
Habibi Nacar YILMAZ
Bir Mazeretimiz Olsun
Sabahları, Risale-i Nur'un yanında az da olsa meal-tefsir ve hadîs okumaya çalışırız. Riyazü's Salihînde geçen, "Az da olsa, ameliniz devamlı olsun." hadîsi, dikkatimi çekti. Bu hadîsin metni, aslında uzun bir cümle. İbadet ve riyazette aşırı giden sahabelerin, bu amellerini öğrenen Hazret-i Peygamberin Aleyhisselam onlara bulunduğu tavsiyelerden olan hadîsin, sadece yukarıda yazdığım son cümlesini biliyoruz biz.
Aynı durum, hizmette de geçerli. Bunca tecrübeden gördüğüm, anladığım; altı dolmamış anlık çıkışların, neticesiz kaldığı ve çabuk söndüğüdür. Bu tip çıkışlar, çabuk sönüyor ve ye'se inkılâb ediyor. Halbuki üstad: "Çabuk ye'se inkılâb eden hamiyet, hamiyet değildir." diyor. Çünkü bu tip çıkışların İlim ve fikirle altı dolmamış.
"Zindan-ı atalete düştüğümüzün sebepleri nedir?" sualine verilen Münazarat'ın sonundaki iki sayfalık cevap, işin özeti gerçekten. Üstad orada şevki söndüren, insanın yüzünü tokatlayıp gözünü kör eden yedi sebebi ve bu sebeplerin izale yollarını anlatıyor.
İşte, bu hafta Araf Suresinin 163. ve 164. Âyetlerini okurken, üstadın insanın şevkini bozup hamiyetini sekteye uğratan sebeplerden saydığı "fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî" aklıma takıldı.
Müslüman olsun veya olmasın her devrin insanı, başka türlü imtihan sualleriyle deneniyor. Burada önemli olan, imtihan olmamız veya imtihan kağıdında bir doğrunun yanında yanlış seçeneklerin de olması değil. İmtihanda elbette bir doğrunun yanında, yanlış seçenekler de olacak. Önemli olan, insanın o yanlışlar içinde doğruyu bulması ve ona yönelmesidir. Cenab-ı Allah'ın hikmetine göre, imtihan suallerini değiştirdiğini ve insanları değişik suallerle sınadığını öğreniyoruz. Ama âyette geçen bu sınamanın asırlara, hususen bu asrın insanına bakan çok önemli bir yönü var ki beni çok düşündürdü ve düşündürüyor.
Mezkûr âyetleri ve mevzuyu özetleyelim önce. Cenab-ı Allah, o günkü ismi ile Eyle, bugünkü ismiyle Ürdün'ün denize açılan tek şehri olan Akabe'deki İsrailoğullarına avlanmayı ve çalışmayı yasak ettiği cumartesi gününü, ibadet günü olarak seçtiğini bildiriyor. Fakat Eyle kasabası halkı, cumartesi günü bütün işleri tatil edip ibadet etmeleri gerektiği halde, ibadeti bırakıp balık avlıyorlardı. Balıklar kendilerine dokunulmayacağını hissettikleri için herhalde, imtihan bu ya, halkın cumartesi avlanma yasağına uydukları gün, onlara açıktan açığa görülür hale gelirdi. Diğer günler ise, gelmiyorlardı. Allah'ın cumartesi yasağını hiçe sayan bu halk, cumartesi günü balıkların akın akın gelmesine imrendiler, hırslarını yenemediler ve balıkları avlamaya başladılar.
Ve bu bir müddet sonra da bu halk, bir kısmı yasakları çiğneyen günahkâr kimseler, diğer kısım da dindar ve iyiliksever insanlar olarak ikiye ayrıldılar. Fakat sâlihler, âsilere söz geçiremez onları önleyemez olarak azınlıkta kaldılar. İşte, bu âyetlerin bize bakan yönü de bundan sonra başlıyor. Araf Suresinin 164. âyetinin meali ile devam edelim.
