden bütün alemlere Peygamber olabildiği beliğ bir şekilde izah edilmelidir.

Zeyl: Günümüz insanına Peygamberi anlatırken cennetmisal bir hayat yaşayan Peygamberimizin ibretli ve hikmetli hayatından kesitler sunarak, onun her gününü, günün her anını O’nun için, O’nun adına, O’nun yolunda yaşadığını, onun bizler için bir günümüzü ve bütün ömrümüzü, O’nun için, O’nun adına, O’nun yolunda yaşamanın nasıl da mümkün olduğunu gösteren en güzel örnek olduğu hatırlatılmalı ve okuyucu Peygamberin bir gününe başta akıl ve kalb olmak üzere bütün latifeleri ile birlikte hicret etmeye çağırmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.