"Hani içlerinden bir cemaat de Allah'ın kendilerine helak edici veya şiddetli bir azab ile cezalandırıcı olduğu bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz?" demişti. Demek ki azınlıkta kalan salihler de ikiye ayrılıyor. Bunlardan bir kısmı, azgınlara nasihata devam ediyor; bir kısmı da nasihat eden azınlığa âyette geçen şekilde, bu cezalandırılacak topluluğa niçin nasihat etmeye devam ettiklerini soruyor.
Peki, nasihat etmekte ısrarla devam eden o az topluluk, yine salih olup da nasihat etmeyenlere ne diyor? Âyetin devamından dinleyelim.
"Nasihat edenler ise, Rabbimize bir mazeret beyan etmek için, bir de umulur ki günah işlemekten sakınırlar, diye nasihata devam ediyoruz." dediler. Nasihata devam etmelerinin asıl ve asîl sebebini tam anlayabildiniz mi acaba? Aslında tam anlasak, üstadın şevki bozan olarak saydığı "fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî"ye takılmayız hiç.
Hizmet ehlinin, elini hizmetten gevşetmesi için, hiçbir mazereti olamaz, olmamalı. Âyetteki salih topluluğun kendi nasihat hizmetlerini Allah'a karşı bir mazeret olarak sunma dilekleri, bunu kendileri için bir afv vesilesi kılma arzularıdır. Allah bizi affedecek ise, yaptıklarımıza bakacak elbette. Peki, bizim affa vesile olacak böyle bir hizmette hissemiz var mı? Varsa, bu devamlı mı? Hazret-i Peygamber az da olsa devamlı olanı makbul sayıyor ve üstün tutuyor ya. Az da olsa bunun bitmemesi için, "fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî" zindanına düşmemek önemli.
Geçen hafta Rize'de gençlikle ilgili bir kurumun müdürüyle görüşürken "Hocam bu fakirin bir derdi var; gençlere ulaşmak, onlara iman hakikatlerini ulaştırmak istiyoruz." deyip bu mazeret meselesini özetledim. Elimizde bir mazeretimiz olsun, dedim değerli arkadaşımıza. Asıl ve asîl dert, bu hakikatleri birilerine, muhtaçlara ulaştırma gayretidir. Böyle bir gayreti veya en azından bu gayretin tarafında, yanında bir yerimiz yoksa, asıl o zaman hasta olmuşuz, dertli olmuşuz demektir.
Hani, merhum Zübeyir abi doktor Mehmet Akay'a "Akay kardeş, ben bu davanın kara sevdalısıyım, bunun bir ilacı var mı?" diye sorarmış. Âlemi, gündemi bu kutsî hakikatlerle dolu olan bir insan, bir kenara çekilip "fikr-i infiradî" içinde olamaz. Hamiyeti buna müsaade etmez. Şahsını ön plana çıkarıp enesinin etrafında da dönmez. İhlâsı buna müsaade etmez. İnsanların beğenisine veya takdirine aldırış etmez. Rıza-yı İlâhi arzusu bunu kaldırmaz çünkü. İnsanları memnun etmek, onların teveccühlerini kazanmak derdinde değilsin ki hadisattan etkilenesin. Alkış ya da tenkit, davasının kara sevdalısını etkilemez. O bilir ki hiçbir şikayet, ahirette hizmeti aksatmanın gerekçesi, mazereti olamaz Sen ahirette, dünyevî hiçbir şeyi tembellik mazereti olarak sunamazsın. Eksiklere bakıp da kurtulacağını zannetme.
Evet dostlar, hani âyette ifade edildiği gibi, bir mazeretimiz olsun diye nasihate devam ediyoruz diyen topluluğun âkıbetini merak ettiniz mi? Devamı olan 165. Âyette, Allah, nasihatla devam edenleri kurtardık, diye buyuruyor. Peki, kendileri kurtulup da nasihate devam etmeyenler ne oldu, bileniniz var mı?
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.